GüncelMakaleler

EMEK | Elli Metre Öteden Sallanan El!

"Bugünlerde Covid-19 salgını karşısında egemen sınıflarının yaptıkları, değişmez gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. O gerçeklik yüzyıllardır işçilerin kötü yaşam koşullarında, hastalığa ve ölüme açık koşullarda çalıştırılmasının sermayenin varoluş koşullarından biri olmasıdır"

Covid-19 pandemisinin dünya çapında etkileri sürerken, hastalıktan en fazla etkilenenlerin ezilenler olduğu gerçekliği, salgının yaşandığı yerlerin tümünde ortak nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer bir ortak nokta egemenlerin pandemi sürecini bir fırsat olarak görüp, ezilenlerin yıllarca mücadele ile kazanmış olduğu haklarını gasp etmeye çalışması ve sosyal mesafe safsatalarının yanında çarkların dönmesi için işçi ve emekçilerin sağlıksız koşullarda ölüme gönderilmesi. Tüm bunlarla beraber pandemi var olan sınıfsal mesafenin görünür bir şekilde hafızalarımıza kazınmasına vesile oldu. Var olan sınıfsal mesafenin tüm çıplaklığıyla ezilenler cephesinden görülmesi pandemi döneminin ortaya çıkardığı gerçekliklerin başında gelmektedir.

R.T. Erdoğan’ın Sancaktepe sahra hastanesi inşaatında çalışan işçileri ziyareti ziyarette çekilen fotoğraf Covid-19 pandemisinin gözler önüne serdiği sınıfsal mesafenin bir özeti. Tam anlamıyla bundan daha iyi bir anlatımın olmayacağı bir gerçeklik olarak karşımızdadır. Covid-19 pandemisinin belki de ezilenler açısından ortaya çıkardığı “kral çıplak” ya da “aynı gemi”de olmadığımızın hatırlanması anlamında, gerçekliğin fotoğrafı olarak karşımızda durmaktadır.

Fotoğraf karesindeki alanı devletin bir minyatürü olarak düşünebiliriz. Yan yana, iç içe onlarca işçi arada korumalar ve en sonunda kırmızı şeritle kendilerini güvene almış bir avuç iktidar sahibi! “Biz milyonlarız onlar bir avuç” sözünün gerçekliğinin kanıtı. İktidarın pandemi sürecine nereden baktığının özet fotoğrafı. Çalışan onlarca işi ve emekçilerin sırtından geçinip onlara; en fazla bu kadar yakınız diyen bir sistemin görüntüsü.

 

İktidarın İnşaat Aşkı

Bu gerçeklik ile birlikte Covid-19 pandemisi iktidar ile inşaat arasındaki bağın ne derece sarsılmaz olduğunu kanıtladı. Her şey durmuşken şantiyelerin ve inşaat ihalelerinin tüm hızıyla devam etmesi, bu uğurda ölüme gönderilenler, servislere tıka basa doldurulup çalışmaya zorlanan işçiler, itiraz edenin işten çıkartılarak açlığa mahkûm edilmesi, açlıkla salgın arasında tercihe zorlanması, kendilerinin yaratmadığı bir ekonomik krizin enkazını kaldırmalarının istenmesi…

Bu iktidarı nasıl tanımlarsınız sorusuna, çoğu kişinin “inşaat” diyebileceği kadar beton düşkünü. Öyle ki Covid-19 pandemisinin ilk günlerinde açıklanan kalkan paketinin içerisine ev satın alma ile ilgili madde yerleştirebilecek kadar inşaattan kopamayan bir iktidardan söz ediyoruz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 6 Nisan 2020’de, Atatürk Havalimanı ile Sancaktepe’ye pandemi tedbirleri kapsamında, 45 gün içinde biner odalı sahra hastaneleri kuracaklarını açıkladı. Bir gün sonra hastanenin havalimanında bulunan binaların değiştirilerek pandemi hastanesine çevrilmesinin daha hızlı daha az maliyetli olacağı konuşulurken, sahra hastanesinin bu binalardan birine değil de, yanındaki araziye yapılmaya başlandığı görüldü.

Hastanenin yaklaşık iki milyar dolarlık pistlerinin bozularak sıfırdan yapılması epey bir tartışıldı. Diğer günlerde inşaatı iktidara yakın Rönesans Holding’in üstlendiği öğrenildi. Şirketin hazırlıklara bir ay önce başladığı, ama ihale açılmadığı ortaya çıktı. Tüm bu sorularla beraber tartışmalar devam ederken “pandemi sürecinin atlatıldığı” artık normale dönmemiz gerektiği vurguları daha bir söylenir oldu.

Bu tartışmalarla beraber normalleşme takvimi açıklandı. Haliyle pandemi için yapılacağı söylenen sahra hastanelerinin ne olduğu sorusu gündeme geldi. İnşaatı devam eden yerlerin pandemi ile mücadele kapsamında sahra hastanesi olarak kullanılacağını düşünüyorduk ki; Erdoğan gerçekliği böyle düşünenlerin vizyonsuzluğu ile beraber açıkladı. 9 Mayıs Cumartesi günü Erdoğan, hastanenin sağlık turizmi için kullanılacağını söyledi.

İktidarın virüs salgınında bocaladığı günlerde “halk sağlığı” adına çıkılan yol, şehvetle yine bir şantiyeye bağlandı böylece. Çıkılan yolun en başından halk sağlığı ile ilgili olmadığının açık bir şekilde itiraf edilmesi malumun ilanından başka bir şey ifade etmemektedir. Günün ihtiyacına bakıp salgınla mücadele kapsamında sahra hastanesi yapacağız diyor, biraz salgınla ilgili gündemi değiştirebilince yeniden normaline dönüyor.

 

Her Şey Sınıfsaldır

İktidar pandemi başladığından beri halka vaat edilen tek şey olan ücretsiz maske ve kolonya dağıtımında çuvallarken diğer kulvarlarda sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak adına bütün profesyonelliğini eksiksiz bir şekilde kullanabiliyor. Bunun elbette sınıfsal pozisyonla doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Ezilenlerin düşmanı olanlar; onlar adına, onlara faydası dokunacak şeyleri yapmada elbette bocalayacaklardır.

Engels 1845 yılında yazdığı “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” kitabının “Burjuvazinin Proletarya Karşısındaki Tutumu” bölümünde yaşadığı bir olayı anlatır. “…

Bir seferinde, böyle bir burjuvayla birlikte Manchester’a gittim ve onunla kötü, sağlıksız yapı yöntemini, emekçi mahallelerinin ürkünç koşullarını konuştum; böyle kötü kurulmuş bir başka kent görmediğimi söyledim. Adam, sonuna kadar sakin sakin dinledi ve tam ayrılacağımız köşede şöyle dedi: ‘Ama gene de buradan epey para kazanıldı; iyi günler efendim’.”(F. Engels İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, 1. Baskı Ankara 1997)

Bugünlerde Covid-19 salgını karşısında egemen sınıflarının yaptıkları, değişmez gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. O gerçeklik yüzyıllardır işçilerin kötü yaşam koşullarında, hastalığa ve ölüme açık koşullarda çalıştırılmasının sermayenin varoluş koşullarından biri olmasıdır. Önümüzdeki dönemde bugünler konuşulurken, iktidara yaslanan bir müteahhit de karşısına çıkabilecek; “küresel ölümcül bir salgın koşullarında işçiler zorla inşaatlarda çalıştırılmaya, üstelik hakları gasp edilerek devam ettirilmiş” itirazına, aynı sınıfsal bakış açısıyla, aynı cevabı söyleyecektir: “Ama gene de buradan epey para kazanıldı.”

“Güçlendikçe toplumun basit ihtiyaçları karşısında kırılganlaşmak, devlet aygıtını ‘usul-erkân’ silsilesinden çıkarmanın da bedelidir bir bakıma. Üç beş meczubun hezeyanıyla kolayca örtülebilecek; hastane şantiyesinde desteğine muhtaç olunanlarla araya metrelerce mesafe konularak gizlenebilecek bir çıplaklık değildir bu. Düpedüz “Ben devletim” diyen kralın çıplaklığıdır. Hiç beklenmedik anda birisi çıkar, bağırıverir…” (Bahadır Özgür: İki meczup bir çıplak kralı örter mi? Gazete duvar)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu