EmekGüncel

ÖZEL HABER | “Devletin aldığı önlemler maalesef salgının yayılmasını önler nitelikte değildir.”

"Bu salgın vesilesiyle dertleri biraz daha öne çıkmış olması diğer sektörlerde çalışan işçilerin taleplerinin öne geçmemeli.Türkiye işçi sınıfı bu süreci hep birlikte omuzlamak ve aşmak zorundadır."

Koronavirüs Türkiye’de hızla yayılırken bugün birçok ilin ilçe ve köylerinde karantina uygulaması başlamış durumda. Koronavirüs salgınına dair bugün tüm bilgiler tek merkezden emekçilere sunulmaya çalışılıyor. Diğer yandan “Evde Kal” çağrılarına karşın emekçiler inşaat, metal vd. sektörlerde salgına yönelik ciddi bir tedbir alınmadan çalıştırılıyor.

Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak bu süreci, yaşananları, sağlık çalışanlarının ve genel olarak emekçilerin sorun ve taleplerini Dev Sağlık-İş Sendikası Genel Sekreteri Erdoğan Demir’le konuştuk.

Siz Sağlık çalışanlarının bir sendikası olarak başta sağlık çalışanları olmak üzere doktorlar dâhil salgının yayılması anlamında nasıl bir tablo görüyorsunuz.

Salgının yayılma hızı konusunda birçok bilim insanının yapmış olduğu değerlendirmeler gerçekten toplum sağlığı açısından korkutucu verilere işaret ediyor.

83 milyonluk ülkemizde, 2 Nisan itibariyle 125 bin testten 18bin vakanın enfekte olduğu durumunu göz önüne aldığımızda, durumun ciddiyetini anlamak çok da zor değil. Test yapılan her 100 kişiden yaklaşık 15 kişinin Covid-19 tanısının konulduğunu görüyoruz.

Test sayısının artması durumunda ise bu sayının da paralel şekilde artacağı bir gerçektir. Toplam vaka sayısı içinde sağlıkçıların resmi verilere göre, 1Nisan’da 600 vaka olarak açıklandı. Sağlık bakanlığı, sağlık çalışanları konusunda net bir şey söylemekten imtina ediyor.

Biz bu konuda sağlıklı bilgiye maalesef hastanelerden elde ettiğimiz verilerle ulaşmaktayız. İlk salgın tanısının konulduğu 11 Mart’tan itibaren diğer sağlık emek ve meslek örgütleri ile beraber sürecin şeffaf yürütülmesi, sağlık emek ve meslek örgütlerinin pandemi sürecinin yürütülmesi konusunda bakanlığa taleplerimizi ilettik fakat bu talepler ne yazık ki karşılıksız kaldı.

Bu tip salgınlar tabi ki olacağı önceden bilinemez fakat ortaya çıktığı andan itibaren bu salgınla mücadele konusunda yeteri kadar bir organizasyonun yapılmadığı da açıktır.

Sağlık Bakanının her biri halkla ilişkiler sunumuna dönen günlük basın toplantıları dışında bir organizasyon eksikliğinin olduğunu görmekteyiz. İstanbul gibi koca bir kentte Covid-19 tanısının merkezi olarak değerlendirilmesine rağmen, testlerin merkezi laboratuarlarda yapılması ciddi anlamda zaman kaybı ve risk taşımaktadır.

Malzeme eksikliği sadece sağlık çalışanlarının sağlığı konusundaki malzemeler için geçerli değildir. Birçok işyerinde hastalardan örnek almak için kullanılan besiyer tüplerine dahi ulaşma imkânı kalmamış, hastaneler kendi arasında çözmeye çalışıyorlar bu eksiklikleri.

Pandeminin artış hızını dikkate aldığımızda ise kamu hastanelerinde çok kısa süre sonra ciddi yatak sıkıntısı yaşanabileceği görülmektedir. Covid-19 tanısı konmuş, risk grubunda olmayanlara evde karantina ve tedavi süreci önerilmiş olmasına rağmen bugün bile ciddi bir yatak sıkıntısı yaşanmaktadır.

Özetle; salgınla mücadele konusunda tam bir karmaşa, tam bir organizasyon eksikliği ile karşı karşıyayız.

Bakanlık/İktidar bu süreci böyle devam ettirmekte ısrar ettikçe ne can kayıplarının ne de salgının engellenebilmesini sağlayabilir. Bu noktada iktidarın yaptığı salgının kendi kendine yavaşlama trendine girmesini beklemektir.

Salgında esas olan mesele hastaların tedavisi değil, salgının yayılmasının önüne geçmektir.

Ancak nüfusun %75’nin ücret geliriyle hayatını devam ettirmeye çalışan bir ülkede işe gitmek zorunda olan milyonlarca işçinin olması ve çalıştıkları işyerinde temel önlemlerin dahi alınmaması ya da üretimin düşmemesi için göstermelik önlemler alınması bu salgınla mücadelenin yöntemi olamaz.

Yine başta işçi emekçiler olmak üzere yüz binlerce kişi hala çalışıyor ve sağlık hakkına aslında erişemiyor;  7 acil talepten biri olan; “Bu süreçte özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmeli, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır”  talebi aslında oldukça önemli, neler yapılması gerekiyor?

Türkiye’de sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde özel hastanelerin payı son derece yüksek. Bu payın yüksek olmasında devletin SGK eliyle özel hastanelere aktardığı kaynak çok önemi yer kaplamaktadır.

Ülkemizde ilk Covid-19 tanısının açıklanması ve daha sonrasında Dünya Sağlık Örgütü tarafından Covid-19 hastalığının Pandemi olarak ilan edilmesinden ardından ülkemizde sağlık başta olmak üzere birçok alana ilişkin düzenleme getirildi.

Lokanta, berber, bar, cafe vb gibi insanların sıklıkla kullandığı mekânlar işyerleri kapatıldı. Sağlık alanında ise önce izinler durduruldu, izne çıkmış olanlar çağrıldı. Üç ay süreyle sağlık kuruluşunda çalışanların istifa etmesi yasaklandı.  Bu noktada özel hastanelere ilişkin de bir dizi düzenleme yapıldı.

Özel sağlık kuruluşlarında Covid-19 pandemisi sürecinde kadrosunda göğüs hastalıkları, iç hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlarından ikisini bulunduran hastaneler pandemi hastanesi ilan edildi.

Ancak kamu hastanelerine benzer şekilde İstanbul’daki özel hastaneler de çoğunlukla pandemiye hazırlıksız yakalanmıştır.

Özel hastanelerde de devam etmekte olan maske, önlük, eldiven, gözlük, vb. kişisel koruyucu malzeme eksikliği bu hazırlıksızlık durumunu ve organizasyon eksikliğini, bozukluğunu açık olarak göstermektedir.

Özel hastanelerde sadece Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği merkezlere gönderilen testlerden ve yoğun bakım yatışlarından ücret alınmamaktadır. Bunun dışındaki tüm işlemlerden pandemi öncesindeki gibi ücret alınmaya devam edilmektedir. (Bazı özel sigortalar kesin tanı almayan vakaların ücretini karşılamaktadır.)

Bazı hastanelerde kaynağı bilinmeyen testler parası olan hastalara uygulanmaktadır.

Sağlık hizmetlerinin bir piyasalaştırma sürecinin çok ciddi bir şekilde yaşandığı hastaların birer müşteri gibi görüldüğü bir sağlık anlayışla bu pandemi ile mücadele etmek mümkün değildir.

Sağlık hizmetlerinin bir meta olarak değerlendirilmesi sadece özel sağlık kuruluşlarında değil kamuda da söz konusudur. Dolayısıyla hastalığın yayılmasını önlemek yerine tedavi sürecine yoğunlaşmasının nedeni de burada yatmaktadır.

Yıllardır hekimlerin, sağlık çalışanlarının emekleri üzerinden servetlerine servet, kârlarına kâr katan özel hastane patronları, bu süreçte elini taşın altına sokmaktan kaçınmakta, “kriz”in bedelini gene emekçilere ödetmeye çalışmaktadır.

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı, Bahat Hastaneler grubunun sahibi Reşat Bahat, özel hastane patronları adına yaptığı açıklamada devletin üç ay süreyle özel hastane giderlerinin karşılamasını istedi. Bize göre özel sağlık kuruluşları, bir daha geri verilmemek üzere derhal kamulaştırılmalıdır.

Kamulaştırma yapılana kadar da çözülebilecek sorunlar vardır. Sosyal Güvenlik Kurumu, Sağlık Uygulama Tebliğinde yapacağı bir ekleme ile bedeli gerçekçi biçimde belirlenecek COVİD-19 paketi oluşturmalı;  5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda yapılacak değişiklikle olası/şüpheli vakalar da dâhil olmak üzere COVİD-19’lu hastalardan özel hastaneler tarafından ilave ücret alınması engellenmelidir.

Sosyal güvencesi olmayanlar da bu sürece dâhil edilmelidir. Bu süreçte özel hastanede çalışan sağlık çalışanlarının isteyenlerin kamu sağlık kurumlarına geçişleri sağlanabilir.

Özel hastanelerde çalışanların gelirleri kamuda çalışan hekimlere sağlandığına benzer şekilde ve düzeyde garanti altına alınmalıdır. COVİD-19 dışı hastalıklar için hastaneye başvuruların azalması ve böylece efektif işlemlerin ertelenmesi nedeniyle yaşanan ciro kayıpları bahane edilerek sağlık çalışanlarının ücretsiz izne çıkarılması, işten çıkarılması yasaklanmalıdır.

Devlet önlem aldığını söylüyor ancak TTB’nin verilerine göre başta sağlık çalışanları olmak üzere salgın büyüyor. Profesörler, sağlık çalışanları yaşamını yitiyor. Siz neler düşünüyorsunuz bu duruma dair.  Sizin de parçası olduğunuz DİSK ve diğer konfederasyonlar 7 acil önlem talebi yayınladı, bu taleplerin hayat bulabilmesi için ilerici kamuoyunun neler yapması gerekiyor?

Devletin aldığı önlemler maalesef salgının yayılmasını önler nitelikte değildir. Sağlık Bakanının her akşam halkla ilişkiler sunumu gibi yaptığı basın toplantılarında söyledikleri ile hastanelerden bize gelen, TTB’ye, SES’e gelen bilgiler hiç de öyle değildir.

“4 milyon maske dağıttık” diyor bakanancak sağlık çalışanları kendi aralarındaki ve dışarıdan sağlanan dayanışma ile maske temin ediyorlar.

Sağlık çalışanları, virüsle doğrudan temas ettikleri için hastalığın bulaşma riski çok fazla. Üstüne bir de sağlıkçıların zaten ağır olan iş yükünün bu salgın döneminde daha da ağırlaştığını düşündüğümüzde; yetersiz dinlenme, yetersiz beslenme gibi durumları da eklediğimizde sağlıkçılar ciddi anlamda risk altında. 1 Nisan itibariyle sağlık çalışanları içindeki vaka sayısı 601 olarak açıklandı.

Bu vaka sayısı içerisinde sağlık bakanlığının hastanede çalışmasına rağmen sağlık hizmetinin bir parçası olarak görmediği özel güvenlik emekçileri, tıbbi sekreterler, hasta bakıcılar dâhil midir bilemiyoruz.

Biz sağlık emek ve meslek örgütleri ile birlikte gerek tek tek gerekse birlikte gördüğümüz aksaklıklara müdahale ediyoruz. Türkiye işçi sınıfı sadece sağlık çalışanlarından oluşmuyor.

Bu salgın vesilesiyle dertleri biraz daha öne çıkmış olması diğer sektörlerde çalışan işçilerin taleplerinin öne geçmemeli. Türkiye işçi sınıfı bu süreci hep birlikte omuzlamak ve aşmak zorundadır.

Konfederasyonumuz DİSK ile birlikte KESK, TMMOB ve TTB bu adımı atmak için 7 maddelik acil önlem paketi açıkladı.

İşyerlerinden gelen taleplerin süzüldüğü derlediği talepler olması bakımından önemli taleplerdir. DİSK’e bağlı sendikaların örgütlüğü olduğu işyerlerinde işçiler sendikalarıyla birlikte gerekli önlemlerin alınmadığını düşündüğünde çalışmama hakkını kullanabilmekte.

Ancak örgütsüz ve hatta sigortasız işlerde çalışanlar milyonlarca emekçi için de bu taleplerin yaygınlaşması önemli.

İlerici kamuoyunun, işçi sınıfı içinde damarı olan her siyasal yaklaşımın bu sürece dair çıkış tezleri vardır.  Bu 7 acil önlem sadece işçilerin korunmasını hedeflemiyor.

Her önlem salgının yayılmasının önüne geçmek için de acil yapılması gerekenlerdir. Yani bu önlemler çalıştığımız işyerlerinde bizlerin yaşam hakkını savunurken aynı zamanda virüsün yayılmaması için de halk sağlığını savunur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu