GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Katliamlar Kader Değil! YENİ “EKİM”LERE HAZIRLANALIM!

"Evet Buz kırılmış, yol açılmış, yön gösterilmiş durumdadır. Devrimcilere düşen görev, işçi sınıfına ve emekçi halka dayatılan açlık, yoksulluk, sömürü ve katliamlara karşı yeni Ekimler hazırlamaktır!"

“25 Ekim’in (7 Kasım) dördüncü yıldönümü yaklaşıyor. Bu büyük gün bizden uzaklaştıkça, Rusya’daki proleter devriminin önemini daha berrak bir biçimde görüyor ve bir bütün olarak çalışmalarımızın pratik deneyimleri hakkında daha da derinlemesine düşünüyoruz” diyordu işçi sınıfının ve ezilen halkların ölümsüz önderi ve öğretmeni V.İ.Lenin, Ekim Devrimi’nin 4. yıldönümü için 14 Ekim 1921’de yaptığı konuşmanın başlangıcında.

Lenin’in bahsini ettiği o büyük günün ardından bir asır geçti. İnsanlığın ve dünya gezegeninin içinde bulunduğu koşullar, -aradan 105 yıl geçmiş olmasına rağmen-, insanlar, canlılar ve dünya açısından bu büyük günün önemini bir kez daha güncel kılıyor.

Emperyalist kapitalist merkezlerden birbiri ardına ekonomik durgunluk uyarıları yapılıyor. Kapitalist üretim tarzı bir kez daha büyük bir kriz içerisinde. Bu durum kapitalist merkezlerde enflasyon oranlarının yükselmesine neden oluyor. Ukrayna savaşı, kapitalist merkezlerde başta enerji sektörü olmak üzere bir dizi alanda krizin derinleşmesini tetiklemiş durumda. Kapitalizmin krizine karşı, emperyalist kapitalist devletler bir yandan faiz oranlarını artırırken diğer yandan çelişkilerin keskinleşmesine paralel silahlanma bütçelerine ayırdıkları payı artırıyorlar. Kapitalist merkezlerde işçi sınıfı ve çalışanların hakları kısıtlanırken, göçmen karşıtı, ırkçı ve faşist partilerin önü açılıyor, yer yer son olarak İtalya’da olduğu gibi hükümet kurmalarına yol veriliyor.

Çelişkiler keskinleşirken proletaryaya ve dünya halklarına bir kez daha savaş, açlık ve yıkım tehlikesi dayatılıyor. Proletarya ve dünya halklara bir kez daha tıpkı o büyük gün olan Ekim devrimi öngünlerinde ve sırasında yaşandığı gibi yeni bir paylaşım savaşı “çözüm” olarak dayatılıyor.

ABD-AB, Rusya ve Çin emperyalistleri arasındaki çelişki, Ukrayna işgal savaşı üzerinden keskinleşirken; Lenin önderliğinde Bolşeviklerin tarihe gömdüğü Rus Çarlığını yeniden güncelleyen Rusya emperyalizmin sözcüsü V.Putin; “Batı bizimle doğrudan savaşmaya kalkarsa üzerlerine yağmur gibi Nükleer Bomba yağdığını görürler. Şunu açık söyleyeyim dua etmeye bile fırsatları olmaz” tehdidi savuruyor. (14 Ekim) Düzenin sahipleri, tatlı kârlarını, lüks ve sefahat içindeki yaşamlarını sürdürebilmek için bir kez daha işçi sınıfının ve emekçi halkların kanı, canı ve alınteri üzerinden dalaşa giriyor.

Emperyalistler birbirleriyle vekalet savaşları üzerinden pazar dalaşlarını sürdürürken yeni bir paylaşım savaşı tehlikesi ufukta beliriyor. Bu durum enternasyonal proletarya başta olmak üzere ezilen dünya halklarını bir kez daha o büyük güne benzer kalkışmalara hazırlanmasını dayatıyor. Yeni bir paylaşım savaşı tehlikesi başta olmak üzere işçi sınıfı ve dünya halklarına dayatılan çalışma ve yaşam koşullarına karşı örgütlemek ve mücadele etmekten başka bir çıkış yolu olmadığı, insanlığın kurtuluşunun ancak ve ancak yeni Ekimlerde olduğu bir kez daha kendini gösteriyor.

Rejimin temellerinde işçi sınıfının kanı ve canı vardır!

Emperyalistler kendi aralarındaki dalaşın keskinliğini artırırken, Türk hakim sınıfları ve onların devleti, bu dalaşta pozisyon almaya çalışıyor. Krizi kendi sınıfsal çıkarları açısından bir kez daha fırsata çevirmek istiyorlar. Emperyalist klikler arasında yaşanan dalaştan kendi paylarına düşmesi muhtemel kemiklerin hesabını yapıyorlar. Bunun farkında olan V.Putin, NATO üyesi olan ve bu anlamıyla Batı emperyalizminin yarı-sömürgesi olan TC ve AKP-MHP iktidarının “Moskova temsilcisi” gibi açıklamalar yapıyor! Türkiye’nin Avrupa’ya “enerji üssü olacağını” duyuruyor.

Hakim sınıflar cephesinde bu gelişmeler yaşanırken çeşitli ulus, milliyet ve inançlardan Türkiye işçi sınıfı bir kez daha katliamla karşı karşıya bırakılıyor. Amasra’da devlete ait Türkiye Taşkömürü Kurumu madeninde yaşanan iş cinayetinde 41 maden işçisi ölüyor, onlarca işçi ise yaralanıyor. Türk hakim sınıfları devletlerinin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken, “Cumhuriyet”leri yüz yıldır, katliamlar üzerinden kendini var etmeyi sürdürüyor. Ermeni, Rum, Süryani soykırımıyla kendini var eden TC, bunun yanında süreğen bir şekilde işçi sınıfının kanı, canı ve alınteri üzerinden kendini var etmeyi sürdürüyor.

Dün Ermeni, Rum ve Süryani’ye yöneltilen çöktürme saldırısı, günümüzde Kürt halkına ve Alevilere uygulanıyor. Türk ulusu, Sünni ve Hanefi inancı dışındaki herkes düşman olarak görülüyor. Türk hakim sınıflarının bu bağlamda çeşitli ulus, milliyet ve inançlardan Türkiye halkını ortaklaştırdıkları tek yer ise işçi sınıfı safları oluyor.

Çünkü; Türk ulusu, Sünni ve Hanefi mezhebinden olan işçi sınıfı da düşman olarak görüldüğü, önlenebilir olan ancak aşırı kâr hırsı ve maliyet hesabı gerekçesiyle alınmayan tedbirler sonucunda yaşanan iş cinayetlerinde net olarak görülüyor. Türk hakim sınıfları bir sınıf olarak kendi sınıfına ait olmayan, “makbul vatandaş” ilan ettiği Türk ulusundan, Sünni ve Hanefi inancından olmak üzere her ulustan, milliyet ve inançtan Türkiye halkını düşman olarak görüyor!

TC günümüzde Kürde ve Aleviye yönelik saldırganlığında ırkçılığı ve şovenizmi propaganda ettiği Türk ulusundan, Sünni ve Hanefi inancından işçi sınıfına ve emekçilere de ağır çalışma koşulları altında ölümü reva görüyor. Üstelik bu durum, şimdilerde bazılarının propaganda ettiği gibi sadece AKP’nin tavrı değildir. AKP öncesinde de aynı sınıfsal düşmanlık ve tabi ki sömürü, zulüm ve katliam vardır.

Denilebilir ki Türk hakim sınıflarının mayasında çeşitli ulus, milliyet ve inançlardan Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halkının, canı, ve kanı vardır. Faşizm ulus, milliyet ve inanç ayırt etmeksizin bu can ve kan üzerinden yükselmiştir. Sömürüsünü, alınteri gaspını, ağır yaşama ve çalışma koşullarını, ulus, milliyet ve inanç ayırt etmeksizin Türkiye halkına dayatmıştır.

Denilebilir ki tam da bu noktada faşizm herkese ortak davranmıştır ve davranmaya devam etmektedir. Hakim sınıflar için işçi sınıfının hangi ulusa, milliyete ve inanca sahip olduğu önemli değildir. İktidar için önemli olan işçi sınıfının ve emekçi halkın sömürülmesidir. İşçi sınıfı ve emekçi halka dayatılan kölece yaşam ve çalışma koşullarına isyan etmemesi, yeni Ekimlere hazırlanmasının engellenmesidir. Belirleyici olan budur!

Katliamlar işçi sınıfının “kader planı”nda yoktur!

Daha Cumhuriyetlerinin kuruluş yıllarında 1927 Ağustos ayında Fransızlara ait Adana-Nusaybin demiryolunda çalışan işçilere saldıran ve rayları kana bulayan TC, işçi sınıfı düşmanlığında katliamlarını “fıtrat” diyerek, “kader” diyerek sürdürüyor. Bu anlamıyla TC’nin kuruluşundan günümüze iş cinayetleri ve katliamlar “olağanüstü” bir durum değildir. Aksine olağandır! Çünkü TC faşizmi çalışma düzeninde iş maliyetinde en ucuz olan işçinin canıdır. Bu nedenle TC devletinin kurulu düzeninde her yıl ortalama 2 bin işçi ölmektedir.

Bunun nedeni elbette ucuz emeğe ve düşük maliyete dayalı “Türkiye büyüme modeli”dir. Bu “model”le ekonomi büyüdüğü ilan edilmekte, beşli çete ve diğerleri zenginleşmektedir. Büyümeden zenginler ve patronlar paylarını alırken işçi sınıfı ve emekçiler açlık, yoksulluk ve ölüm arasında yaşamak için tercih yaşamak zorunda bırakılmaktadır.

İSİG Meclisi’nin raporlamasına göre Eylül’de 157, 2022 yılının ilk dokuz ayında (273 günde) en az 1359 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği açıklanmaktadır. Dolayısıyla “Türkiye modeli” adı verilen üretim tarzı, Türkiye koşullarında ucuz iş gücüne dayanan, iş güvenliği başta olmak üzere, işçinin çalışma ve sosyal güvenlik haklarını yok sayan bir modeldir. Patronlar daha fazla kâr elde etmek için iş güvenliğine yatırım yapmamaktadır.

Dahası Amasra’da yaşanan katliam öncesinde gerek Sayıştay raporunda ve gerekse de işçilerin uyarmalarına rağmen hiçbir önlem ve tedbir alınmaması, üretime devam edilmesi “kader” denilen katliamın yaşanmasına neden olmuştur. Açıktır ki ortada bir kader falan yoktur. Ortada aşırı kâr hırsının işçilerin canı üzerinden kendini var etmesi vardır. Kanla ve canla beslenen sermaye modeli vardır.

Bu modelde iş cinayetlerinin yaşanması kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye’de her yıl ortalama iki bin işçi, önlenebilir iş cinayetlerinde katledilmektedir. İşçi sınıfı katliamlarının “bilinçli taksirle” gerçekleştirildiğinin ve dahası bundan sonra da süreceğinin en somut ve net açıklaması bizzat rejimin sahipleri ve sözcüleri tarafından da dillendirilmektedir. R.T.Erdoğan; Amasra’daki madenci katliamından sonra yaptığı açıklamada, “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım” diyebilmektedir. (15 Ekim) Açıklamada “kader” vurgusu daha önceden Soma katliamından sonra yapılan “fıtrat” vurgusunu hatırlatsa da asıl önemli olan, “bunlar her zaman olacaktır” vurgusudur. Açıktır ki işçi sınıfına ve emekçi halka yaşatılan katliamlar sürdürülecektir.

TC Türkiye işçi sınıfına açlık, yoksulluk ve ölüm ikileminde bir yaşam ve çalışma koşulları dayatmaktadır. Dahası yaşanan katliam sonucunda cenazelere hızlı ulaşılması bile bir “başarı” hikayesi olarak sunulmaktadır. R.T.Erdoğan; “Soma’da çok uzun sürdü ama burada 24 saati bile bulmadan 41 şehidimize ulaştık” diyebilmektedir. (15 Ekim) “Dünya lideri olduğu” propagandası yapılanlar, 41 işçinin cenazesine bir gün içinde ulaşmalarıyla övünmektedir.

Bu da yetmemekte iktidarı ve muhalefetiyle önlenebilir iş cinayetinde katledilenler için “maden şehidi” denilmekte ve katledilenler için “kan parası” verileceği açıklanmaktadır. Ortada göz göre göre bir katliam olduğu halde “şehit”lik edebiyatı yapmak, işlenen katliam suçunun gizlenmesinden başka bir şey değildir. Dahası katledilen madencilerin ailelerine tazminat adı altında para verileceğini ilan etmek, “ölen ölsün, ben parasını veririm” demekten başka bir şey değildir. Türkiye koşullarında işçi sınıfının sadece artı değeri değil, canı da gasp edilmekte, alınıp satılacak bir meta işlevi görmektedir.

Bu ise “şehitlik” adı altında sarılıp sarmalanmakta, bir kez daha din “halkın acılarını dindirecek bir afyon” olarak kullanılmaktadır. Bu konuda Türk hakim sınıflarının bir hayli başarılı olduğu tarihsel bir gerçekliktir.

Katliam eşliğinde burjuva siyaseti!

İşçi sınıfına ve yoksul emekçi halka açlık, yoksulluk ve katliamlar dayatılırken iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıf klikleri seçimler öngününde deyim yerindeyse “kayıkçı kavgası” yapmaktadırlar. Türk hakim sınıf kliklerinin iki kampı, seçimler için birbiri ardına çeşitli hamleler yapıyorlar. AKP-MHP kliği yıllar önce gündemleştirdiği “sosyal konut” projesini bu kez “bir evim bir işyerim projesi” olarak yeniden güncellerken, CHP kliği ise “başörtüsüne yasal güvence” adı altında bir hamle yaptı. Ardından AKP-MHP kliği “Kültür ve Cemevi Başkanlığı” projesini açıkladı. Hemen ardından da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti gündeme geldi.

Bu gündemlerin içeriği bizlere iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıf kliklerinin halk düşmanı ve katliamcı yüzlerini bir kez daha göstermektedir. AKP-MHP kliğinin gündeme getirdiği “sosyal konut projesi”nin gerçekte yaşanan ekonomik kriz koşullarında işçi ve emekçi halk tarafından koşulları yerine getirilebilir bir proje olmadığı bilinmektedir. Ancak iktidar oy için umut tacirliğine devam etmektedir.

CHP’nin gündeme getirdiği başörtüsü meselesi ise yine hakim sınıfların devleti tarafından yaratılmış olan suni bir gündemdir. Dün başörtüsünü yasaklayanlar bugün yasal güvence vaat etmektedirler. Üstelik bu önerilerini kadınlar üzerinden yapmaktadırlar. Kadınların ne giyip giymeyeceğine yasal olarak karar vermek istemektedirler. Her gün kadınlar katledilirken, buna bir çözüm bulmak yerine ikiyüzlü bir burjuva siyaseti izlenmektedir.

İktidarın gündeme getirdiği Kültür ve Cemevi Başkanlığı ise,- yüzyıllardır hakim dini inancın Alevi inancına kayyım atama planından, devletin Alevi’sini yaratma hamlesinden başka bir şey değildir. Üstelik Alevi inancının ibadethane olarak kabul ettiği Cemevlerini bir kültür evi olarak tanımlamakta, yine kendince ve kendine tabi bir inanç olarak görmektedir. Hakim inanç bir kez daha ezilen Alevi inancını yok saymaktadır.

CHP liderinin ABD’ye yaptığı ziyaret ise bir kez daha iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıflarının bütün kliklerinin Kabesi’nin ABD emperyalizmi olduğunu göstermiş durumdadır. Ziyaret nedeniyle yapılan tartışmalar Türk hakim sınıflarının “iktidar için” yüzlerinin her zaman ABD emperyalizmine dönük olduğunu, yarı sömürge bir ülkenin politikacısı olarak kompradorluğa seve seve razı oldukları anlamına gelmektedir. Kaldı ki şu anda iktidarda olan AKP lideri R.T.Erdoğan hükümet kurmadan önce ABD’yi ziyaret etmiş ve efendilerinden icazet aldığı bilindiği halde bu tartışmalar yapılmaktadır.

 Buz kırılmış, yol açılmış, yön gösterilmiştir!

AKP-MHP iktidarı işçi sınıfının ve emekçi halkın kendisine dayatılan kölece yaşam ve çalışma koşullarına, dahası iş cinayetlerinde katledilmelerine karşı biraraya gelmesini, dahası yeni Ekimlere hazırlanarak isyan etmesini önleyebilmek adına, kamuoyunda sansür kanunu olarak tartışılan yasayı kabul etti. Yasa tam da seçimler öncesinde yürürlüğe girecek. Burada önemli olan nokta, işçi sınıfının ve emekçi halkın gerçekleri öğrenmesinin mümkün olduğunca önüne geçilmesidir. Ancak iktidar sahipleri bir şeyi unutmaktadırlar. Gerçekler devrimcidir ve er ya da geç işçi sınıfı ve emekçi halka ulaşılır. Ki işçi sınıfı ve emekçi halk bizzat kendi yaşama ve çalışma koşullarından, maruz kaldığı katliamlardan gerçekleri pratik olarak yaşayarak deneyimlemektedir. Burada sorun bu gerçekleri devrimci bilinçle birleştirebilmektir.

Devrimciler açısından önemli olan Lenin’in Ekim Devrimi’nin yıldönümünde yaptığı konuşma da ifade ettiği gibi; “Biz başlangıcı yaptık. Ne zaman, hangi gün ve saatte, hangi ülkelerin proleterlerinin bu süreci tamamlayacağı önemli değil. Önemli olan buzun kırılmış, yolun açılmış ve yönün gösterilmiş olmasıdır.” Evet Buz kırılmış, yol açılmış, yön gösterilmiş durumdadır. Devrimcilere düşen görev, işçi sınıfına ve emekçi halka dayatılan açlık, yoksulluk, sömürü ve katliamlara karşı yeni Ekimler hazırlamaktır!

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu