EmekGüncel

SÖYLEŞİ | Burda Bebek İşçisi: “Hakkımızı Aradığımız İçin Buradayız!”

"Kadınlar istediği zaman her şeyi yapabilir. Baskılara sessiz kalmamalı, boyun eğmemeli ve sesini duyurabilmeli herkes."

Sendikalaştıkları için tazminatsız işten çıkarılan Burda Bebek işçilerinin direnişi sürüyor. Sakarya’nın Hendek ilçesinde 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Burda Bebek Fabrikası’nda Türk-İş’e bağlı Petrol-İş Sendikası’nın çoğunluğu sağlayarak yetki alması sonrasında sendika üyesi dokuz kadın işçi, kod 45 ile işten çıkarıldı. Fabrika önünde kadın işçilerin direnişi; sendikal haklarının tanınması ve yetki itirazının geri çekilmesi talebiyle devam ediyor.

Burda Bebek’ten Kod 45 ile işten çıkarılan Gülay Tatarhan ve Petrol-İş Düzce Şubesi Başkanı Ali Işık ile direnişin 47. gününde fabrikadaki kadın işçilerin çalışma koşullarını ve direnişe giden süreci konuştuk.

– Direnişten önce işçilerin fabrikadaki koşulları nasıldı ve sendikalı olma sürecine dair bilgi verebilir misiniz?

Ali Işık: Fabrika bebek ürünleri üretiyor. Yani biberon, emzik, damak kaşıyıcı gibi ürünler. Fabrikada çalışanların % 70’e yakını da kadın. İçeride mobbing geçmişte de uygulanmış. Ücret politikasında adaletsizlikler, mesailerde zorlanmalar yaşanmış. Tüm bunlarla alakalı arkadaşlarla 2023’ün Ocak ayında biraraya geldik. Ve örgütlenme talebinde bulundular, beraber mücadele verdik ve iki ay içerisinde bu fabrikada sendika çoğunluğunu yakaladık.

Tabi işverenler bizim tespitimize itiraz ettiler. Yerel mahkeme, İstinaf ve Yargıtay’da da kazandık. Kasım’ın ortası gibi netleşti, yetkimiz geldi. Ama maalesef işveren, ilk etapta biz çoğunluğu sağladıktan sonra bir arkadaşımızı işten attı. Sebebini farklı gösteriyor ama sebep sendika. Temmuz ayında yerel mahkemede kazandıktan sonra iki arkadaşımızı yine işten attı. Yine sebebi sendika ama işverene göre sendika değil.

Sonrasında 6 arkadaşımızı daha işten attı. Toplamda 9 kadın arkadaşımızı işten çıkarttı. Arkadaşların bizden talepleri bize anlattıkları şuydu: İçerdeki mobbing, baskı, izin talep ettiklerinde vermemesi vb. Örneğin hastam var, çocuğum rahatsız dediklerinde “Eşin yok mu, eşin götürsün” gibi söylemlerden dolayı arkadaşlar örgütlenmek istediler. Ve biz yetkimizi sağladık, ama maalesef 47 günden beri çadırdayız, işveren masaya gelmiyor.

– Direniş şu an nasıl bir aşamada, özellikle kadın işçilerin moral ve motivasyonu nasıl, direnişiniz nasıl ilerliyor bize anlatabilir misiniz?

-Arkadaşlar bilinçliler, sendika tarafından bunun eğitimleri verildi. Moral ve motivasyon da çok yüksek. Biz de Petrol-İş sendikası olarak arkadaşların sürekli arkasındayız. Sabah 07.00 gibi işçileri evlerinden alıyoruz, çadır alanına gidiyoruz, çadırımızı kuruyoruz. Akşam 16.30’a kadar çadır alanındayız, tekrar evlerine bırakıyoruz. Günlük yeme-içme ihtiyaçlarını sendika olarak karşılıyoruz, maddi anlamda da maaşların tamamını karşılayamasak da çoğunluğunu karşılıyoruz.

Arkadaşlar şunu da biliyorlar; İşveren bizi işe geri almayacak ama sendika buraya gelsin, içerdeki arkadaşlarımız daha kaliteli, daha verimli, baskı altında kalmadan, mobbinge uygulanmadan çalışsınlar diyorlar.

 

“İşverenler anayasal hakkımızın önüne geçiyor!”

– İşçilerin sendika hakkının, birçok direnişte görüldüğü üzere patronlar tarafından tanınmaması ve buradan hareketle işten atılmalarıyla sonuçlanan süreçlere dair neler söylemek istersiniz?

– Sendika, anayasal hakkımız ama maalesef işverenlerin ve devletin açık kapıları var. Örneğin örgütlenme yapabilirsiniz anayasal hakkınız ama maalesef işverenler bizim anayasal hakkımızın önüne geçiyor. Neyle; mahkemeyle geçiyor, tehditle geçiyor, mobbingle geçiyor, işten atmayla geçiyor. İnsanları birbirine düşüyor. Biz orada sendika olarak Türk-İş olarak, Petrol-İş olarak bakanlığa dosyalarımızı veriyoruz ama maalesef çözüm olmuyor.

Biz şunu söylüyoruz; Burada sendika anayasal hakkımız ise biz çoğunluğu sağladığımız günden itibaren işveren bir kişi daha işten atamaz. Eğer işçiyi atarsa, mobbing uygularsa hapis cezası. Bu cezanın belirtilmesi lazım. Şunu diyoruz; insan öldürmek suç, biliyoruz ama cezasını yazmamış, sadece suç. Şimdi, sendikalaşmak anayasal hakkımız, suç değil. Ama arka planında dünya kadar işverenin haksız yere yaptığı işlemlere karşı mağdur oluyor çalışanlarımız.

Bununla alakalı suç duyurusunda bulunuyoruz, müfettişler geliyor, inceleme yapıyor. Ama hiçbir zaman yaptırımı farklı bir yöntem değil sadece para. İşverenleri parayla korkutabilir miyiz, korkutamayız! Yeter ki sendika içeriye girmesin, işveren o cezalara para harcar. Çünkü bir sefere mahsus ödeyecek o parayı, yıllarca ödemeyecek. Bunların önleminin alınması lazım ama maalesef bizi yönetenler özellikle hükümet, bunun altını tam doldurmuyor ya da doldurmak istemiyor.

– Son olarak bu direniş özelinde muhalif kamuoyuna nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?

– Biz örgütlenme yaparken kimseye baskı kurmadık, istifa ederken de kimseye baskı kurulmaması lazım. Biz örgütlenme aşamasındaki arkadaşlara sendikamızı anlattık, sonuç odaklı gittik. Ve üye yaptık, çoğunluğu yakaladık. İşveren ise baskı kurarak, tehdit eden yöntemlerle birlikte “Yarın bir gün eylem olursa grev olursa çıkartırız, işten atarız ya da çıkmazsanız size çeyrek altın vereceğim, maaşlarınızı şöyle yapacağım” gibi yöntemlere başvuruyor.

Bu da insanları rahatsız ediyor. Şunu söylüyoruz; bugün asgari ücretle nereye gidersek gidelim iş var. Biz asgari ücretin yani bizi yönetenlerin belirlediği işe değil, kendi örgütlülüğümüzle, kendi gücümüzü kullanarak bunun daha üstüne geleceğimizi biliyoruz. İşçilerin korkmaması lazım, birlik olursak işvereni yenebiliriz, sermayeye karşı gelebiliriz. Önemli olan bizim birlikteliğimiz, birlikte yol yürürsek her türlü işi başarırız.

 “Kadınlar istediği zaman her şeyi yapabilir!”

– Fabrikada kadınlar olarak neler yaşadınız, sizi direnişinize götüren süreci anlatabilir misiniz? Özak’ta, Agrobay’da ve bu direnişte kadın işçiler öne çıkıyor. Kadınlara nasıl bir çağrınız var?

Gülay Tatarhan: Direnişimizin 47. günü, işten çıkarılan arkadaşlarımızla hep birlikte oturuyoruz, güzel gidiyor. Karşıdan arkadaşlarımızı görüyoruz. Ben raporlu olduğum süreçte çıkarıldım. İçerde mobbing uygulanıyor. İnsanlar istemedikleri yerlere gönderiliyorlar. Mesela montaj elemanıyız biz, enjeksiyon diye bir bölüm var oraya gönderiyorlar, paket bölümüne gönderiyorlar. Boşluk olan her yere gönderiliyor.

Yaptığın hata yüzüne vuruluyor, kadınlara bağırılabiliyor bile, yüksek sesle konuşuluyor. “Aptal mısın” gibi sözler söyleniyor. Mobbing olduğu için sendikaya üye olmayı düşündük, sendika olduğu zaman bize baskı uygulanmayacağını düşündük. Sendika başkanlarıyla görüştüğümüz zaman çalışma şartlarını anlattılar bize. Biz bizlere yapılanlardan dolayı sendikalaşma kararı aldık.

Direnişimize çocuklarımız, eşlerimiz destek oluyor. Hakkımızı aradığımızı düşünüyorum. Kod 45 ile işten atıldık. Biz hırsızlık yapmadık, bir şey çalmadık, kötü alışkanlıklar edinmedik. Kod 45 demek hırsızlık, uyuşturucu bulundurmak-kullanmak vb. Biz bunların hiçbirini yapmadık sadece hakkımızı aradığımız için buradayız, direnişteyiz. Hakkımızı arıyoruz. Erkekleri doğuran da kadınlar, kadınların olmadığı hiçbir yer yok şu anda.

İş ortamında da mecburiyetten doğru bütün kadınlar çalışmak zorunda, çalışmaya çalışıyoruz biz de. Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Kadınlar istediği zaman her şeyi yapabilir. Baskılara sessiz kalmamalı, boyun eğmemeli ve sesini duyurabilmeli herkes. Biz de onlara ses olmaya çalışıyoruz. Baskının, savaşın olmadığı, insanların rahatça dolaşabileceği bir dünya dileğiyle.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu