EmekGüncel

RÖPORTAJ | “Patronlar, İş Güvenliğini Masraf Olarak Görüyor!”

İstanbul Tuzla’da Tersaneler bölgesinde işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle birçok işçi katledilmeye devam ediyor. Gelişmeleri Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kamber Saygılı’ya sorduk.

 

5 Haziran günü Hidrodinamik Tersanesi’nde bir iş cinayeti meydana geldi. 20 yaşındaki Urfalı işçi İbrahim Dal, dubanın üstünde çalışırken denize düşerek yaşamını yitirdi.

Bu ölümlere karşın DİSK Limter-İş Sendikası ve birçok sendika, tepki göstererek tedbir alınması çağrısı ve eylemler yapıyor. Gelişmeleri Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kamber Saygılı’ya sorduk. Saygılı, patronların kâr hırsı nedeniyle işçi sağlığı, iş güvenliği malzemelerini maliyeti artıran, gereksiz masraf olarak görüldüğünü dile getirdi ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin ruhu kuşanılmalı şeklinde vurgular yaptı.

– Tuzla Tersane bölgesinde ardı ardına iki işçi yaşamını yitirdi. Kısaca Tersane bölgesinde neler yaşanıyor, sizin çalışmanız ne aşamada aktarabilir misiniz?

– Tersanelerde yıllardır mücadele eden bir sendika olarak şüphesiz bu mücadelemiz neticesinde patron ve taşeronlara birtakım adımlar attırabildik ama nihayetinde temel sorun, temel çelişki hala yerli yerinde duruyor. Yani taşeronluk sistemi çok yaygın bir şekilde devam ediyor ve işçi sağlığı, iş güvenliği meselesi temel sorunumuz olmaya devam ediyor. Örgütsüzlük de temel sorun olmaya devam ediyor. Örgütsüzlük nedeniyle işçi sağlığı, iş güvenliği meselesinde tersanelerin ve tersane patronlarının, taşeronlarının eli çok güçlü. İşçi sağlığı, iş güvenliği malzemelerini maliyeti artıran, gereksiz masraf olarak görüyorlar.

“Haydi haydi, çabuk çabuk” yöntemiyle işçilerin üzerinde baskı kuruluyor, gerekli önlemler de alınmayınca bu durum işçi cinayetlerini, uzuv kayıplarını tetikliyor. İki ay içerisinde 6 işçi arkadaşımız iş cinayetine kurban gitti. Gerekli önlemler alınmış olsaydı bu arkadaşlarımız aramızda olacaktı. Zaten işçi sağlığı, iş güvenliği dediğin nihayetinde işçi hata yaptığı zaman tedbirlerini almak demektir. Yani işçi hata yaptığı zaman bunun bir cinayete, bir kazaya yol açmaması için alınan tedbirlerdir. Dolayısıyla bunun sorumlusu, müsebbibi tamamen taşeronluk sistemi ve tersane patronlarının kâr hırsı diyebilirim.

“Birleşik mücadele fikriyatı üzerinden yürüyoruz!”

– Eylemleriniz nasıl geçiyor?

– Şöyle söyleyeyim; uzun dönemdir, tersanelerdeki yürütmüş olduğumuz mücadelelerde, yapmış olduğumuz bazı eylemlerde özellikle İnşaat-İş Sendikamızın bizimle çok ciddi bir dayanışması var.
Geçtiğimiz günlerde Hidrodinamik Tersanesi’nde iş cinayeti yaşandı. Orada da yine İnşaat-İş’ten arkadaşlarımız eyleme katıldılar. İki gün önce Yalova Tersan Tersanesi’nde yaşanan iş cinayetini, bugün Dev Yapı-İş Sendikası, İnşaat-İş Sendikamızla beraber protesto edip eylem düzenledik.

Gerek işçi sağlığı, iş güvenliği için gerek iş cinayetlerine karşı gerekse de sömürüye karşı bir bütün olarak mücadelede, farklı iş kollarındaki sendikalarımızla, bu konuda duyarlı olan sendikalarımızla ortak iş yapma, ortak eylem yapma, birleşik bir mücadele oluşturmak bizim açımızdan çok elzem. Zaten biz tüm yaşananları bertaraf etmenin yolunun da patronlara karşı ve patronların temsilcisi durumunda olan siyasi iktidara karşı mücadelenin birleşik mücadele olması gerektiği fikriyatı üzerinden yürüyoruz. Bunun önemli ve çok değerli olduğunu biliyoruz.

Belki bugün küçük küçük biraraya geliyoruz ama bu, önümüzdeki süreçlerde daha büyük, birleşik bir mücadelenin doğmasına hizmet edebilir. En azından Dev Yapı-İş’le, İnşaat-İş’in inşaatlardaki ortak hareketini de görüyoruz.

Çok ciddi bazı kazanımlar da söz konusu oluyor ve bunları önemli buluyoruz. Belki bunlar bir çoban ateşi gibi ama ileriki süreçlerde mükemmel bir yol açma noktasında, yol bulma noktasında önemli adımlar olacağını düşünüyoruz.

İşçi arkadaşlarımızın duyarlılığı ile ilgili olarak şunu ifade edeyim; Duyarlılık artmaya başlıyor fakat bu yeterli değil. Çünkü korkuyorlar. Örneğin bir taraftan polis geliyor fotoğrafını çekiyor diğer taraftan tersane patronlarının-tersanelerin kameraları söz konusu. Çekiniyorlar ve çekinmekte de haklılar.

Çünkü örgütsüzler. Örgütsüz olduklarından dolayı tek başına düşünüyorlar. Mesela daha önce birçok eylem yaptık. Ne zamanki kalabalık bir işçi kitlesi toplanıyor, o zaman işçiler daha büyük bir katılım sağlıyorlar. Yani içlerinde daha iyi koşullarda çalışmak, daha onurlu bir yaşam isteği var. Çalışırken ölmek istemiyorlar. Ama bu tek tek düşündüklerinden dolayı bu bir toplumsallığa dönüşmüyor şimdilik.

 

15-16 Haziran’ın ruhunu kuşanmak gerek!

– Son olarak 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 53. yılı. Siz de işçi havzasında bir eylem yaptınız. 15-16 Haziran ruhuyla az önce söylediklerinizi birleştirdiğimizde ne yapmak gerekiyor sizce?

– 1970, 15-16 Haziran sürecindeki gibi değiliz. Yani en azından rüzgâr sırtımızdan doğru esmiyor, bizi ileriye doğru fırlatmıyor. Ancak 15-16 Haziran sürecindeki işçilerin çalışma koşullarından daha ağır koşullarda çalıştığımız da bir gerçek. Memnuniyetsizliğin olduğu da bir gerçek. Burada yapılması gereken şey şu, 15-16 Haziran grevlerden, işgallerden, direnişlerden doğmuş. Aynı zamanda dünyada emekten doğru esen bir rüzgâr söz konusu o dönem.

Anti-emperyalist mücadelenin geliştiği koşullar, Vietnam işgaline karşı hemen hemen dünyanın her tarafında bir şeyler oluyor. Aynı zamanda devrimlerin, Arnavutluk, Çin, Bulgaristan vb. yaşandığı bir dönem. Aynı zamanda dünyayı sarsan, kapitalizmin fay hatlarını kıran bir Sovyet devrimi söz konusu.

1 Mayısların yasaklandığı bir süreç yaşanmış. 50 yıllık birikimin bir anda patlaması ve fiili meşru mücadele üzerinden gelişen bir durum sözkonusu.

15-16 Haziran, birleşik bir mücadele ve de işçi renginin ağır bastığı, işçilerin ağır bastığı bir eylem. Fakat etrafında bütün dostlarını toparladığı da bir süreç. Aslında birleşik mücadeleyi resmeden bir durum söz konusu.

Bugün yasaların bile hiçe sayıldığı, kendi çıkardıkları yasalara dahi uyulmadıkları koşullarda fiili-meşru mücadeleyi önüne hedef olarak koymayan, onu bir rehber haline getirmeyen bir sendikal anlayışın mevcut ablukayı kırması, dağıtması mümkün değil.

Dolayısıyla yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı var. Fabrika ayarlarına geri dönmeye ihtiyaç var. Toplumsal hareketin bastırılmasının ortasında 15-16 Haziran, bir çıkıştı. Hem emek mücadelesi hem demokrasi mücadelesini birleştiriyorlardı. “Kahrolsun kapitalizm”, “Kahrolsun emperyalizm” diyorlardı. Bunu bugün rehber edinmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Dolayısıyla 15-16 Haziran’ı sadece nostalji olarak anmak değil amacımız. Bugün yapılanlar biraz buna çok benziyor. Oysa onu yaşayan bir ruh olarak görmek, oradan yükselmek ve onun ruhunu kuşanmak gerekir. Zaten o bir yol ayrımıydı, çok büyük bir kilometre taşıydı ve birçok şeyi değiştirdi. Mesela orduculuğun yerine işçi sınıfına güven geldi ve devrimci hareketin de ayrışmasında, 50 yıllık reformizmden kopmasında önemli bir etken oldu.

O ruhu kuşanmak gerekir diye düşünüyorum. Enginleri fethetme ruhunu kuşanamayan hiçbir örgütlenmenin, hiçbir sendikal örgütlenmenin geleceği kurtaramayacağı ortada. Milyonlarca işçi var, güvencesiz bir şekilde çalışan. Onların içerisinde devede kulak kalıyor sendikal örgütlenme.

Hatta devede kulak dahi değil. Bunun eksiklerini kendimizde aramamız gerekiyor. Yani o günkü koşullarda değiliz ama bugünkü olmamız gereken koşullarda da değiliz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu