GüncelManşet

AKP’nin kirli “göçmen pazarlığı”!

Suriye’de savaşın başlamasıyla birlikte başta Ürdün, Lübnan ve Türkiye olmak üzere dünyanın çok sayıda ülkesine göç etmek zorunda kalan göçmenler, bir kez daha emperyalistlerin gündeminde.

Elbette söz konusu gündem olma hali, göçmenlerin sorunlarını çözmeye, ulaşabildikleri topraklarda insanca bir yaşam sürmesine dair değil. Tartışma Avrupa’ya doğru yaşanan göç dalgasını durdurmak ve bunun önüne set çekmek üzerine. Refahın ve insan haklarının beşiği olarak önümüze sunulan Avrupa Birliği ülkeleri öyle anlaşılıyor ki bu kavramların içeriğinden çok ajitasyon gücüne önem veriyor. Zira, insan haklarına bunca değer veren devletler nasıl olur da büyük bir savaşın ortasına sıkışmış kalan göçmenlere bu kavramlarla yaklaşamaz. Ortada büyük bir ikiyüzlülük olduğu açık. AB ülkeleri, yayılarak büyümesi ve şiddetini artırmasına büyük katkı sundukları Suriye’de yaşanan savaştaki rolünü de unutmuşa benziyor. Esad’ı devirmek ve ülkeye demokrasi getirmek yalanıyla dünyanın dört bir yanından cihatçı-selefi güçleri, uşak ve işbirlikçileri eliyle bu topraklara taşıyan AB üyesi devletler elbette yaşananlardan doğrudan sorumlu. Ancak telaşa gerek yok, zira söz konusu devletler zaten ikiyüzlülük ve sahtekârlıkta tecrübeli. Besleyip büyütüp bugünlere getirdikleri ve bugün artık kendilerini de vurmaya başlayan IŞİD’e karşı birden demokrasi havarisi kesilip koalisyon kuran ve bunu da Avrupa’da ırkçılığı ve göçmen düşmanlığını körüklemek için kullanan yine bu güçler değil miydi?

Emperyalistler tek dertleri olan daha fazla kâr ve daha fazla hegemonya adına kâğıt üstünde savundukları insanlığın ileri değerlerinin üstünde tepinmekten bugüne kadar asla çekinmediler Zira bu onların karakteridir. Onlar bu şekilde hayatta kalabilir, gelişip güçlenebilir ve büyüyebilir. Ezilen emekçi yığınların, ulusların kanı canı ve emeği üzerinden…

 

“Türkiye Güvenli Ülke”

Benzer bir durum emperyalistlerle ortak iş tutan uşaklar ve işbirlikçiler için de geçerlidir. Onlar da tıpkı efendileri gibi daha fazla kâr, daha fazla egemenlik ve iktidarlarını sürdürme uğruna hiçbir “fedakarlıktan” kaçınmazlar.

Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana buradaki cihatçı çetelere verdiği destekle artık tüm dünyada nam salan TC devleti de bu konuda zengin bir birikime sahip. TC ve onun kaptan köşkünde oturan AKP hükümeti, Suriye’de Esad’ı devirmek adına elinden geleni ardına koymaz ve milyar dolarları buraya akıtırken bugün utanmazca göçmen sorunundan, mülteci krizinden söz ediyor. Oysa aynı TC savaşın ilk günlerinde Türkiye’ye gelen insan sayısı 100 bini geçerse tampon bölge kurma hakkı doğacağını düşünerek göçmen akışını teşvik etmişti. Bugün, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği resmi verilerine göre Türkiye’de 2 milyon 72 bin 290 Suriyeli mülteci bulunuyor. Mültecilerin 259 bin 439’u AFAD tarafından kurulan kamplarda, geri kalan 1 milyon 812 bin 851 kişi ise kentlerde yaşıyor. Düne kadar “Suriyeli kardeşlerimiz bizim misafirlerimizdir” retoriğini kullanan AKP hükümeti öyle anlaşılıyor ki bu düşüncesinden vazgeçti ve “krizi” fırsata dönüştürmeye karar verdi.

Bunun ilk adımı olarak Avrupa’ya “bakın biz de baş edemiyoruz, bir bırakırsak o zaman görürsünüz” mesajının verilmesi oldu. Erdoğan’ın açıkça dile getirdiği bu şantaj kısa sürede karşılık buldu ve ilk pazarlıklar AB Liderler Zirvesi öncesinde başladı. Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye ziyareti ve G-20 zirvesiyle devam etti.

Milyonlarca Suriyeli, bu topraklarda insanlık dışı koşullarda, merdiven altı atölyelerde ucuz işgücü olarak çalışırken ve kadınlar bedenlerini satmak zorunda bırakılırken AKP elindeki mülteci kartı üzerinden para koparmanın derdinde.

Yapılan görüşmelerde AKP’nin öncelikli taleplerin güvenli bölge, vize muafiyeti ve Türkiye’nin AB Müzakere Çerçeve Belgesi kapsamındaki 35 fasıldan (başlık) beşinin açılmasını istemesi de bu görüşümüzü doğruluyor.

Diğer yandan AB de, göçmenler ve mültecilerin Avrupa’ya geçişini engelleme konusunda Türkiye’ye “güvenli ülke” statüsü vermek istiyor. Oysa Türkiye’de yaşadıkları insanlık dışı koşullardan kurtulmak isteyen göçmenler denizlerde can vermek pahasına bir an önce Türkiye’den kaçmaya çalışıyor.

AKP özellikle geri kabul anlaşması karşılığında AB ülkelerinden Türkiye vatandaşlarına vize kolaylığı getirilmesini istiyor.

 Davutoğlu’nun, “Geri kabul anlaşması, göçe yasal çerçeve çizer. Ancak karşılığında vatandaşlarımız için serbest dolaşım anlaşmasının devreye girmesi gerek. Ümit ediyoruz ki 2016 Temmuz itibariyle hem geri kabul anlaşması hem Schengen vize uygulaması hayata geçer” sözleri de bu anlama geliyor.

AB Liderler Zirvesi sonrasında Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’ın “Türk ortaklarımızla vize serbestîsini hızlandırma konusunda anlaştık. Ancak bu, Ankara’ya bedava bilet anlamına gelmiyor” sözleri yapılan pazarlıklarda çerçevenin en azından şimdilik maddi yardımla sınırlı olduğunu gösteriyor. Yaşanan insanlık tradejisinden nemalanmaya çalışan AKP, emperyalistlerle yaptığı pazarlığı ise külfet paylaşımı olarak tanımlıyor. Bu kapsamda Suriye ve diğer ülkelerden Avrupa’ya göçün engellenmesinde kullanılmak üzere 3 milyar Euro’luk bir rüşvetten söz ediliyor. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu