GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | “Soykırım Manyağı”-Netanyahu’nun Ortadoğu’daki Nihai Hedefi Nedir? (Ramzy Baroud)*

"ABD Kongre Üyesi Rashida Tlaib tarafından “soykırımcı bir manyak” olarak tanımlanan Netanyahu’nun dizginlenmesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Aksi takdirde İsrail’in Gazze’deki soykırımı Ortadoğu’daki diğer soykırımlara dönüşecektir"

Açıklama: Siyonist İsrail devletinin Filistin’e yönelik soykırım saldırıları devam ederken, Gazze’de istediği başarıyı hala kazanamamış olan Netanyahu’nun bölgesel bir savaş için çabaları da sürüyor. Netanyahu’nun nihai hedefine dair Ramzy Baroud’un* www.ramzybaroud.net’te yayımlanan yazısını ÖG okurları için çevirdik.

Hizbullah ve İsrail arasındaki çatışmalar, 2006’da İsrail’in yenilgiyle olmasa da aceleyle geri çekilmesiyle sonuçlanan savaştan bu yana Lübnan-İsrail sınırının gördüğü gerçek bir savaşa en yakın çatışma.

Lübnan ve İsrail arasında süregelen çatışmalardan sıklıkla “kontrollü” çatışmalar olarak bahsediyoruz çünkü her iki taraf da topyekûn bir savaş başlatmak ya da savaşa girmek istemiyor. Açıkçası Hizbullah, İsrail’in bir savaş başlatmaya karar vermesi halinde yok olmasa bile ciddi zarar görecek olan Lübnanlıların hayatlarını ve sivil altyapıyı korumak istiyor.

Ancak İsrail de bu Hizbullah’ın 1980’ler, 2000’ler ve hatta 2006’dakinden farklı bir Hizbullah olduğunun farkında. İsrail’in 2006 yılındaki savaştaki tavrıyla karşılaştırıldığında, İsrail’in Hizbullah’ın askeri eylemine verdiği tepki -Gazze’deki Filistin Direnişi ile dayanışmasının da etkisiyle- büyük ölçüde yumuşatılmış durumda.

Örneğin, 2006 savaşı muhtemelen Hizbullah’ın İsrail askerlerine düzenlediği ve üç kişinin ölümüne neden olan bir saldırıyla kışkırtılmıştı. (Hizbullah askerlerin Lübnan’ın egemenliğini ihlal ettiğini söylüyor ki İsrail ordusu da daha önce ve o zamandan beri bunu defalarca yaptı). Bu tek olay, Lübnan’ı kasıp kavuran büyük bir savaşa yol açtı ama aynı zamanda İsrail ordusunun geri çekilmesi ve yenilgisiyle sonuçlandı.

Eğer Hizbullah, Ekim başından bu yana her gün yaptığı gibi yüzlerce İsrail askerini öldürüp yaralasaydı, çok sayıda askeri üssü, tesisi ve hatta yerleşim yerini bombalasaydı, İsrail’in 2006 savaşının standartlarına göre ne yapacağını bir düşünün.

Farklı bir Hizbullah

Sayısız tehdide rağmen İsrail, Hizbullah güçlerini Litani Nehri’nin ötesine itmek ve böylece sınırdaki Yahudi yerleşimlerini güvence altına almak amacıyla henüz savaşa girmedi. Peki bu tereddüt neden?

Birincisi, Hizbullah savaşçıları eskisinden çok daha güçlü.

Hizbullah yıllardır geleneksel savaş ortamlarında yani Suriye’de savaştı ve böylece geçmişte olduğu gibi artık gerilla savaşının kurallarına bağlı olmayan, savaşta sertleşmiş bir savaşçı ve komutan nesli üretti.

İkinci olarak, Hizbullah’ın füze kapasitesi 2006’dan bu yana katlanarak artmıştır; sadece sayı olarak değil (bazı tahminlere göre 150.000’e kadar), aynı zamanda hassasiyet, patlayıcı kapasitesi ve menzil açısından da.

Dahası Hizbullah, 100 ila 500 kilogram arasında ağır bir savaş başlığı taşıyabilen kısa menzilli güçlü bir roket olan Burkan’ı da içeren kendi roket ve füzelerinin geliştirilmesinde mükemmelleşmiştir. Bu da Hizbullah’ı mühimmat açısından olmasa da silah açısından bir bakıma kendi kendine yeterli hale getirmektedir.

Üçüncüsü, Hizbullah’ın sofistike Radwan Elit Birlikleri ve kuzey İsrail’in derinliklerine kadar uzanan ayrıntılı bir tünel sistemi, büyük bir askeri çatışma çıkması halinde İsrail’i son savaştan tamamen farklı bir askeri gerçeklikle mücadele etmeye zorlayacaktır.

Dördüncüsü, İsrail ordusunun kendisi paramparça olmuş, morali bozulmuş, büyük ölçüde tükenmiş ve Gazze cephesinde her gün verdiği kayıplarla zayıflamış durumda. Daha hazırlıklı bir düşmana karşı uzun ve daha zor bir savaşa hazırlıklı olduğu söylenemez.

Bu bağlamda, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın ülkesinin yedi farklı cephede savaştığını söylemesi gibi yorumları çok ciddiye almamak gerekir. Gerçekte İsrail ordusu Gazze’de hala tek bir savaş veriyor ve bu savaşı da kazanamıyor.

İran’ı kışkırtmak

Tel Aviv, Gazze’deki kayıpları ve Lübnan’a karşı büyük bir savaş başlatamaması nedeniyle dikkatini dağıtmak için Tahran’ı da savaşın içine çekmek istiyor.

Peki ama İsrail daha küçük düşmanlarını yenemiyorsa neden bölgedeki en güçlü düşmanlarına karşı savaşı tırmandırsın? Bunun kısa cevabı, İsrail’in İran’la doğrudan çatışmaya girerek ABD’yi büyük bir bölgesel savaşa zorlayacağıdır.

Biden yönetiminin 7 Ekim’de Gazze savaşının başlamasından hemen sonra Akdeniz’deki İsrail kıyılarına bir uçak gemisi gönderme yönündeki tuhaf kararını hepimiz hatırlıyoruz. (Gerald R. Ford nihayetinde 31 Aralık’ta geri çekildi.)

Washington İran’a, İsrail’e yapılacak bir saldırının ABD’ye yapılmış sayılacağı mesajını vermek istiyordu. Ancak İran’ın gerçek bir savaşla ilgilenmediği ortaya çıkınca Washington bölgesel bir savaş tehlikesinin Tahran’dan değil Tel Aviv’den kaynaklandığını fark etti ya da fark etmiş olmalı.

İşte o zaman ABD’nin resmi istihbarat ve siyasi tahminleri bize İran’ın 7 Ekim’deki Hamas askeri operasyonuyla hiçbir ilgisi olmadığını ve İran’ın savaşla ilgilenmediğini tekrar tekrar söylemeye başladı.

Bu mesajın hedef kitlesi İsrail ve yıllardır bir ABD-İran savaşı için uğraşan ABD’li-batılı müttefikleriydi. Elbette Biden’ın savaşa ilgi duymamasının barışa olan eğilimiyle pek ilgisi yok ve her şey şu anda Ortadoğu’da ciddi bir jeo-stratejik hedefin olmaması, yönetiminin Ukrayna’daki feci başarısızlığı ve silah ve mühimmatın hızla tükenmesiyle ilgili.

Ancak İsrail ısrarını sürdürdü. İran’ı Hamas saldırısının düzenleyicisi ve “Yahudi devletine” yönelik başlıca “varoluşsal tehdit” olmakla suçlamaya devam etti. İsrail’in anlayışına göre Hamas ve diğer Filistinli direniş gruplarının, Lübnan’daki Hizbullah’ın, Yemen’deki Ensarullah’ın ve Irak İslami Direnişi’nin kolektif eylemleri, İran’ın İsrail’i yok etmeye yönelik daha büyük bir planının parçalarıdır.

Bu hayali tehdidi bertaraf etmek için İsrail, İran’a karşı çok sayıda provokasyon eylemi gerçekleştirmiş, bunların büyük bir kısmı İran’ın Suriye’deki askeri mevzilerinin bombalanmasına odaklanmış ve 25 Aralık’ta üst düzey bir İranlı komutan olan General Seyyid Ravi Musavi’nin Şam yakınlarında öldürülmesine yol açmıştır.

Kolaylaştırıcı Biden

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu için bir ABD-İran savaşı, Gazze’de zafer kazanılamamasının İsrail ordusu için bir yenilgi anlamına geleceğini tamamen ve haklı olarak anlayan çaresiz bir politikacı için can simidi olacaktır. Böyle bir yenilgi sadece Netanyahu’nun siyasi kariyeri için utanç verici bir son değil aynı zamanda İsrail ve ABD’nin askeri üstünlük ve ateş gücü yoluyla Ortadoğu’ya siyasi iradelerini empoze edebileceklerine dair uzun süredir devam eden bir mitin de sonu olacaktır.

Biden yönetimi, Netanyahu’nun niyetinin, yani bölgeyi muhtemelen yakın geçmişteki en yıkıcı savaşlardan birinin uçurumuna sürükleme niyetinin tamamen farkında olmalıdır.

Biden ve Netanyahu arasında yaşandığı bildirilen anlaşmazlıklar ve aslında bir çatlak, ABD’nin Gazze’deki İsrail soykırımına ahlaki bir itirazı ile ilgili değil, başka bir Ortadoğu savaşının ABD’nin enerji zengini bölgedeki -aslında ötesindeki- gücünün çöküşünü hızlandırabileceğine dair gerçek bir Amerikan korkusuyla ilgilidir.

Dolayısıyla şu anki çıkmaz: Washington’un İsrail’e ve onun vahşi Siyonist ideolojisine olan körü körüne bağlılığından kendini kurtaramaması ve Netanyahu’nun kişisel kariyerini sürdürme hedefiyle tüm Ortadoğu’yu yok etme hedefi arasındaki farkı ayırt edememesi.

ABD’nin çıkarlarını İsrail’in çıkarlarından üstün tutamayan Biden, çoğunlukla Gazze’deki Filistinli sivilleri öldürmek için kullanılan İsrail askeri makinesini beslemeye devam ediyor. Bu da Netanyahu’nun Gazze’de sürekli bir savaşı savunmasına ve çatışmayı Beyrut, Tahran ve diğer bölgesel başkentlere ulaşacak şekilde genişletmeye çalışmasına olanak sağlıyor.

ABD Kongre Üyesi Rashida Tlaib tarafından “soykırımcı bir manyak” olarak tanımlanan Netanyahu’nun dizginlenmesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Aksi takdirde İsrail’in Gazze’deki soykırımı Ortadoğu’daki diğer soykırımlara dönüşecektir.

 

* Ramzy Baroud, ABD-Filistinli bir gazeteci, medya danışmanı, yazar, uluslararası sendikalarda köşe yazarı, Palestine Chronicle Editörü (1999-günümüz), Londra merkezli Middle East Eye’ın eski Genel Yayın Yönetmeni, The Brunei Times’ın eski Genel Yayın Yönetmeni ve Al Jazeera online’ın eski Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu