Makaleler

Patronların “velinimeti” mevsimlik işçiler ve ırkçılık

Türkiye 6-7 Eylül 1955’in yıldönümüne ırkçı faşizan saldırılarda yeni bir tekrara sahne oldu. Fakat bu sefer saldırganlığın hedefinde olan Ermeni ve Rumlar değil HDP ve onun özgülünde Kürtlerdi. Sözde “teröre hayır” hassasiyeti ile sokağa çıkan “duyarlı vatandaşlar”, HDP binalarını yakıp yağmalamaktan, sırf insanlar Kürtçe konuştuğu için öldürüp, dövdükten sonra M. Kemal büstü öptürmeye kadar çeşitli biçimlerde “hissiyatlarını” dile getirdiler. Kolluk güçlerinin saldırganların önüne geçmemesi -çoğu yerde açıktan destek olması- ve saldırıların aynı anda ortaya çıkması bunun devlet politikasının pratikleştirilmesi olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak bütün bu süreç “aslında kardeşiz, ne yapıyorsa devlet yapıyor”dan da ibaret değildir. Bütün bu süreç ülkemizde sadece Kürt düşmanlığının değil esasında ırkçılığın da boyutlarını en çıplak şekilde ortaya çıkarmıştır. Kuruluşundan beri -ki öncesi de vardır- Türk ırkçılığının Kemalist ideolojinin bir parçası olarak öğretildiği bir ülkede bunların olmasından daha “doğal” bir şey de yoktur.

Yapılan bu milliyetçi-ırkçı saldırılara karşı gelişen “özgün” tepkilerden biri ise AKP milletvekili Selva Çam’dan geldi. Ankara Beypazarı’nda mevsimlik işçilerin saldırıya uğramasını ayrıca gündemine alan Çam, twitterda “Ankara’daki bazı mevsimlik işçileri incitmişler, kaçırmışlar. O zavallılar, işçilik maliyetini düşürdüğü için KOBİ’leri velinimeti” şeklinde bir “duyarlılık” gösterdi! Neydi mevsimlik işçileri “inciten” olaylar? İşçileri taşıyan araçların yakılması, dövülmeleri hatta çocukların bile bu saldırganlıktan nasibini alması, ölüm tehditleri vesaire… 

İşçilerin “incinmesine” sebep olan bu olayların milletvekili açısından fazla bir önemi olmadığı kesin! Onun “duyarlılığını” yansıtan açıklamada gizli olan çok daha derin bir anlam mevcuttur. O açıklamada olmayan diğer bir şey mevsimlik işçilerin Kürt olması, Kürt oldukları için saldırıya uğramış oldukları, bu saldırının ülkenin başka birçok yerinde gerçekleşen saldırganlığın bir parçası olduğudur. Açık ki; bütün bunların onun açısından bir olağanüstülüğü de yoktur. Gösterilen “teröre karşı vatandaş duyarlılığının” arkasında duran bir milletvekilidir, ırkçılığı yadırgamayacak kadar ırkçı oluşu ise bizim açımızdan yadırgatıcı değildir.

Bu milletvekilinin açıklamasında olmayanların dışında, olan şey ise sürece sermaye cephesinden gösterdiği “ekonomi-politik” duyarlılıktır. Meseleye “başka bir açıdan” bakmanın en güzide örneklerinden birine şahit olduğumuzu söylemeliyiz. Ve bir başka açıdan ise “sayın” milletvekilinin gözünün ırkçılıktan kararmadığı(!) hatta gayet açıkgözlü olduğunu söylemek de mümkün!

Ne diyor Selva Çam; mevsimlik işçileri “KOBİ’lerin velinimeti” yapan husus, “işçilik maliyetini düşürme”leridir. Aslında söylemeliyiz ki; milletvekili burada -gündemle sınırlı  kaldığı için- konuya “dar” yaklaşmıştır. Biliyoruz ki AKP hükümetinde geçen on yılı aşkın süreçte işçi maliyetleri düşürülmüş, işgücü sermaye için sudan ucuz hale getirilmiş dahası işgüvenliği konusunda sermayenin gösterdiği “genişlik” sonucu sadece işgücü değil işçilerin canı da değersizleştirilmiştir. Bu bakış açısıyla Türkiye işçi sınıfı, ülke tarihimizde olmadığı kadar “velinimet” durumuna gelmiştir diyebiliriz.

Diğer yandan ise bu açıklama sözüm ona “günü geçmiş” Marksist ekonomi-politiğin karşısında istemdışı yapılmış bir itiraf gibidir: kârın kaynağında işçinin gasp edilmiş emeği vardır! Ancak bunun sürekli inkarı sözkonusudur. Öyle ya şimdiye kadar işçinin değil patronun,/işverenin, ekmeği verenin velinimet sayıldığını propaganda edenlerin, işçiyi velinimet olarak ilan etmesi kolay karşılaşacağımız bir durum değildir!

Selva Çam attığı tweette genel olarak işçilerden değil özel olarak mevsimlik işçilerden bahsetmiştir. Bu durum esas olarak mevsimlik işçiliğe dair sermaye cephesinden bakış açısını da net olarak ortaya koymuştur. Mevsimlik işçilik ülkemizde işgücünün ucuzlatılmasının en güçlü zeminlerinden biridir ve sömürü kaynağıdır. Hemen hemen tamamı T. Kürdistanı’ndan gelen, yoksul ve topraksız köylülerden oluşan mevsimlik işçiler, alabildiğinde uygunsuz koşullarda, örgütsüz oldukları için hak arama kanallarından da yoksun olarak her türlü sömürüye alabildiğine açık durumdadırlar. Ülkemizde mevsimlik işçilerin varlığı ırkçı saldırıların dışında bir de  “trafik kazası” olarak haber değeri taşıyan toplu ölümlerle gündeme gelmektedir ki özellikle mevsimi geldiğine düzenli olarak tekrarlanan bu ölümlerin “kaza süsü verilen iş cinayetleri” olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırız.

Mevsimlik Kürt işçilerin ırkçı saldırılarla ilk kez Beypazarı’nda karşılaşmadıkları muhakkaktır. Benzerlerine defalarca şahit olduğumuz bu saldırılara haksız savaşların yarattığı yıkım sonucu ülkemize göç etmek zorunda kalan mültecilere yönelik saldırıları da eklemek mümkündür. Ki aynı durum burada da geçerlidir, bir yandan ucuz işgücü olarak kullanıp diğer yandan Türk ırkçılığının hedefi haline gelmektedirler!

İş gücü sömürüsüyle ırkçılığın bu at başı gidişinin de anlattığı bir şey olmak zorundadır. Egemenlerin ırkçılığı halka empoze etmelerinin arkasında yatan gerçeklerden biri sınıf mücadelesinde emek cephesini bölmektir. Sermayeye karşı birleşecek bir emekçi dayanışmasına karşı, emeğin uluslara, ırklara göre bölünmesi, karşı karşıya getirilmesi ve böylece işçilerin “velinimet” olarak kalmaya devam etmesi… Egemen sınıf ideolojisinin oluşum ve gelişim sürecinin özünde yatan itici etmen sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre konumlanmadır: Irkçılık egemenler için bir ihtiyaçtır. Öte yandan bunun hedefinin sadece emekçilerin birliğini parçalamaktan ibaret olmadığı, egemen sınıfların her türlü “milli” ihtiyaçlarından tutalım da Aleviler, Ezidiler vb. gibi “farklı”-“öteki” inanışlardan, LGBTİ’ler gibi “farklı”-“öteki” cinsiyetlere kadar geniş bir kesimi kapsadığını görmek gerekir.  Üstünkörü bir hafıza yoklaması dahi bu “farklı” ve “öteki” olana karşı gösterilen “vatandaş duyarlılığı”nda en önce harekete geçenin hep aynı kesimler olduğunu gösterecektir.

Devletin ideolojik zemininden çıkış bulan ırkçılığın bahsettiğimiz geniş zeminde pratik olarak halkın her kesimine yönelik saldırganlığı, buna karşı aynı genişlikte bir mücadele yürütülmesi gerektiğini de gösterir niteliktedir. Dikkat edilmesi gereken nokta, ırkçılık sorununda esas derdin Ülkü/Alperen/Osmanlı ocakları gibi faşist örgütlenmeler olmadığını gözden kaçırmamaktır. Bunlar faşist devlet yapısının milis örgütlenmeleri, gerektiğinde koçbaşlarıdır. Esas olan her zaman devletin kendisidir ve bunlara karşı da mücadeleden vazgeçmeden okun sivri ucu her zaman esas olarak devlete yöneltilmelidir. Aksi anlayışlar, devlete kendini aklama zemini sunmakta hatta örneğin 12 Eylül öncesi sürecin değerlendirilmesinde olduğu gibi “sağ-sol kavgası” şeklinde manipülasyon aracı yapılmaktadır.

Diğer taraftan işçi sınıfının bu özgülde mevsimlik işçilerin örgütlenmesi ve halkın mevsimlik işçilerin sorunlarına karşı sınıfsal zeminde doğru bir bakış açısı kazanması görevi omuzlarımızdadır. Bu görev mevsimlik işçilerin esas olarak Kürt ulusuna mensup olduğunu düşündüğümüzde ırkçı-şovenist anlayışlara karşı mücadeleyi de içinde barındırmaktadır. Milletvekili gösterdiği duyarlılıkla meseleye sermaye cephesinden bir yaklaşım sunmuştur. Görevimiz buna karşı işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden yanıt vermektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu