GüncelMakaleler

SENTEZ | Sınıf Mesafesini Covid-19’a Ayarlamak

"Silahların yenmeye yetemeyeceği bir örgüt halkla bütünlenmiş, halklaşmış bir örgüttür. Bu da en görünenden en dibe, en ücra yerlerdeki oldukça renkli kitlelerin birçok temelde yan yana getirilmesiyle sağlanabilir. Bu vesileyle bir kez daha, adanmış ve azimli ruhun simgesi “Yalınayak Doktorların” izinden devrimcileşmenin zamanıdır"

“Fırsat eşitliği, herkesin önüne aynı menünün konmasıdır” sözü Covid-19 salgını söz konusu olduğunda da güncel bir tanımlama olarak tartışmaya zemin sunmaktadır.

Nitekim, yaratılmaya çalışılan algı, virüsün kişi ayrımı yapmadan herkese bulaşabildiği ile sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişimden, çalışma koşullarının veya çalışma mekanlarının salgına karşı yeniden düzenlenmesine varana kadar onlarca faktör kapitalist düzenin ağır zincirleri altında yine bir avuç zengini korumaya dönük olarak düzenlenmektedir.

Tedavi sürecini bir kenarda bırakalım, Covid-19 test kitlerinin bile seçilerek uygulandığı, özel laboratuvarlarda ise binlerce lirayı bulan testlere yoksulların ulaşmaya hakkının olduğu fakat erişmeye imkanının bulunmadığı bir toplumsal düzendeyiz.

Birinci sorumuz, yola çıkarken yanıtlamaya ihtiyaç duyduğumuz temel nokta virüsün insan ayrımı yapıp yapmadığına yöneliktir. Buna cevap ararken, İspanyol Gribi sonrası Sovyetlerin ya da Hong Kong Gribi sırasında Çin’in yaptıklarıyla şimdiki düzenin mukayese edilmesine yönelik ihtiyaca gerek kalmıyor. Cevap Covid-19’a ilişkin yapılan akademik çalışmalardan hem de “vurdumduymaz” kişilikleriyle simgeleşen yeni tipte başkanların canlı kanlı hali Boris Johnson’ın ülkesinden geliyor.

İngiltere’nin virüse karşı politika değiştirmesine etkide bulunduğu söylenen Prof. Neil Ferguson’un diğer 32 araştırmacıyla 1134’ü Çin dışında ve 3665’i Çin anakarasında gerçekleşen vakalar üzerindeki incelemeleri, virüsün ölümcül düzeyde etki etmesinin kronik hastalıklar ve yaşın yanında, coğrafi faktör ve kişinin düşük-orta ve yüksek gelirli olması durumlarına göre değişkenlik gösterdiğini kaydetmiştir (Ferguson ve diğerleri, 2020: 9).

sağlık bilimleri dergisi medRxiv’de ön baskısı yayımlanan bu akademik çalışmada, ekonomik durumlara ilişkin bulguların net olarak ortaya konamamış olması yorumumuzu kısıtlamaktadır fakat, bilimsel açıdan da kanıtlandığı kadarıyla eğer ekonomik durumunuz kötüyse bu virüsün sizdeki öldürücü etkisi artmaktadır.

Doğal olarak, konuyu bireysel bazdan çıkarıp, sınıf gerçekliği ve yaşanılan toplumsal düzen zemininde tartışmak birçok açıdan doğru olacaktır. Çünkü, Toplumsal ve ekonomik eşitsizlik yüzünden virüs illa ayrımcılık yapacak. Ayrımcılık yapan virüsün kendisi değil ama ulusalcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve kapitalizmin birbiriyle örtüşen güçlerinin şekillendirdiği ve canlandırdığı biz insanlar bunu kesin yapacağız.1

Kapitalizm, öngördüğü ya da tahmin edemediği her türlü krizinde genel doğasına uygun bir refleks geliştirmiştir. Yaşanılan her türlü problemde ekonomik açıdan önlemini -ki sağlık da dahil her türlü sorun kapitalizm için kapitalist sermayeye zarar verdiği oranda sorun olarak değerlendirilir- en güçlüden daha güçlüye doğru kaydırdığı bir koruma kalkanı oluşturarak aşmaya çalışır.

Bu anlamda, yaşanan krizler karşısında yapacakları için ellerine kağıt kalem alıp hesap yapmaya gerek bile duymadan tarihsel bir güdülenmeyle büyük burjuvaziyi desteklemeye başlarlar. Bu durum kapitalizm için bir yaşam formu halindedir.

Örneğin İtalya, virüse karşı yaşlıları daha doğru bir ifadeyle emeklileri virüse karşı korur mu? Şüphesiz korumaz ancak bu durumu sadece yaşlılardan “kurtularak” emeklilik sistemindeki yükünü hafifletme düşüncesiyle açıklayamayız. Çünkü salgının sadece birkaç hafta içerisindeki İtalya ekonomisine verdiği zararı denkleştirebilmesi için sayısı milyonu bulan emeklinin sistem dışı kalması gerekir. Ve şu an ki göstergeler, milyonları bulacak bir ölüm oranına işaret etmiyor.

Ancak neo-liberal politikalar ile özel sağlık hizmetlerinin bugün geldiği aşamada sağlık sistemi toplumun tamamını; yoksulu – zengini, işçiyi – patronu, kadını – LGBTİ+’ı – erkeği, yerliyi – göçmeni aynı anda kapsamıyor. Toplumsal tabakanın en altını oluşturan ezilenler etkili sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamından zaten faydalanamıyor.

İtalya’da bas bas bağıran durum ABD, İngiltere, İspanya başta olmak üzere diğer ülkelerde de farklı değildir. Neo-liberal politikalar altında piyasa endeksli şekillenen sağlık sisteminin, Covid-19 salgını sırasında özel bir politikaya ihtiyaç duymaksızın burjuvazinin lehine hareket etmek dışında başka bir seçeneği de zaten yoktur. ‘Bu gibi dönemlerde olan sadece vatandaşların, müthiş yoksulluğunun ve sosyal haklardan mahrumiyetinin, belirgin hale gelmesidir.’2

Kaynakların kullanımı; kapitalist, sosyalist toplumları birbirinden ayıran en önemli göstergelerden biridir. Kapitalist mevcut düzende, bütün insanlığın ürettiği malın bölüşümü devasa bir eşitsizlikle en zenginlere doğru akarken sosyalizmde kaynakların kullanımı en geniş tabana doğru yayılır. Tersine, bu uygulamalardan öyle ya da böyle vazgeçildiği ya da zorla değiştirildiği sürece sistemler kendini koruyamaz, yıkılır ve dönüşür.

Sağlık hizmetlerinin ücretsiz olarak halka ulaştırılması tartışmaları İspanyol Gribi sırasında salgınla mücadele eden Sovyetlere uzanır. Tarihi salgınlarla mücadeleyi de ciddi bir şekilde barından Çin’deki devrim mücadelesi ve sonrası dönem, gerçek bir tıbbi devrimle iç içe geçen ve bütün halkın bu konuda özneleşerek mücadelenin bir parçası olduğu, en ücra köylere bile sağlık hizmetlerinin istikrarlı bir şekilde taşındığı bir eylem zincirini kapsar.

Ancak şimdi salgına karşı devletlerin, burjuvazinin aldığı tüm önlemler kendi sömürücü ekonomi politikalarıyla örtüşen biçimde dizayn edilmeye çalışılmaktadır.

Kendi cukkasına milyonları indirirken halka vaadi, sadece “kendinizi izole edin”dir.

Trump, 18 Mart’ta Covid-19’a ilişkin yaptığı bir açıklamada, “Panik yok, sadece Amerika’yı büyütüyoruz” demecini kullanarak virüse karşı atacakları adımları “Amerika’yı yeniden büyük yap” seçim sloganın taşıdığı anlamla şekillendireceklerinin işaretini verdi. Nitekim bu söylem, Amerikan sermayesinin dışa kapanmasını değil, Amerika’ya dışarından akan sermayeye kapıların kapatılarak yerli sermayenin güçlendirilmesi stratejisini ifade eder.

Güncel durumda, ABD önce 850 milyar dolar, sonra 1 trilyon dolar, sonra 1.2 trilyon dolar, sonra 1.3 trilyon dolar ve daha sonra da 2 trilyon dolara kadar parayı piyasaya süreceğini açıkladı. Bu paranın büyük tekeller üzerinden piyasaya sürüleceğini belirtmeye her halde gerek yoktur.

Nitekim ABD açısından olay sadece bununla sınırlı değildir. Covid-19 salgını dahi (ki bu bizim için ‘dahi’dir egemenler için değil) İran’a yönelik yaptırımlarını askıya almalarına vesile olamamıştır. Trump yönetimiyle katmerleşen ABD’nin İran’a yönelik çok yönlü ambargosu, İran’daki salgının en ciddi boyutlara ulaştığı dönemler boyunca da İran’ı vurdu. Bu yaptırımlar İran’ın test kitlerine ve tıbbı malzemelerine ulaşmasını büyün oranda engellerken, Google’ın İran’ın Covid-19’u teşhis etmeye yönelik geliştirdiği uygulamasını online mağazasından kaldırmasına da neden oldu.

Buradaki Covid-19’un seçim olayı, virüsün tercihleri yerine kapitalizmin yönelimi ve hegemonyasıyla daha doğrudan bir ilişkiye işaret eder.

Türkiye’ye gelindiğinde de durum bundan pek farklı değildir. Covid-19’a ilişkin “Ekonomik İstikrar Paketi”nin ilk maddesini açıkladıktan sonra Erdoğan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na dönerek, “Neşen yerinde” dedi. Sadece bu durum bile AKP yönetimindeki Türkiye ve komprador burjuvazinin meseleye yaklaşımını özetler niteliktedir.

“Ekonomik İstikrar Paketi”nde virüsten zarar görmesini engellemek için çeşitli sermaye gruplarına 100 milyar liranın dağıtılacağı açıklanırken yoksulların payına paketten kolonya düştü.

Devam eden günlerde yapılan açıklamalarda 2 milyar liranın da düşük gelirli olduğunu belgeleyenlere verileceği belirtildi. Yani 100 milyar lira bir avucun kasasına dolacakken 2 milyar lira açlık sınırının altındaki milyonlarca insana bi’ ihtimal dağıtılacak.

Bunlar salgın pandemiye dönüştükten sonraki kısa sürede yaşanan gelişmelerdir. Ancak kapitalizmin geleceğe dönük planları da düşünüldüğünde Covid-19’un farklı sınıflara sosyal, ekonomik, psikolojik birçok noktada farklı etkilerinin olacağı muhakkaktır.

Bu etkilerin neticesi itibariyle iyi mi olur kötü mü olur bilemiyoruz fakat kapitalizm, belki de önümüzdeki 5 – 10 senede atacağı adımları Covid-19 salgını bahanesiyle çok çok daha kısa sürede atmak zorunda kalacaktır.

Uzunca bir dönemdir belli bir kriz sürecinde olan sermayeler daha büyük bir durgunluğa girmiştir. Bu krizi aşmak için daha fazla kendi içine çekilmesi muhtemel olan sermayeler, yönetimleri açısından daha fazla otoriterleşmeye ya da faşizmde derinleşmeye gidecek, emekçiler üzerindeki kar marjlarını artırarak emekçilerin yoksullaşmalarını büyütecek, doğanın talanını daha fazla dizginsizleştirecektir.

Daha bugünden, milyonlarca işçi, işlerinden edilmiş durumdadır. Birçok küçük esnaf, devletlerin Ekonomik İstikrar Paketlerinin içlerine giremedikleri için iflas etmek zorunda kalacak, işsizleşme büyüyecek, milyonların güvencesiz çalışmaya rızası oluşturularak haklarından seve seve feragat etmesi istenecektir. Tüm bunlar madalyonun bir yüzüdür öteki yüzü de şüphesiz mücadeleye işaret etmektedir.

Yoksullaşmanın, işsizliğin, her manada güvencesizliğin zirveye vuracağı bir dönemde mücadele kendi yol haritasını şüphesiz oluşturacaktır. Ve bu yeni denilebilecek ya da yeni olmak zorunda olan yol haritası için günümüz oldukça veri sunmaktadır.

Kendi kabuğuna çekilmiş, kendi içine dönmüş devrimci faaliyetin, ilk başta kendi kabuğunu kırarak kitlelerle dayanışma ve emek ekseninde bir araya gelmesi atılabilecek ilk adımdır.

Avusturalya’da çıkan orman yangınları sonrası su kaynaklarını tüketiyor diye develerin öldürülmesi operasyonlarının, ilerde işsizler, yaşlılar, yoksullar, göçmenler… için uygulanmasının önünde hiçbir engel bulunmuyor.

Bugün sistem tarafından ötelenen, horlanan, yokmuş gibi davranılan; giderek yoksullaşan, işsizleşen, yaşam alanlarına dönük saldırılarla nefes alamaz hale getirilen, cinsiyet eşitsizliği sarmalında sesi kesilmeye çalışılan, ulusal baskıyla hakları tanınmayan birçok toplumsal dinamik geleceğin ve devrimin kurucu özneleri olacaktır. Türkiye’de bu toplumsal tabakaların içerisine öyle ya da böyle birlikte dahil olmadığı hiçbir devrimci – toplumsal hareket nihai hedefine varamaz.

Bu açıdan bugün ki gelişmeler bir kere daha göstermektedir ki, bu kesimlerin birlikte ve dayanışma ekseninde kendi gücünün kolektif içerisinde anlam kazanacağı dipten gelişen örgütsel forma ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu da öncü mantıkla kendi bünyesine hapsolan bir yapıyla değil, giderek bütünün sesiyle buluşan ve tek tek parçaların kolektifleştiği oranda devrime kanalize olduğu ve böylelikle “imkansız” tüm her şeyi mümkün hale getirdiği örgütsel yapıyla olabilir.

Bunun için andaki durumda olduğu gibi virüse kafa atmanın ötesinde daha yaratıcı olarak ama görünmeyen bir izolasyonla kitlelerden yalıtılarak değil tüm kılcal damarlara nüfuz ederek kitlelerin gücü açığa çıkartılabilir.

Bugün oyunun kurallarını, her şeye muktedir görünen emperyalistler değil, kendi başına bir canlı formu bile olmayan virüsler belirlemektedir. Onların askeri sanayileri ve bilumum teknolojileri halk sağlığını iyileştirmeye yetmez ama halkın geleceğini bir kere daha elinden alabilir, zincirleri devamlı kılabilir. Silahların yenmeye yetemeyeceği bir örgüt halkla bütünlenmiş, halklaşmış bir örgüttür. Bu da en görünenden en dibe, en ücra yerlerdeki oldukça renkli kitlelerin birçok temelde yan yana getirilmesiyle sağlanabilir.

Bu vesileyle bir kez daha, adanmış ve azimli ruhun simgesi “Yalınayak Doktorların” izinden devrimcileşmenin zamanıdır.

 

1: Judith Butler. (terrabayt.com) Kapitalizmin Sınırları Var (çev: Öznur Karakaş).

2: Murat Sevinç. (diken.com.tr) Virüs, Sınıf ve Sınırlar.

Ferguson, N. M., vd. (2020). Estimates of the Severity of COVID-19 Disease.  medRxiv. Erişim adresi: https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.03.09.20033357v1

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu