GüncelMakaleler

BELLEK | Mektuplarla Paylaşılan Yaşamlar

Mektuplarla Paylaşılan Yaşamlar: Devrimci tutsaklara, tutsaklığa dair birçok anı-anlatı birikmiştir bu on yıllar boyunca. Ve yaşanılan-yaşatılan o hatıralar dönemin tanıkları tarafından çok kez kaleme alınmıştır.

Devrimci hareketlerin tarihi ve özelinde Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihi, aldığı miras bakımından köklü bir geleneklere sahiptir.

Ermeni devrimcilerle başlayan ve Mustafa Suphi’nin Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile devam eden mücadele, Kemalist devlet eliyle yıkıma uğrasa da 68 kuşağı ve devrimciliği, devrimci geleneği yeniden yaratmıştır.

Bu dönemin devrimcileri devrim mücadelesini sınıf uzlaşmacı, pasifist, parlamenterist çizgiden sıyırarak devrim ve komünizmin, sınıf mücadelesinin zorlu yollarının bilincine varmış, mücadelesini tamamen burjuva devlet aygıtını yok etmek üzere inşa etmiştir.

Tabi burjuva-faşist devlet de yıllar boyu devrimcileri yok etmek adına imha katliamlarına girişmiş veya onları yıllarca tutsak ederek mücadeleden koparmaya çalışmıştır.

Bu tutsaklık elbette diğer ‘adli’ tutukluluktan bambaşka ifadelerle alınmıştır. Tutsaklık, devrimci her birey için asla mücadeleden kopmak anlamına gelmemiş, aksine ‘içeride’ bulduğu zamanı daha fazla okuyarak, yani politik olarak ‘çelikleşerek’ değerlendirmiştir. O içeride de yarattığı birçok değeri dışarıyla buluşturmuş, yoldaşlarına ve ardından gelecek bayrak taşıyıcılarına da miras bırakmıştır.

Devrimci tutsaklara, tutsaklığa dair birçok anı-anlatı birikmiştir bu on yıllar boyunca. Ve yaşanılan-yaşatılan o hatıralar dönemin tanıkları tarafından çok kez kaleme alınmıştır.

Bugün ise son zamanlarda çıkan ve o on yıllar birikimini, 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’ndan bugüne anlatan bu kitap, hapishaneler sürecinin mücadeleye kattığı tarihsel miras açısından önemli bir yerde durmaktadır: Mektuplarla Paylaşılan Yaşamlar…

Kitap, 80 döneminden başlayarak profesyonel devrimci faaliyet yürüten, yaşamının bir bölümünde de Özgür Gelecek gazetesinde çalışan Seza Mis Horoz tarafından kaleme alındı. Aslında kitabın tamamı 80’lerden itibaren hikayelerini okuduğumuz, bir dost sohbetinde ismini andığımız yüzlerce devrimcinin tutsaklık öykülerini anlatıyor. ‘İçeride’ yaşadıklarını bize bire bir anlatımla hatırlatıp o günleri tekrar anımsamamızı sağlıyor. Kitabı okurken her mektupla kah hüzünleniyor, anlatılan her hak gaspına ve işkenceye öfkeleniyor, yaşanılan her mutlu ana tanık olmanın sevincini yaşıyoruz. Yine Seza Horoz’un kendi tutsaklık deneyimini de kitaptan okuyabiliyoruz.

Kitabın her bir kahramanı, yaratılan ve bugüne kadar gelen her devrimci birikimin mimarları, taşıyıcıları. Onların kaleminden dökülen her bir satır, özlemin en yoğun halini anlatıyor bizlere. Mesela 2011’de ölümsüzlüğe uğurladığımız Sefagül Keskin (Eylem), 2003 yılında Ulucanlar’dan yazdığı mektubunda “Özlemlerimiz yaşamımızı daha bir anlamlı kılıyor (Syf: 411)” demiş. Aslında tutsaklık koşullarında yaşamı ve o yaşamın anlamını bilen bunların içerisinde özlemleri de barındıran anlardan sadece biri.

Mesela kitabın diğer kahramanlarından biri de 2017 yılında bir ‘devrim emektarı’ olarak toprağa düşen Serdar Can. Can, içeride sadece devrimci tutsaklara has bir deneyimi paylaşıyor mektubunda. Kendisini ‘kaba saba biri’ olarak tanımlayan Serdar Can içeride şiir yazmaya başlıyor. Belki de devrimci tutsakların içerideki yaşamını ve azmini anlatan en iyi örneklerden birisidir.

Azim ve yaşama tutunma arzusu deyince, çok uzun yıllar tutsak kalan devrimcilerin bu azmi bilen herkesi etkilemiştir. Kitapta yer alan mektuplardan en çok etkileyen yerlerden biri olan bölüm ise hayatının 30 yılını en az 10 ayrı hapishanede tutsak geçiren Güneş Arduç Eliuygun’un mektubu oldu. Eliuygun, hayatının çoğunu hapishanede geçirip hala aynı heyecanla yaşamaya devam etmesini tanımlıyor 2011 yılında Sincan Hapishanesi’nden gönderdiği mektubunda;

“Bana öyle geliyor ki, bu mekanlarda uzun süre kalınca bir tür ‘bağışıklık, ‘dirençlik’ de kazanıyor insan. Aslında hayata kendimizin yüklediği anlamlar ya da hayatı anlamlandırma biçimimiz, aynı zamanda sınırları belirlenenin, egemen tarafından tanımlananın dışına çıkmayı gerektiriyor. Ben buna ‘hayatta olmak’ diyorum. Onca olumsuzluklara, zorluklara rağmen, ayakta kalmak, güçlü kalmak ‘hayatta olma’ ile mümkün sanırım…”

Güneş Arduç Eliuygun’un da mektubunda dediği gibi binlerce tutsak bugün o ‘hayatta kalmak’ mücadelesini devam ettiriyor. Ve bu ‘Mektuplarla Paylaşılan Yaşamlar’ kitabı da o mücadelenin bire bir anlatımı niteliğinde. Okunması, öğrenilmesi ve anlaşılması gereken bir kitap.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu