GüncelKadınLGBTİ+

SÖYLEŞİ | “Aile Dışında Hayat Var Deme Zamanı!”

Bağımsız Feminist Hülya Osmanağaoğlu ile siyasi iktidarın aile politikası ve kadınlara, LGBTİ+lara dönük saldırılarını ve bunlara karşı mücadeleyi konuştuk.

Bağımsız Feminist Hülya Osmanağaoğlu ile siyasi iktidarın aile politikası ve kadınlara, LGBTİ+lara dönük saldırılarını ve bunlara karşı kadın hareketinin, feminist hareketin neler yaptığı ve neler yapacağı üzerine konuştuk.

– AKP ve MHP faşist bloğunun sistematik saldırılar var kadınlara yönelik. Bu saldırılar karşısında kadın hareketinin genel durumunu nasıl değerlendirebiliriz?

– Aslında Türkiye’deki genel toplumsal muhalefetin durumu ile karşılaştırıldığında kadın hareketi ve feminist hareket, AKP-MHP iktidarının ve kapitalist patriyarkanın saldırılarına karşı son derece güçlü bir direniş gösteriyor. Bunu bir yanıyla feminist gece yürüyüşlerindeki kalabalıklarda, isyanda ve direnişte, bir yanıyla kadın hareketinin mesela İstanbul Sözleşmesi sürecindeki eylemlerinde gördük, görmeye devam ediyoruz. Yani sokaklardan tüm ülkeye sesimiz yayılıyor.

Keza aynı şekilde Kürt kadın hareketinin 8 Mart kutlamalarında bölgede yaptığı, Kürdistan’da yaptığı açıklamalarda da gördük. Yani her yerden bir direniş yükseliyor. Ama gücümüzü sadece sokaklardaki eylemlerden almıyoruz. Sözümüzün evlerin içine yayılmasından alıyoruz. Yani sadece sokakta güçlü eylemler yaptığımız için değil. Sokakta söylediğimiz bu sözlerin evlerin içindeki kadınlarda bir karşılığı olması sebebiyle. Nedir bu? Aslında İstanbul Sözleşmesi döneminde çok net gördük. İşte kız çocuklarının tecavüzcülerle evlendirilmeye çalışılması girişimlerinde çok net gördük. Kadınlar, feminist hareketin sesine kulak veriyorlar, kadınlar evdeki erkek şiddetine direniyorlar, evdeki erkek egemenliğine direniyorlar, isyan ediyorlar ve bu anlamıyla AKP-MHP iktidarının, patriyarkanın, AKP-MHP iktidarı eliyle hayatlarına müdahale etmesine hayır diyorlar. Kadınlar aileye hapsedilmeye hayır diyorlar. Yani kendilerine feminist desinler ya da demesinler, kadınlar artık evdeki erkeklere isyan ediyorlar ve bunun sonucu olarak da AKP’nin evdeki erkekleri güçlendirmek için önüne koyduğu yasal alanda saldırılarına karşı evlerden aldığımız güçle sokaklarda mücadele ediyoruz.

– “Hayatlarımız ailenize sığmaz” şiarıyla yürütülen KBG’nin bir kampanyası var. Sizce daha etkin bir kampanya nasıl örülebilir? Çünkü kadın cinayetleri katliama dönüşmüş durumda.

– Geçen 2023 seçimlerinin aslında hemen öncesinde Tayyip Erdoğan aileye yönelik, kadınları daha da aileye hapsetmeye yönelik yasal düzenlemelerin ışığını yakmıştı kendi tabanına. Seçimlerden hemen sonra ise zaten aileyi güçlendirme lafını dilinden düşürmeden devam ediyor… Gelinen noktada LGBTİ+lara ağır saldırılar, kriminalize etme, yeraltına itme çalışmalarıyla buna başladılar. Ama aynı zamanda 3 günde 8 kadının öldürülmesinin aileyi güçlendirme politikalarından bağımsız ele alınması mümkün değil. Çünkü kadınlar bu aile dediğimiz cendereye isyan ettikçe, erkekler onları öldürüyor ve devlet de bu erkeklerin sırtını sıvazlıyor, gerekli koruma önlemlerini almıyor.

Erkek şiddetini engellemek için zaten adım atmak istemediğini İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekerken göstermişti. Bu noktada kadın hareketinin ve feminist hareketin, durduğu yer doğru. Biz aileyi güçlendirmek denilen şey, toplumsal-tarihsel olarak olumlu içerikler çağrıştırsa da feminist hareketin bu ülkede de, dünyada da ortaya çıkışından beri aile karşıtı politikalarının tam da bugün nasıl somutlanması gerektiğini tartışır noktaya geldik. Bugün aile dışında hayat var deme zamanı. Bugün hayatlarımız aileye sığmaz deme zamanı. Çünkü bundan ne anladığımızı kadınlara anlattığımızda zaten kadınlar aile dışındaki bir hayatı zorluyorlar. Erkeklere itaat etmiyorlar, sokaklara çıkıyorlar, ücretli emek gücüne katılmak istiyorlar.

Kuşkusuz katılamıyorlar! Çünkü çocuk bakımı yükü onlarda. Çünkü kadın işsizliği çok yüksek ama yine de artık erkeklere direniyorlar. Aile baskısına direniyorlar. Tam da bu nedenle feminist hareketin yapması gereken kadınların evdeki direnişlerini güçlendirecek bir sözü yaygınlaştırmak. Sokaklarda, işyerlerinde, okullarda yaygınlaştırmak. Ailenin yıkılmayacak kale olmadığını bütün kadınlara göstermek gerekir diye düşünüyorum, somut olarak. Hem LGBTİ+ya saldırılar karşısında hem kadınlara yönelen erkek şiddetinin artması karşısında söylememiz gereken şey; ailenin kadınlar için nasıl bir hapishaneye dönüştürülmeye çalışıldığı ve kadınların ailenin dışına çıkmasını teşvik edecek her politikada feminist dayanışmayı örgütlemek gerektiği.

“Güçlü aile” erkeğin ev içinde daha da güçlenmesi demek!

– “İşimiz gücümüz aile” şeklinde şiarları, aslında aileyi güçlendirirken kendi erkek egemenliğini de güçlendirme, kendi iktidarını da güçlendirme amaçlı. Bunu “güçlü devlet, güçlü ordu” şeklinde okumak doğru mu sizce?

– Tam da bu söylediğin gibi güçlü aile dediğimiz şeyden zaten anladığımız, erkek egemenliğinin ev içerisinde güçlenmesi. Erkeklerin ev içerisinde güçlenmesi. Bunu, kendilerinin itaatkar toplum, itaatkar nesiller, dindar ve kindar nesiller politikalarıyla beraber düşündüğümüzde, amacın kadınları, yani hayatın herhangi bir yanında isyan eden kadınları zapturapt altına alarak, en küçük biriminden başlayarak toplumu yeniden inşa etmek olduğunu görüyoruz. Kendi faşist toplumlarını yukarıdan aşağıya yeniden inşa etmek amaçları. Zaten bunun Hitler Almanya’sındaki karşılığı da işte kilise-mutfak-çocuk üçlemesinden gidiyordu. Bunun buradaki karşılığı da güçlü aileden gidiyor. Çünkü ortada bir gerçek var: LGBTİ+ların özgürce toplumun içinde yer aldığı, kadınların özgürce toplumun içinde yer aldığı, isyan ettiği, erkek egemenliğine direttiği bir toplumda işçi sınıfını da, Kürt halkını da, bütün ezilenleri de bastırmak mümkün değil. Çünkü bütün toplumsal mücadeleler birbirinden etkilenerek gelişir. Onun için kendi hayallerini kurmak için tam da aileden başlayarak yani artık somut olarak evlerin içine girerek kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışıyorlar.

“Patriyarka, faşist yönelimlerle kolkola girmeyi seviyor!”

– Türkiye’de olduğu gibi dünyada da ciddi bir sağcılaşma, ırkçılık, mültecilere dönük saldırılar var. Buradan Karabük’e gelirsek; bu tablo karşısında neler yapılabilir?

– Şimdi dünyada buna yeni sağ deniyor, yeni faşizmler deniyor. Son tahlilde bu neo-liberalizmin geldiği yer itibariyle çıkan krizleri, sermaye açısından çıkan krizleri dünyada bu yeni faşist otoriter yönelimlerle gidermeye çalışıyorlar. Bu tabi ki dünyanın değişik yerlerinde değişik biçimlerde ortaya çıkıyor. “Batı”nın emperyalist metropollerinde işçi sınıfının tarihsel kazanımları daha güçlü olduğu için bu saldırılardan işçi sınıfı ve aslında kadınlar vs. daha az zarar görerek çıkıyorlar kuşkusuz. Ama işte görüyoruz Macaristan, Polonya, Latin Amerika’da önce Brezilya, Bolsonaro, şimdi Arjantin’deki Miley örneğinde gördüğümüz de aslında bu krizleri milliyetçilik ve işte LGBTİ+ düşmanlığı, kadın düşmanlığıyla aşmaya çalıştıkları. Yani aslında neo-liberalizmin tıkanıklığını buradan aşmaya çalışıyorlar.

İşçi sınıfını da zapturapt altına almanın, özgürlük mücadelelerini zapturapt altına almanın yolunu milliyetçiliği, kadın düşmanlığını ve LGBTİ+ düşmanlığını kışkırtarak çözmek olarak görüyorlar. Aslında demin dediğimiz gibi Türkiye’de de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış, LGBTİ+lara gelen yasaklar bu sürecin bir parçası. Ancak ortada bir gerçeklik var. Yine dünyada aslında feminist mücadelenin kendisi de atipik bir seyir izliyor. Yani batının metropollerinde değil, bu geç kapitalistleşen ülkeler dediğimiz Arjantin’de, Şili’de, Polonya’da, Macaristan’da, görece İspanya’da ve Türkiye’de feminist hareketin güçlü bir direniş gösterdiğini görüyoruz. Ama bunun bu feminist hareket açısından uzun bir tartışma ama mesela şimdi Türkiye’de işçi sınıfının gücünü maalesef göremiyoruz. Ama farklı bir biçimde feminist hareketin ve kadın hareketinin, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağız denildiğinde gücünü görüyoruz. LGBTİ+ hareketinin, neredeyse 10 yıldır bütün yasaklara rağmen hala sokaklarda ve hayatın her alanında kendini gösterdiğini görüyoruz. Tabi ki demin de aslında konuştuğumuz sorudaki gibi bir yukarıdan aşağıya inşa sürecinde bütün toplumsal muhalefet, bütün özgürlük mücadeleleri bastırılmaya çalışılıyor eşzamanlı olarak.

Bundan bizim de payımıza düşen var. Çünkü patriyarka, faşist yönelimlerle kolkola girmeyi seviyor ve o da kaybettiklerini kazanmaya çalışıyor. Erkek şiddetine kadınların direnmesini engellemeye çalışıyor. Ama atipik bir durum olarak demin de söyledim. Burada feminist hareketin bir yükselişi söz konusu. Yani sokaklardan geri çekilememe söz konusu. Bu da aslında çok uzun bir tartışma ama 87’den beri feminist mücadelenin bizzat evlerin içine doğru biçimde, kadınların hayatlarına değen bir biçimde girmesiyle ilgili diye düşünüyorum.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu