EkolojiGüncel

EKOLOJİ | Biz halkız, siz ise sermayenin kölesi!

"Sonuç olarak Kirazlıyayla köylüleri aynı Kaz Dağları’nda ve aşina olduğumuz birçok örnekte olduğu gibi sadece birkaç tane mühendisin kurduğu Meyra Madencilik ile değil, küresel sermayenin temsilcileri ve ona kolluğu, bürokrasisi, kurumları ile kol kanat geren devlet ile karşı karşıya kalıyor"

Bursa’nın Yenişehir ilçesinin Kirazlıyayla köyünde Meyra Madencilik’in flotasyon (cevherin diğer malzemelerden ayrılmasını sağlayan bir zenginleştirme yöntemi) tesisi kurma girişimlerine karşı yerel halk uzun zamandır direniş halinde.

En son şirket çalışanları ile tartışarak, göle atık atılmasına tepki gösteren kadınlar gözaltına alındı. Daha öncesinde Bursa valisi köylülerle görüşerek onları para cezası ile tehdit etmiş ve kesilecek para cezasını ödememeleri halinde arazilerine icra getirileceğini söylemişti.

Halkın kazandığı üç kuruş paranın daha büyük bir payını çalmak ve otoriterliği güçlendirmek adına pandemi, sosyal mesafe ve maskesiz dolaşma bahanesinin epey revaçta olduğu bu günlerde Kirazlıyayla’da direnen halka da sosyal mesafeye uymadıkları gerekçesiyle para cezası kesildi.

İktidar, pandemi sürecinin en başından itibaren sokakları boşaltıp kolluğun yetkilerini arttırma hedefini bir an olsun unutmamış ve gencinden yaşlısına, köylüsünden kentlisine tüm toplum üzerindeki baskısını katbekat arttırarak ilerlemişti. Son dönemdeki şiddet olayları, halkın her kesimine yönelik sindirme politikaları bunun en somut göstergesi.

Halka dönük politikalar bu minvalde iken sermayedarlara, şirketlere yaklaşım ise ekonomi paketleri, yardımlar, destekler şeklinde ilerliyor.

Devlet hem kolluğu ile hem de ekonomik imkanları ile sermayedarlara referans olmaya dünden razı. Pandemi gündemi gibi bir kapatıcı dururken bu fırsatı değerlendirip alttan alta ağaçların kesilmesine onay vermek, köylülerin vereceği tepkileri hasıraltı etmek ve sindirmek adına atılan adımlardır.

Yani halka sadece şiddet ve baskı reva görülürken sermayedarlara doğayı talan, halkı yerinden etme fırsatı altın tepsilerde sunuluyor.

Sürecin toplamına ve öncesine baktığımızda arada farklar olsa da genel anlamda iktidarın yaklaşımının aynılığından söz edebiliriz. Ancak pandemi krizini kendi lehlerine, iyi kullandıkları da gayet açık. Meyra Madencilik isimli şirketin Nisan ayında, virüs zirvelerini yaşarken, Kirazlıyayla’da ağaçları kesmesi ve bunun “yetkili merci” onayı ile yapılması örneğinde olduğu gibi.

Dijitalleşmenin hızına yetişmek için doğayı talan et, o madeni çıkar

Sermayedarlar ve koruyucularının süreci her yönüyle kendi lehine çevirme uğraşı, rekabet edebilme ve piyasanın hızına yetişebilmeleri için olmazsa olmaz bir kuraldır.

Yoksa bu “kurtlar sofrasında” hayatta kalmak gerçeklikten uzak bir hayale dönüşür. Şimdilerde rekabet teknolojik gelişmeler, sanayi, makineleşme, yani “endüstri 4.0”a ayak uydurma üzerinden şekillenirken hammadde üretiminin en karanlık noktası maden sektörü daha çok gündem oluyor.

Konumuzun baş aktörü Meyra Madencilik de bu kurtlar sofrasının ve maden sektörünün en dişlilerinden. Lübnanlı iş insanı ve Delta Star Enerji isimli şirketin sahibi olan Mehmet Habbab’ın, sonradan yüzde 60’ını satın aldığı Meyra Madencilik 2012 yılında kurulmuş. Hem uluslararası piyasada hem de ülke içinde yer edinmeyi, söz sahibi olmayı başarmış bir firma. Bu durum pek tabii Lübnanlı iş insanı Habbab’ın firmayı satın alması ile birebir ilişkili.

Habbab’ın firması Delta Star Enerji’ye bakmak gerekirse, temelleri 1970’lere dayanan bu şirket, gerek petrol ve gaz ticaretinde gerekse maden ticaretinde, hem yerelde büyüme hem de uluslararası ihracat odaklı çalışıyor.

Ülkede ticarete petrol ve gaz ile başlayan, Akdeniz’in en büyük akaryakıt depolama merkezinin sahibi olan şirket, artık değişen dünyanın teknoloji üzerinden şekilleneceği gerçeğini göz önünde bulundurunca, petrole daha fazla yatırım yapmak yerine, 2013 yılında maden ve cevhere yönelmiştir.

Petrol ve gaz işletmeciliğinden yavaş yavaş çekilmeye hazırlanan Delta Star Enerji, alternatif enerji kaynakları alanındaki girişimlerini hızlandırma çalışmalarını değişen dünyaya ayak uydurma üzerinden tanımlıyor. Yani Habbab ve şirketinin nerede sömürülebilecek bir kanal varsa orada tünediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Alser Madencilik şirketini bünyesine katarak ülkedeki krom madenciliğinde ilk üç şirket arasında yerini almış, yine krom madenciliğine dahiliyetini arttırmak adına 2016 yılında Timko Madencilik’i kurmuş ve “işleri büyüterek”, Meyra madenciliği de satın alıp ve kurşun-çinko-demir madenlerine el atmıştır.

Bu adımların sermayedarlar açısından doğruluğu pek tartışılacak bir konu değil elbette ki. Çünkü teknolojinin gelişimini ve dijitalleşmenin hızını pandemi süreci ile beraber daha net görmüş olduk ve maden sektörü, yeraltı zenginlikleri, sanayi alanında, parça üretiminde ham madde olarak kullanılması bakımından en önemli alanlardan bir tanesi.

Sonuçta sermaye cephesinde bu gelişmeleri kaçırdıktan sonra hızına yetişmek zor, bu alanda söz sahibi olmak, yer edinmek önemli, “ağaçları kesiyoruz ama yerine yenisini dikeceğiz” yalanı ile “prosedüre” uymak ve doğayı talan edip köylüyü yerinden etmek ise epey kolay!

Sonuç olarak Kirazlıyayla köylüleri aynı Kaz Dağları’nda ve aşina olduğumuz birçok örnekte olduğu gibi sadece birkaç tane mühendisin kurduğu Meyra Madencilik ile değil, küresel sermayenin temsilcileri ve ona kolluğu, bürokrasisi, kurumları ile kol kanat geren devlet ile karşı karşıya kalıyor.

Bu göz altıların, tehditlerin, para cezalarının esas sebebi sermayenin rant ve talanının önünde engel teşkil edebilecek herhangi bir itiraza mahal vermemek. Şirketler, sermayenin temsilcileri, değişen dünya düzenine ayak uydurmak için daha birçok talana ve yıkıma imza atacak, atmak isteyeceklerdir kuşkusuz.

Bu durumda teknoloji gelişip, dijital dünya söylemi popülerleşirken, bu gelişmeleri sırf kendi rantları için kullanan, doğayı talan eden sermayedarlar ve devlet karşısında doğayı ve yaşamı savunmak da bizim payımıza düşen oluyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu