GüncelMakaleler

HALKIN GÜNDEMİ | Kayyum Rejimi, Halkın İradesine Karşı Açılan Bir Savaştır

"Kayyum rejimi, seçme-seçilme bağlamında halk iradesine ve demokratik değerlere, kültüre ve halkın bu anlamda birikimine yapılmış bir darbedir"

Faşist AKP-MHP iktidarı, 7 Haziran 2025 parlamento seçimlerinin ve 15 Temmuz 2016 “darbe” girişimin ardından tüm ezilen emekçi sınıf ve toplumsal kesimlere yönelik “çöktürme” planını sistematik baskı, sindirme ve gasp siyasetiyle birlikte yürürlüğe koydu.

15 Temmuz’u kendi karşı darbesi için tarihi bir fırsata çeviren, bu süreci doğrudan planlayan, örgütleyen AKP-MHP iktidarı, yelkenlerine doldurduğu rüzgarla vakit kaybetmeden tüm muhalif kesimlere daha doğrusu kendisi gibi düşünmeyen herkese tıpkı 12 Eylül AFC’si döneminde olduğu gibi topyekûn saldırıya geçti.

Devrimci, ilerici ve yurtsever örgütlü güçlere, sendikalara, emek-meslek örgütlerine, yazar ve gazetecilere; seçilmiş siyasetçilere, akademisyenlere vb. yönelik bir sürek avı başlattı. Devrimci örgütlere yönelik kesintisiz süregelen operasyonlarla çok sayıda devrimci ya katledildi ya da tutsak düştü. Toplumun geniş kesimlerine yönelen bu saldırı furyasının amacı bir bütün olarak işçi sınıfı ve emekçilere korku aşılamak ve onlara diz çöktürmekti. İktidar dizginsiz bir devlet şiddetiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla ve katliamlarla büyük bir teslimiyet iklimi yaratmayı hedefledi. Bu hedef doğrultusunda, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarına göz dikildi, sınıfın örgütlenmesinin önüne yeni engeller çıkarıldı, devrimci-demokratik muhalefet güçleri hedef tahtasına konuldu, sindirilmeye çalışıldı.

İktidar gasp ederek, şiddet ve zorla, baskı ve tehditle tek bir merkezden tüm ülkeyi adeta bir holding gibi yönetmeye soyundu. Uluslararası emperyalist güçlerin, komprador burjuvazinin daha fazla sömürü, daha ucuz iş gücü, esnek ve güvencesiz çalışma pahasına daha çok kâr elde etmesinin önündeki engeller teker teker ortadan kaldırılmaya çalışıldı.

Kadın ve LGBTİ+ derneklerine, çeşitli amaçlarla kurulan devrimci-demokratik mevzilere savaş açıldı. Kayyum politikası da, tüm bu süre içinde halkın iradesine ipotek koyma, gasp etme adına yürürlüğe sokulan en önemli araçlardan biri oldu.

Kayyum, Kürt düşmanlığı ve asimilasyon demektir

İktidar, hegemonya mücadelesine giriştiği Gülen Cemaati’yle ilişkili olduğunu iddia ettiği hemen tüm medya, okul ve sermaye gruplarının mallarına-paralarına kayyum marifetiyle el koyarken bu yöntemi devrimci-demokratik ve yurtsever güçler için de işlevli kıldı.

KHK’larla sorgusuz sualsiz yüzbinlerce kamu emekçisini kapı önüne koyan iktidar, kayyumu giderek toplumun tüm kesimleri üzerinde adeta “Demokles’in Kılıcı” haline getirdi. Kuşkusuz kayyum politikasının en yıkıcı ve çarpıcı olduğu alan ise belediyeler oldu.

Faşizmin bugünkü temsilcisi AKP-MHP ittifakı, devrimci, demokratik ve yurtsever güçlere yönelik açtığı savaşta kayyumu, halk iradesinin gaspı, halkın değerlerinin yağmalanması ve asimilasyonun bir parçası olarak kullandı.

İktidarın diz çöktürme siyasetine rağmen HDP önemli bir çıkış yaptı ve 31 Mart 2019 tarihinde yapılan seçimlerde, 3’ü büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesini kazandı. İktidar, yerel seçimlerin hemen ardından kayyum eliyle HDP’li belediyeleri hedef aldı. 19 Ağustos 2019 tarihinde HDP’nin Amed, Wan ve Mêrdîn büyükşehir belediyelerine kayyum atandı. Seçilmiş belediye eş başkanları gözaltına alınarak çoğunluğu tutuklandı. Bugüne kadar HDP’nin kazandığı 65 belediyenin 48’ine İçişleri Bakanlığı kararıyla kayyum atandı. Kayyum atanan belediyelerin meclisi de feshedilirken birçok meclis üyesi de görevinden alındı. İktidar, yerel seçim sürecinde adaylık işlemleri sırasında gerekli tüm hukuki şartları yerine getiren adayları, seçimi kazandıktan sonra “terörist” ilan etti ve yerlerine kayyum atadı. AKP iktidarı kayyumu Kürt ulusunun iradesine, mücadelesine yönelik açık bir gasp ve saldırı olarak işlevselleştirdi.

Kayyum atanan her belediyeye, ilk iş olarak Türkiye bayrağı asıldı. Halkın büyük tepkisine neden olan kayyumlar, halka hizmet yerine Kürt ulusuna yönelik asimilasyon politikalarını devreye soktu. Bunun en somut örneği ise diller alanında oldu. HDP’li belediyeler ile hayata geçirilen çok dilli belediyecilik anlayışı terk edildi. Birçok cadde ve mahallenin Kürtçe ismi değiştirilerek Türkçeleştirildi.

Amed’de AKP iktidarının her defasında hedef gösterdiği Şengal isminin verildiği bir caddenin ismi değiştirildi. Caddeye Molla Gürani isminin verilmesi bile ayrı bir kültürel soykırım pratiği olarak kayıtlara geçti. Mêrdîn’in Qoser ilçesinde 2004 yılında babasıyla birlikte 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz anısına yapılan heykel, Kürt demokratik siyasetinde önemli bir yeri olan Orhan Doğan’ın Cizîr (Cizre) Belediyesi tarafından yaptırılan heykeli ve Kürt şair, edebiyatçı ve filozof Ehmedê Xanî anısına Bazîd’de (Doğubeyazıt) yapılan heykel kaldırıldı.

Wan’da Tahir Elçi, Licê’de Ceylan Önkol, Yenişehir’de Mervanî Parkı kapatılırken bu parktaki Mervanîlere ait kabartmalar söküldü, Kayapınar’da ise Roboski Anıtı kaldırıldı. Belediyelere bağlı açılan çok sayıda kütüphane işlevsiz hale getirilirken, raflarda yer alan onbinlerce kitap da farklı gerekçelerle toplatılarak imha edildi.

Kürt kültür ve sanatının gelişmesinde önemli rol oynayan merkezler kapatılırken, Kürtçe’ye dair kültür ve sanat etkinlikleri de yasaklandı. Amed’de Aram Tigran Kent Konservatuarı, Wan’da Nuda Kültür Merkezi, Cizîr’de Berivan Kültür Merkezi ve Êlih’de kentin simgesi haline gelen Yılmaz Güney Sineması kapatıldı. Kayyum atanan tüm il ve ilçelerde, kültür merkezleri ve evleri kapatıldı. Kürt tiyatrosuna önemli katkılar yapan tiyatrocuların işine son verilirken bu oyunculara oyunlarını sergileyecek sahne verilmedi.

Yine hedeflenen alanlardan biri de Kürt dili oldu. Kürtçe isimlerin değiştirilmesi ile yetinmeyen kayyumlar, Kürt dili eğitimi veren birçok merkezi de kapattı. Asimilasyon politikaları kapsamında belediyelere bağlı Zarokîstan, Xalxalok, Ferzad Kemanger gibi Kürtçe eğitim veren ilkokul ve kreşler kapatıldı.

Kayyumun hedefi kadınlar…

Kayyum belediyelerin hedef aldığı alanlardan biri de kadın özgürlük mücadelesi oldu. Özellikle kadınlara dönük alanlara yapılan saldırı diğer saldırılardan daha ağır oldu. Halka hizmetten öte rant ve yağmayla yandaşın zengin edilmesi siyaseti izleyen kayyumlar, belediyelerin öz kaynaklarını kısa sürede tüketerek devasa borçlar biriktirdiler. Ülkedeki 30 mahalli idarenin toplam 10.5 milyar TL’lik hazine borcunun 6.7 milyar TL’sinin, AKP’li başkanların ya da kayyumların yönettiği belediyelere ait olması da bunun bir göstergesidir.

Kayyumlar, hakim sınıfların AKP-MHP eliyle yürürlüğe soktuğu gasp ve talan rejiminin adeta adresi, alamet-i farikası oldu. Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde Dünya Bankası tarafından Türkiye ekonomisine kayyum olarak atanan Kemal Derviş örneği bu defa AKP iktidarı eliyle belediyeler başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerini de parantezine alarak adeta toplumsallaştırıldı.

Kayyum rejimi, seçme-seçilme bağlamında halk iradesine ve demokratik değerlere, kültüre ve halkın bu anlamda birikimine yapılmış bir darbedir. Bu darbeyle yerel yönetimlerin geniş emekçi kitleleriyle, halkla kurduğu yakın ilişki marifetiyle halkın bu rejime alıştırılması, kanıksatılması ve mücadelesinin de pasifize edilmesi hesaplandı.

Ne var ki aradan geçen dört yıllık süre içinde ne Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektöre karşı akademisyenlerin ve öğrencilerin mücadelesi ne de kayyumla kapatılan kadın derneklerinin erkek egemen zihniyetin bu uygulamalarına karşı direnişi durdu. Kürt halkının inkar ve asimilasyona karşı mücadelesi de bedeller pahasına bugüne taşındı.

Kayyum rejimi de kuşku yok ki halkın iradesi karşısında er ya da geç yenilecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu