DerlediklerimizGüncel

DENİZ ARAS | Barbarlık ve ikiyüzlülük çağı

Kuşkusuz AKP-MHP iktidarı gibi bir yandan İsrail’le askeri ve ticari ilişkileri sürdürüp, diğer yandan Filistin halkının yanında olduklarını söyleyenler de var. Filistin ulusunun işgale ve zulme karşı savaşını desteklediğini ilan edenler, Kürt halkının işgale ve zulme karşı mücadelesini terörizmle suçlamaktadırlar.

Rosa Luxemburg’un bir asır önce Friedrich Engels’e atıfla “Burjuva toplumu bir ikilemle karşı karşıyadır: Sosyalizme yönelme ya da barbarlığa dönme” ifadelerini kullandığı biliniyor. Aradan bir asır geçtikten ve dahası kapitalist sistem emperyalizme evrilmişken günümüzde insanlığın içinde bulunduğu duruma dair bir söz söylenecekse, bundan daha isabetli bir tanımlama olamaz.

Son birkaç ayda coğrafyamızda yaşananlar bunu fazlasıyla kanıtlamaktadır. Azerbaycan devletinin İsrail ve Türkiye’nin aktif desteğiyle Dağlık Karabağ’ı işgal etmesi ve “soykırım mı modern tehcir mi?” dayatmasıyla, yüz bin Artsakh Ermenisinin bin yıllık yurtlarından zorla yerinden edilmesi; yüz yıl sonra 1915 Ermeni Soykırımı’nın güncellenmesiydi.

Azerbaycan Aliyev iktidarının, Artsakh’a yönelik bu saldırısı ve işgalini, “tek millet, iki devlet” diyerek aktif olarak destekleyen TC rejimi, yüz yıl sonra Ermeni halkına dayatılan soykırım pratiği karşısında, burjuva medeniyetinin öne çıkan devletlerinin sessizliğinden güç alarak benzer saldırıları Rojava topraklarına gerçekleştirdi. Soykırım temelleri üzerinden kurulan TC, kuruluşunun 100. yılını Rojava topraklarına saldırılarla kutladı.

TC devleti, bizzat Dışişleri Bakanı’nın açıklamasının ardından Rojava’da halkın yaşam alanlarını bombaladı. Onlarca insan katledildi ve yaralandı.

Coğrafyamızda yaşanan bu katliam ve zorla yerinden etmelerin bir tesadüf olmadığı, İsrail siyonizminin Filistin ulusal direnişinin 7 Ekim hamlesine verdiği yanıtta da görüldü. Azerbaycan’ın Ermenilere yönelik saldırısını destekleyen (ve belki de planlayan) İsrail; Gazze Şeridi’nde hapsettiği Filistinlere yönelik bir soykırım saldırısı başlattı. İsrail siyonizmi, tıpkı yüz yıl önce İttihatçıların Ermeniler için “Ancak çölde yaşayabilirler” dediği gibi Filistinlileri Sina Çölü’ne sürme ve “Ermeni meselesi hallolmuştur” denildiği gibi “Filistin meselesi hallolmuştur” demeyi hedefledi.

İsrail siyonizminin Filistin direnişini “terörizmle etiketleme” ve “meşru müdafaa” yalanıyla başlattığı saldırılarda, çoğu kadın ve çocuk on binlerce insanın katledildiğine tanık olduk. Aralarında hastaneler, okullar ve hatta “modern tehcir”e tabi tutulanlar da olmak üzere binlerce insan, İsrail siyonizminin soykırım saldırılarına hedef oldu. “İnsanlık”, canlı yayın eşliğinde işlenen bir soykırıma tanık oldu ve olmaya da devam ediyor.

Başta ABD ve AB emperyalistleri olmak üzere burjuva devletlerin önemli bir kısmı İsrail’in soykırım saldırılarının arkasında durdu. Onlar için İsrail saldırganlığını desteklemek sadece silah sanayisinin kârı anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda burjuva iktidarının ne pahasına olursa olsun savunulması anlamına da geliyordu. Nitekim tam da böyle olduğu içindir ki, burjuva demokrasilerinin en ileri olduğu devletlerde bile “İsrail’i lanetleme ve Filistin’le dayanışma” eylemleri yasaklandı ve kriminalize edildi.

Burjuvazi kendi sınıf çıkarları söz konusu olduğunda burjuva demokrasisinin sınırlarını hatırlattı.

Burjuvazinin sınıf çıkarları söz konusu olduğunda soykırım da dahil olmak üzere bütün suçların işlenebileceği; burjuva medeniyetinin sadece kan ve gözyaşı üzerinde yükselmediği, aynı zamanda kendini yeniden ve yeniden üretmek için sadece sömürüye değil katliam ve soykırımlara ihtiyaç duyduğu görüldü.

Dahası burjuva medeniyetinin bu nesnel gerçekliğinin devamı için sosyal demokrasi bir kez daha sahne aldı. Jürgen Habermas gibi felsefeciler, işgalcinin kendini savunma hakkı adına, İsrail’in soykırım saldırılarını “haklı bir misilleme” olarak tanımlayarak dayanışmalarını ilan etti. Yüz yıl sonra başka bir bağlamda da olsa “Felsefenin Sefaleti” bir kez daha sahne aldı.

Burjuva devletleri kendi varlık gerekçelerinin ürünü olarak halklara katliam, tehcir ve soykırım dayatır ve bu insanlık dışı saldırıların arkasında dururken, dünya halkları ise bütün yasaklama, engelleme çabalarına ve kara propagandaya rağmen mazlum Filistin halkının yanında durmaktadır.

Kuşkusuz AKP-MHP iktidarı gibi bir yandan İsrail’le askeri ve ticari ilişkileri sürdürüp, diğer yandan Filistin halkının yanında olduklarını söyleyenler de var. Filistin ulusunun işgale ve zulme karşı savaşını desteklediğini ilan edenler, Kürt halkının işgale ve zulme karşı mücadelesini terörizmle suçlamaktadırlar.

Ya da geçmişte TC rejimiyle işbirliği içinde Kürt halkının kanına giren ve domuz bağlarıyla insanları katledenler, günümüzde Filistin halkının direnişini “ümmet kardeşliği” adına desteklediklerini söylemektedir.

Mazlum Ermeni halkının zorla yerinden edilmesine destek sunanların, Rojava’ya saldırıları alkışlayanların Filistin halkına yönelik soykırım saldırıları karşısındaki tutumları ikiyüzlüdür. Burjuva gericiliğinin bir başka tezahürüdür. Filistin ulusal direnişini “haçlı ittifakına karşı cihat” ilan edenler, devlet destekli mitingler yapıp gazlı içecek boykotu ve “kafeleri basma cihadı” yaparken, dünya halkları ve özellikle de “gavur”lar, sokakları terk etmiyor, amasız-fakatsız ve çıkarsız olarak Filistin halkıyla dayanışmalarını ifade ediyorlar.

Gelinen aşamada, burjuva medeniyeti sadece insanlığı değil bütün canlıları ya yok oluş ya da sosyalizme yönelme ikileminde bırakmış durumdadır. Burjuvazinin “kendi suretinde” yaratmış olduğu dünya, bir avuç burjuva için yaşanabilir, milyarlarca insanlık için “barbarlık çağı” olarak ortaya çıkmış durumdadır.

Burjuvazi, bütün kitle iletişim araçlarını kullanarak kendi sınıf çıkarlarını önceleyen katliamlara, zorla yerinden etmelere ve soykırım saldırılarına bir gerekçe üretse de “mızrak çuvala sığmamakta”dır. Burjuva devletlerin ikiyüzlü tavırları, dünya halklarının nezdinde daha fazla teşhir olmaktadır.

Kapitalist dünya sistemi insanlığa daha iyi bir gelecek vaat ederken, gelinen aşamada canlı yayın eşliğinde bir barbarlıkla karşı karşıya bırakmıştır. Bu durum yine burjuva toplumun sınıfsal yapısı gereği sürdürülebilir değildir. İnsanlık ve tüm canlılar için barbarlık bile bir seçenek olmaktan çıkmış durumdadır.

Artık tüm canlıların hayatta kalabilmesi için, burjuvazinin “kendi suretinde” yarattığı ve propaganda ettiği bu ikiyüzlü dünyanın alternatifi olarak yeniden sosyalizmi düşünmek ve eyleme geçmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır.

(Yeni Yaşam. 22 Kasım 2023)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu