DerlediklerimizGüncel

FEHİM TAŞTEKİN | Gözler Libya’dayken İdlib gidiyor

Rusya ve Suriye ordusu İdlib’e artık bölgenin tamamı değil stratejik parçaların hedef alındığı bir planlamayla yaklaşıyor. Maaret El Numan’ın teslim edilmesine karşılık yeni bir ateşkes bu taktiksel yaklaşıma aykırı değil. Genelde ateşin yoğunluğu düşüyor ama hiç kesilmiyor. Gürültü dindikten sonra yeni bir dalga geliyor.

Suriye ordusu, Türkiye’nin Rusya ile anlaşıp gerilimi düşürme bölgeleri oluşturma planı çerçevesinde toplam 12 kontrol noktasıyla bir nevi kalkan kesildiği İdlib’e yönelik 19 Aralık’ta yeni bir operasyon başlattı.

İdlib’in güneydoğu kırsalından Maaret El Numan’a doğru ilerleyen yeni operasyonun ilk dört gününde Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) ve Türkiye destekli Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) bileşenleri tutunamayıp 40 yerleşim merkezinden çekildi.

İlerleyen günlerde muhalif cephelerde daha büyük bozgun yaratan operasyon, Türkiye’nin Libya ile iki kritik anlaşma yapıp dikkatleri Doğu Akdeniz’e çevirdiği ve hatta Suriye’deki savaşçıları Libya’ya kaydırdığına dair senaryoların konuşulduğu bir döneme denk geldi.

Ankara ise önceki operasyonlara nazaran kendisini tutup, meseleyi Moskova ile müzakerelerle atlatmayı tercih etti. Bu da Türkiye’nin, Suriye’den sonra Libya’da da Rusya ile karşı karşıya gelmemek için İdlib’de Rusların işini kolaylaştırdığı izlenimini doğuruyor. Ayrıca Ruslarla ikili oyunu sürdüren Ankara’nın, Libya’daki savaşa daha fazla müdahil olma planlarıyla suları köpürtmesi Suriye’deki hezimetlerin de örtülmesine hizmet ediyor.

İlk etapta Maaret El Numan’ı hedefe koyan harekât, Ankara’nın verdiği tepki ve düştüğü durum açısından, Suriye ordusunun geçen ağustosta Han Şeyhun’u ele geçirip İdlib’deki askeri haritayı değiştiren operasyonunu andırıyor.

Han Şeyhun düşerken Türkiye’nin Morek’teki dokuzuncu gözlem noktası kuşatma altında kalmıştı. Türkiye önleyici tedbir olarak yedi tankla birlikte 28 araçlık ilk konvoyu bölgeye sevk etmiş, konvoy Maaret El Numan ile Han Şeyhun arasında hava saldırısıyla durdurulmuştu.

Bunun üzerine Türk ordusu daha ileri gitmeyip Hiş bölgesinde geçici üs oluşturmuştu.

Türkiye, Rusların askeri polis konuşlandırıp güvence altına aldığı Morek’i boşaltmamıştı. Ancak Ankara’nın bu hamleleri sahadaki yeni durumu tersine çevirecek ciddiyette değildi.

Hâlbuki Türkiye, Mayıs-Haziran 2019’da Hama’nın kuzey kırsalından İdlib’in güneyine yönelik ilk kapsamlı harekât yürütülürken Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Halı Harekâtı bölgelerindeki grupları mühimmat desteğiyle bölgeye sevk ederek saldırıları durdurmuştu. Bu destek mekanizmasının ikinci büyük operasyonda elden çıkan Han Şeyhun’da tekrarlanmaması ya da yetersiz kalması muhalif saflarda hayal kırıklığı yaratmıştı.

Hatta o zaman Türkiye, muhalif güçleri Menbic ve Fırat’ın doğusuna yönlendirerek direniş cephesini zayıflatmakla suçlanmıştı. Daha sonra Barış Pınarı Harekâtı hazırlığı sürerken Rusya’nın gösterdiği esneklik, Fırat’ın doğusuna karşılık İdlib pazarlığının yapıldığı çıkarımlarına yol açmıştı.

Şimdi üçüncü büyük dalgada Maaret El Numan etrafında çember daralırken Türkiye’nin Surman’daki sekizinci kontrol noktası da sarılmış oldu.

Muhalifler arasındaki mesaj trafiği, sahadaki durumun onlar açısından güçleştiğini gösteriyor. Geçmişte kendi aralarında çatışsalar da bu tür büyük hamleler karşısında ortak operasyon odaları kuran HTŞ ve Türkiye destekli güçler ilk kez aradan günler geçmesine rağmen birlikte hareket edemedi.

Ulusal Kurtuluş Cephesi komutanı Cabir Ali Paşa savaşın henüz bitmediğini belirtip sabır telkin ederken, Ceyş El İzze komutanı Cemil El Salih bütün gruplara “Çekilmeyin, direnin” çağrısında bulundu.

Sukur El Şam lideri Ebu İsa El Şeyh de baskıyı azaltmak için Türkiye’nin örgütlediği “Suriye Ulusal Ordu” bileşenlerinden Halep’te cepheler açmalarını istedi.

Türkiye destekli Ahrar El Şarkiyye ve Cephet El Şamiyye’den az sayıda savaşçı hafif silahlarıyla cepheye intikal ettiğinde operasyon dördüncü gününe girmişti.

Operasyonun görünür hedefi, Maaret El Numan’ı alıp Halep-Şam otoyolu (M-5) üzerindeki en önemli bariyeri yıkmak. Halep’e 80 kilometre mesafede yer alan Maaret El Numan, Türkiye destekli örgütlerin elindeyken 2018’de HTŞ tarafından kuşatılmıştı. Kent, sonra uzlaşmayla HTŞ’nin sivil ayağı Kurtuluş Hükümeti’ne bırakılmıştı.

Maaret El Numan’dan sonra M-5’i kesen ikinci durak Serakıp. M-5 ile Halep-Lazkiye yolunun (M-4) kesişme noktasında bulunan Serakıp, HTŞ’nin kontrolünde.

Eğer Maaret El Numan ve Serakıp ele geçirilirse geriye Halep’e kadar yolu kesen 10 civarında küçük yerleşim merkezi kalıyor. Buralara yönelik de Halep’in batısından bir operasyonun başlatılması öngörülüyor.

Daha sonra stratejik harekât planlamasında sırada M-4 otoyolunun temizlenmesi var. Bu yolun açılması için de Cisr El Şuğur ve Eriha’nın temizlenmesi gerekiyor. M-4 için silahlı grupların güçlerini dağıtmak için hem Lazkiye hem Halep istikametinden çift yönlü bir harekâtın eş zamanlı başlatılması bekleniyor.

Lazkiye tarafının dağlık olması nedeniyle Suriye ordusunu çetin bir savaş bekliyor.

Ankara’nın bu hamlelere karşı göç dalgası ve sivil kayıplar dışında geliştirebileceği çok fazla itiraz noktası kalmadı. Çünkü 17 Eylül 2018’de Soçi’de Rusya ile varılan mutabakat, bu iki yolun 31 Aralık 2018 itibarıyla açılmasını öngörüyordu. Ayrıca İdlib’i çevreleyen 15-20 kilometrelik alanın “terör örgütü” sayılan gruplar ve ağır silahlardan arındırılması gerekiyordu.

Ankara, İdlib konusunda sesini yükselttiğinde Moskova da Soçi mutabakatındaki taahhütleri hatırlatıyor. Ayrıca Batılı müttefiklerle kavga büyürken Rusya çalınacak yegâne kapı haline geldiğinden mesajların tonu ya düşüyor ya da tepkiler “göstermelik” kalıyor.

Libya’da sular köpürünce Rusya ile temasa geçme ihtiyacı hisseden Ankara, Moskova’ya heyet göndermeye hazırlanırken araya İdlib girdi. Erdoğan, “Rusya nezdinde, saldırıların son bulması için gereken her türlü çabayı gösteriyoruz” dedi.

Heyet 23 Aralık’ta Moskova’da hem Libya hem Suriye’yi müzakere etti. Rus Dışişleri, tarafların Libya krizinin hızlı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi konusunda mutabakata vardığını belirtirken İdlib’le ilgili detay vermedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da “Rusya tarafına sert bir mesaj gönderdik. Maalesef somut bir adım atılmadı. 24 saat içerisinde saldırıların durdurulması konusunda bir çaba içinde olacaklarını ilettiler. Yeni bir ateşkes bekliyoruz” açıklamasını yaptı.

“Sert” mesajın muhatabı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise 23 Aralık’ta bir yandan telefonda Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşüp diğer yandan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’i Moskova’da ağırlarken şunu söyledi: “Rusya, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün tamamen sağlanması için elinden gelen her şeyi yapacak.”

Diplomasi cephesinde bunlar olurken Hmeymim merkezli Rus Uzlaştırma Heyeti, Maaret El Numan’da kentin orduya bırakılması yönünde müzakereler yürütüyordu.

Hatta Türkiye’nin kolaylaştırıcı rol üstlendiği ancak HTŞ’nin uzlaşmaya yanaşmamakla kalmayıp görüşmelere katılanları gözaltına aldığı öne sürüldü.

Rusya ve Suriye ordusu İdlib’e artık bölgenin tamamı değil stratejik parçaların hedef alındığı bir planlamayla yaklaşıyor. Maaret El Numan’ın teslim edilmesine karşılık yeni bir ateşkes bu taktiksel yaklaşıma aykırı değil. Genelde ateşin yoğunluğu düşüyor ama hiç kesilmiyor. Gürültü dindikten sonra yeni bir dalga geliyor.

Ankara, Cenevre’de başlayan anayasa yazım çalışmaları tamamlanıp, siyasi çözümün çerçevesi belirinceye kadar İdlib’deki sorunu dondurmaktan yana.

Rusya ise İdlib’in pazarlık sürecindeki önemini azaltmak için iki otoyolun açılması dahil dengeyi bozacak koşulların peşinde. Bununla birlikte Moskova, sınırlarda artan göç baskısı nedeniyle Türkiye ile ilişkileri fazla örselemeden kaçınıyor.

Kürtlere karşı Ankara’ya yeterince tavizler verdikten sonra Rusya’nın İdlib’de kendini daha az tuttuğu söylenebilir.

Ayrıca sahadaki gelişmelere paralel olarak Suriye konusunda başta Çin olmak üzere uluslararası aktörlerle temaslarını artırıyor. BM Güvenlik Konseyi’nde insani yardım operasyonlarının uzatılmasını öngören tasarıyı da Çin’le birlikte bloke etti.

Bu, doğrudan İdlib cephesinin beslenme damarlarını kesecek bir hamle sayılabilir. Bütün bunlar 2020’de Erdoğan’ı üzecek kritik gelişmelerin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

(Al-Monitor. 4 Ocak 2019)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu