Emek

EMEK | TİS görüşmeleri ve sendikaların işbirlikçiliği!

"Türk-İş’in kamu işçilerini satışı, Memur-Sen’in de hakem kurulu versiyonu ile memurlara aynı şeyi yapması ne ilk ne de bu gidişle son olacaktır. Hükümetle ilişkileri iyi olan bu sendikalar işçilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmemektedir!"

Toplu İş Sözleşmesi (TİS) için kamu işçileri adına Türk-İş, kamu memurları ve emeklileri adına da Memur-Sen hükümet yetkilileri ile görüştü. Yapılan görüşmelerden sonra açığa çıkan sendika yönetimlerinin hükümetle anlaşarak işçi sınıfına ihanet etmeye devam etmeleri oldu!

TİS, işçilerin ve emekçilerin çalışma şartlarını, ekonomik ve sosyal durumlarını düzenlemek için yapılır.

Doğal olarak sözleşmenin, işçiler ve emekçiler açısından daha fazla kazanım ve daha iyi yaşam standartı oluşturabilecek şekilde sonuçlanması gerekmektedir. Ama hükümete yakın sarı sendikaların bu görüşmeleri yapması nedeniyle genellikle işçilerin ve emekçilerin çıkarlarının tersi sonuçlar oluşur. Bu pazarlıklarda maalesef yine sendikalar uzlaşmacı da değil işbirlikçi bir izlediler.

Toplu iş sözleşmeleri, bir fabrikada veya işkolunda işçi sendikası ile patron sendikası veya sendika üyesi olmayan patron arasında yapılan görüşmeler sonucu oluşur. Bir de genel işçi ve kamu emekçilerini ilgilendiren sendika ve hükümet arasında yapılan sözleşmeler bulunuyor.

TİS, tarafların koruma, barış, huzur içinde çalışma, istikrar ve bunun gibi kulağa hoş gelen fakat Türkiye koşullarında gerçekliği olmayan birçok amaç taşımaktadır. Daha doğrusu bu sayılanlar patronlar için geçerli bir durumdur. İşçiler için ise tam tersi bir tablo mevcuttur.

TİS, ücretlere yapılacak zammın yanında çalışma saatleri, ara dinlenmeler, izinler, iş sağlığı ve güvenliği, vardiyalar, ikramiye gibi konuları da içeriyor. İşçi ve emekçilerin daha fazla hak kazanması açısından önemli maddeler içeriyor. Tabii ki bu görüşmeleri kimlerin yaptığı, işçi ve emekçileri kimlerin temsil ettiği önemli bir husustur. İşçileri ve emekçileri temsil eden sarı sendikalar, işçi ve emekçilerinin çıkarlarını ne kadar düşündüklerini her pazarlıkta ve TİS görüşmelerinde gösteriyor.

Sendikalar, her yıl yapılan görüşmelerde hükümeti ve patronları üzmemeye adeta özen gösteriyorlar. Söylemlerinde işçi ve emekçilerin haklarını temsil ettiklerini ve bunun için çalıştıklarını söyleseler de pratikte yaptıkları gün gibi ortadadır. Son zamanlarda olan “mikrofon kazası” olarak nitelendirilen olay açık bir şekilde itiraftır! İşçilerin masada nasılda satıldığının göstergesidir!

Mikrofon olayı her zaman bilinen bir gerçeğin ortaya çıkmasıdır!

Son günlerde Türk-İş ve Memur-Sen TİS imzaladı ve sözleşmeler sonucunda işçi ve emekçiler yine sefalete mahkum edildi! Zaten bu görüşmeleri yürüten Türk-İş ve Memur-Sen sendikalarının AKP hükümeti ile olan iyi ilişkileri herkesin malumudur.

Bakanlarla iyi ilişiler yürüten, rahat ve keyif içinde yaşamlarını sürdüren sendika başkan ve yöneticilerinin her gün saatlerce çalışarak, yoksulluk sınırının altında yaşayan emekçilerin haklarını savunuyor olması bile durumun ne kadar yanlış olduğunu özetliyor.

Hükümet ile Türk-İş arasında yapılan kamu işçilerini ilgilendiren TİS görüşmelerinde Türk-İş işçi taleplerinin çok altında bir anlaşmaya imza attı. Türk-İş başkanı Ergün Atalay ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk arasında geçen diyalog mikrofonu kapalı zanneden Atalay’ın açık bir itirafını herkesin öğrenmesine yol açmıştır.

Mikrofonları kapalı zanneden Atalay, “Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle” demişti. Bunu bir “mikrofon kazası” gibi göstermemek ve bu itirafın işçilerin nasıl masada satıldığının, işçilerin çıkarlarının hiç düşünülmediğinin bir göstergesi olduğunu görmek gerekiyor.

İşçileri bu sarı sendikaların temsil etmesi devletin işine geliyor. Yapılan görüşmelerde açık bir şekilde danışıklı bir dövüşle her zaman hükümetin istediği oluyor. İşçilerin haklarını sonuna kadar savunuyor gibi görünen sendika başkanlarının takkeleri bazen mikrofon yardımıyla olsa da düşüyor!

Atalay’ın “Ben işçilerin haklarını savundum”, “Yapılacak olanın en iyisi buydu” gibi sözleri pervasızlığının ve utanmazlığının göstergesidir. Açık bir şekilde işçilere ihanet ettiği ortada dururken bu sözleri sarf etmesi kişiliği ve karakterini göstermektedir!

Koskoca sendikanın grev için parası yokmuş!

Gelen tepkiler sonrasında konuşan Atalay, “Bu TİS’e taraf olan Türk-İş’e bağlı 16 sendikanın başkanları, yüzde 8’i bulan TİS’in imzalanması konusunda karar aldılar. Ben bu kararın gereğini yaptım” dedi. Bu açık bir şekilde işçileri masada tek başına satmadığının, Türk-İş’e bağlı 16 sendikanın başkanlarının da bu satışa ortak olduğunun itirafıdır.

Hükümetin teklifinin çok düşük olması nedeniyle anlaşma yapmak yerine greve gidilmesi gerektiği çoğunluk tarafından konuşulmaktadır. Niye greve gidilmediği hakkında sorulan sorulara karşılık Atalay, “Sendikaların bir grevi yürütmek için gerekli parası yoktur. GMİS’in kasasında 10 bin TL parası var. Nasıl greve gidecekti?” gibi vahim bir açıklama yapmıştır.

Yaklaşık 1 Milyona yakın üyesi olan Türk-İş’in grev için gerekli parası olmadığını söylemesi rezilliğin son perdesidir! İşçilerden alınan aidatlar kimlerin cebine girmektedir? Rahat ve keyifli bir yaşam süren sendika başkanları ve yöneticilerin bu bolluğu nereden gelmektedir?

Bu konuda sorulacak çok soru var ve cevapları biliyoruz. İşçiler için greve gidilecek para yok ama yemek için para çok! İşçilerin haklarını ve çıkarlarını savunduklarını iddia eden bir sendika nasıl olur da işçiler için greve gidemez. Ve nasıl olur da insanların aklıyla dalga geçer gibi “greve gidecek para yok” söyleminde bulunulur! Sendikacıların dolgun maaşları, yapılan israflar, işçinin aidatlarından oluşan birikimin har vurulup harman savurulduğu ortadadır. Artık sendikaların gelir ve giderlerinin şeffaflaştırılması ve işçi aidatlarının nasıl harcandığının işçilere açık olması gerekmektedir. Yoksa yine sadece patronlar ve devlet değil, sendikalarda işçiler üzerinden para kazanmaya devam eder!

Grev konusuyla ilgili şunu da belirtmek gerekiyor, Türkiye’de yapılan hiç bir grevin sendikanın parası tükendiği için bitirildiği görülmemiştir. Türk-İş gibi bir sendikanın parasızlıktan greve gidememesi gülünç bir bahaneden başka bir şey değildir.

Memur-Sen de dolaylı yoldan kamu emekçilerine ihanet etmiştir!

Türk-İş işçileri sattı da Memur-Sen memurlara farklı bir şey mi yaptı sanki. “Kamu emekçisini sattılar” denmemesi için topu Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na (KGHK) taşıdılar. Hükümetin yaptığı yüzde 4+4, 3+3 biçimindeki teklifinin altına imza atamadılar. Böylece kamu emekçilerinin öfkesinden kendilerini kurtarmış oldular!

KGHK, 3.2 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emeklisi ile ailelerini ilgilendiren kararı açıkladı. Daha doğrusu bire bir hükümetin yaptığı teklifin aynısında karar kıldı. Kamu emekçileri ve emeklilerinin maaşlarına 2020 yılı için yüzde 4+4, 2021 için de yüzde 3+3 zam yapıldı! Zaten farklı bir şey beklenemezdi,11 kişilik KGHK’nin 6 üyesi hükümetin temsilcisi 5’i ise Memur-Sen’in temsilcisidir.

Bu hakem kurulunun hükümetin verdiğinden fazla bir rakama imza atmayacağını, atamayacağını Memur-Sen de çok çok iyi biliyordu. Ama akıllarınca sorumluluğu kendi üzerlerinden atmış oldular. Yani, “bakın biz direttik ama hakem kurulu böyle karar verdi” demeye getiriyorlar. İşçileri satan Türk-İş’in konumuna düşmemek için bu yöntemi devreye soktular.

Bu arada TİS görüşmesi sırasında hükümet tarafından kabul edilen pek çok madde de bu arada gümbürtüye gitmiş oldu!

Herkes biliyordu ki, bu TİS görüşmeleri danışıklı dövüş yapılarak hakem kuruluna kadar itildi! Memur-Sen hakem kurulu tarafından çıkacak kararın hükümetin dediği gibi olacağını çok iyi biliyordu. Memur-Sen ve bağlı sendikaların yöneticilerinin hükümet temsilcileriyle kapalı kapılar arkasında anlaştıkları da kamu emekçileri ve diğer konfederasyon yöneticileri tarafından da ciddi olarak iddia ediliyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Memur-Sen’in, milyonlarca kamu emekçisi, emeklisi ve ailelerini sefalet zammına mahkum eden sözleşmede parmağı vardır.

Sendikaların işbirlikçi, yandaş ve uzlaşıcı tavırları!

Türk-İş’in kamu işçilerini satışı, Memur-Sen’in de hakem kurulu versiyonu ile memurlara aynı şeyi yapması ne ilk ne de bu gidişle son olacaktır. Hükümetle ilişkileri iyi olan bu sendikalar işçilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmemektedir!

Kapalı kapılar ardında hükümet yetkilileri ile anlaşarak işçileri ve emekçileri satmışlardır! Mikrofonunun açık kalmasıyla beraber tüm Türkiye bu itirafı dinlemiştir. Bu geçiştirilecek ve önemsenmeyecek bir olay değildir. Bu işçi sınıfının haklarını savunacaklarının kimlerin elinde olduğunu ve amaçlarının ve maksatlarının ne olduğunu göstermiştir. Bu sarı sendikacılarının işçi sınıfına ihanetinin en büyük kanıtlarından biridir!

Artık sendikaların yandaş, işbirlikçi, yiyici başkan ve yöneticilerden kurtulup yüzüne işçilere ve emekçilere dönmesi gerekmektedir! İşçi sınıfının haklarını işçi ve emekçilerinin içerisinden çıkanlar savunmalıdır. Başta Toplu İş Sözleşmeleri olmak üzere patronlar ve devletle yapılacak görüşmelerde işçi ve emekçileri ancak kendilerinden olanlar temsil edebilir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu