Makaleler

Çerxa Şoreşe ve Enternasyonal’in birleştirilmesi

HDP milletvekillerinin Çerxa Şoreşe ile tekçi Meclisin koridorlarını çınlatarak komisyon toplantısını terk etmeleri Kürt sorununda ve bu sorunun yarattığı devlet krizinde gelinen aşamanın en yalın ve anlamlı ifadesidir.

Şırnak il merkezinde 1.5 aydır operasyonlar devam etmektedir. Başta Nusaybin olmak üzere 11 ilçede özyönetim direnişleri bölgeye tugaylar sevk edilmesine karşın bitirilememektedir. Çerxa Şoreşe’nin Meclis koridorlarında çınlatmak ve geride kalan sistem partilerinin milletvekillerinin sinir krizleri geçirmelerine yol açarak söyleyebilmesinin temelinde işte en başta bu güçlü ve haklı direniş yatmaktadır. T. Kürdistanı’ndaki direnişlerin devletin tepesindeki krizlerin ana nedenini oluşturmaktadır. Direnişin yarattığı sarsıntıların etkisi hakim sınıfların tüm partilerinde yani sistemin kendisinde görüyoruz. İşte başkanlık sistemine de bu sarsıntıların yarattığı kriz ortamında geçilmek isteniyor.

İktidar hırsı mı, sistemin yeniden inşası mı?

Egemenlerin saflarında işler karışık! Her üç düzen partisi de kendi içinde “birlik ve bütünlüğü” sağlamaktan uzak görünüyor. MHP, cumhurbaşkanlığı seçiminden beri kaynıyor. Devlet Bahçeli’nin yerine adaylığını ilan edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Mevcut yönetime getirilen temel eleştiri ise “milliyetçi” ve “ülkücü” yoldan uzaklaşarak, AKP’nin ve esasta Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın önünü açması. Bu belirleme, Bahçeli’nin 2002’de seçime gidilmesinin önünü açtığından beri yapılıyor.

CHP’de de benzer tartışmaların yapıldığını görüyoruz. CHP’nin özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP’nin politikalarına alan açacak bir yol izlemesi bu tartışmaların ana odağını oluşturuyor. En son HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin Kılıçdaroğlu’nun “yasaya aykırı olduğunu bilerek evet” diyeceğini söylemesi rağmen CHP’nin demokratikleşeceğine inananlar, yani burjuva partilerinin sınırlarını, devletle bağlantılarını çözemeyenlerdir.

Elbette ki düzen partileri içerisinde iktidar olması nedeniyle üzerinde en çok durulması gereken AKP’dir. Pelikan dosyasının açılmasıyla birlikte, Erdoğan’ın Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu gözden çıkardığı kesinleşmiştir. Davutoğlu ve Erdoğan’ın ihtilafa düştüğü konular, şimdilerde gazetelerde madde madde yayımlanıyor. Şeffaflık yasası, akademisyenlerin tutuksuz yargılanması, Fidan’ın milletvekilliği adaylığı, atama yetkisinin MYK’ya devri, Başkanlık sistemine geçişi sağlayacak anayasa için yeterince çalışma yapılmayışı vb. Davutoğlu’nun başbakanlık koltuğuna oturduğu zamandan beri sabah söylediğini akşam Erdoğan’ın yalanlaması alışkanlık haline gelmişti.

Buradaki temel sorulardan biri, bu ihtilafa bazıların yüklemek istediği gibi Erdoğan’a göre, Davutoğlu’nun yasalara daha saygılı şeffaf ılımlı olmasıyla mı ilgiliydi? Yoksa Erdoğan’da somutlaşan başkanlık projesi için AKP’nin yeniden dizaynı için taşlar mı döşeniyor? Veya Erdoğan’dan rahatsız olan kesimlerin Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın köşeye çekilmelerinden sonra Davutoğlu üzerinden yeni bir güç odağı yaratma çalışmalarının daha başlayamadan Erdoğan tarafından usta manevralarla dağıtılması mıdır? Yakın zamanda MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da görevden alınacağı iddialarının basında işlenmeye başlaması bu iki olasılığında geçerli olduğunu ve sürecin iç içe girmiş bir şekilde işlediğini gösteriyor.

Erdoğan’ın kongre kararının açıklamasından hemen sonra yaptığı konuşmada MİT’in ve askeriyenin Başbakanlığa bağlı olmasına rağmen, kendisinin başkomutan olmasının çelişki yarattığını söylemiştir. Bu açıklama son zamanlarda ortaya atılan “MİT, askeriye, ve dışişleri Davutoğluna destek çıkıyor” mealindeki iddianın doğruluğunu göstermektedir. (3 Mayıs, Cumhuriyet, Erdem Gül) Elbette Erdoğan’ın devletin en güçlü kurumlarının bu hamlesinin önünü kesebilmesini başta Ergenekon ve Balyozcular olmak üzere ulusalcılardan aldığı destekle mümkün olabilmiştir.

Burada Başkanlık Sistemi üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü çok yanlış bir şekilde içinde sol/sosyalist çevrelerinde olduğu çeşitli kesimler başkanlık sistemi tartışmalarını, Erdoğan’ın hırsı, otoriterliği vs. ile açıklamaya kalkışıyorlar. Türkiye devleti kurulduğundan bugüne başta Mustafa Kemal ve İsmet İnönü olmak üzere sürekli olarak cumhurbaşkanı-başbakan çatışmasını açık bir şekilde yaşamıştır. Çok partili sisteme geçildiği zamandan bugüne kadar 3 askeri darbe ve 28 Şubat süreci yaşanmıştır. Bu darbeler halka ve devrimcilere karşı gerçekleştirildiği kadar kendi içlerindeki dalaşların da bir sonucudur. Toplum sosyolojisi açısından “modernlik-geleneksellik” şeklinde vuku bulan bu ayrım, egemen partilerde AP geleneği ve CHP geleneği şeklinde temsil olmuştur. Bu ayrımın ekonomik kökeni ise ülkenin yarı sömürgeliğidir. Dışa bağımlılık, başta hangi emperyalist klikle iş tutulduğuyla bağlantılı olarak kriz üretmektedir.

Ayrıca; artı değer sömürüsünün, elde edilen kârın emperyalist merkezlere aktarılması zorunluluğu, egemen sınıflar arasındaki rekabetin sürekli kriz üretir hale gelmesine yol açmaktadır. Kriz, süreğenleşmektedir. İşte tüm bu tarihsel, sosyolojik, ve ekonomik nedenlerle bağlantılı olarak, devlet içerisinde başkanlık sistemini iktidarlarını daha merkezileştirmek için süreklileştirmek için savunuyorlar. Başkanlık sistemini Alparslan Türkeş, Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in savunduğu, fakat değişiklik yapmaya güçlerinin yetmediği bilinmektedir. İçinden geçtiğimiz süreçte; CHP ve MHP başkanlık sistemine itiraz ediyor gibi görünseler de başta Kürt sorununda gelinen aşama ve Ortadoğu’nun genelinde yaşanan gelişmeler dolayısıyla devlet mekanizmasını güçlendirecek, faşist uygulamaları artıracak bu sistemin önünü açabilme olasılıkları her zamankinden fazladır. CHP’nin dokunulmazlık tasarısına destek vermesi bunun göstergelerinden biridir.

Başkanlık sistemi veya parlamenter rejim… Faşizmin hangi kılıklara büründüğü öz olarak önemli değildir. Önemli olan halkın safında yer alanların ve komünist öncünün mücadelelerini sistemin teşhirini sağlayacak, sisteme karşı kitleleri harekete geçirecek her olay her gelişme aktif olarak kullanılmalıdır. Egemenlerin yönetim krizinin, halkların zaferine dönüştürülmesi Çerxa Şoreşe’nin Enternasyonal Marşı’yla birleştirilmesiyle olacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu