EmekGüncel

SÖYLEŞİ – SabancıServetinin Arkasında İşçi Sömürüsü Var!”  

"Bizim 1 Mayıs’a giderken taleplerimiz öncelikle Başkent Elektrik işçilerinin işe alınması, işten çıkartmaların durdurulması ve sendikal baskılara son verilmesi."

1 Mayıs’a giderken patronlar tarafından emeği sömürülen, örgütlenme hakları baskılanan ve gasp edilen, işyerlerinde mobbinge maruz kalan, işten çıkarılan, işsizlikle tehdit edilen işçilerin, emekçilerin mücadelesi dört bir yanda yayılarak devam ediyor.

Bu direnişlerden biri de DİSK’e bağlı Elektrik, Gaz, Su, Baraj Çalışanları Sendikası’na (Enerji-Sen) üye olan EnerjiSA işçilerinin 28 Mart’ta Ankara Başkent Elektrik Genel Müdürlüğü önünde başlattıkları direniş oldu. İşten çıkarılan işçilerin işe iadesi ve sendikal örgütlenmeye yönelik baskıların son bulması talepleriyle direnişe geçen Enerji-Sen’li işçiler, günlerdir baskı ve gözaltılar karşısında mücadele ediyor.

EnerjiSA işçilerinin direnişi tüm coşkusuyla sürerken, Enerji-Sen Örgütlenme Uzmanı Osman Çokaman ile direnişe giden süreci, eylemlerini ve 1 Mayıs’a giderken taleplerinin neler olduğu üzerine konuştuk.

Röportajımızı siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.

– DİSK/Enerji-Sen’in, EnerjiSa tarafından haksız yere işten çıkarılan Başkent Elektrik işçilerinin işe geri alınması ve sendikal örgütlenme üzerindeki baskıların son bulması talebiyle başlattığı direniş sürüyor. Direniş sırasında gözaltına alındınız, öncelikle kısaca direnişe giden süreci aktarır mısınız?

Osman Çokaman:Direnişe giden süreç uzun bir dönemdi. Elektrik dağıtım ağında (21 elektrik dağıtım şirketinde) uzun zamandır özelleştirme sonrası tek yetkili sendika sarı sendika Tes-İş’ti. Ve işçilerTes-İş’e üye olmak zorunda kalıp, Tes-İş ile toplu sözleşmeler imzalıyorlardı. Tes-İş’in imzalı toplu sözleşmelerine tabii çalışıyorlardı. Bu toplu sözleşmeler genelde düşük ücret zamları, kötüleşen haklar, iş güvenliğini sağlamayan maddelerden oluşuyordu. En sonunda geçtiğimiz yıl Nisan ayında başta BEDAŞ işçisi ilk olarak imzalanan bu toplu sözleşmelere isyan ettiler. Çünkü ilk toplu sözleşme BEDAŞ’ta imzalanmıştı.

Bu sürece, toplu sözleşme sonrasında isyan etmiş oldular. Eylemler vs. yapıldı. Ve BEDAŞ işçisi, DİSK/Enerji-Sen’de örgütlenmeye başladı. Bu kıvılcımı gören diğer dağıtım şirketi işçileri de gözünü kulağını buraya dikmişti. Temmuz ayında da üçünde (EnerjiSA üç bölgeden oluşuyor: Başkent Elektrik, Toroslar ve Ayadaş) birden imzalanan toplu sözleşmeye bu sefer EnerjiSA işçileri itiraz etmeye başladılar.

Sendikanın genel merkezi basıldı, eylemler vs. yapıldı. Ama bunlar toplu sözleşme imzalandıktan sonra yapılan eylemlilikler. Dolayısıyla toplu sözleşme geçerliliğini korumuş oldu. İşçilerin temel itiraz noktası da özellikle mesela Başkent Elektrik’te; “Bizim fikrimiz dahi alınmadan toplu sözleşme imzalandı. İmzalanmasına rağmen de ‘imzalamadık’ diyerek yalan söyledi sendika” şeklindeydi.

Temmuz ayının başında bu gerçekleşince, zaten öncesinde de DİSK/Enerji-Sen ile irtibat kuran işçi arkadaşlarımız vardı, hızlıca toplantılar yapıldı. Toplantılarda işçi iradesi sonucunda DİSK/Enerji-Sen’e geçme kararı alındı.Böylelikle çok kısa bir süre içerisinde 2.900 mavi yakalının çalıştığı bu şirkette 1.400 işçi iki-üç ay içerisinde DİSK/Enerji-Sen’de örgütlendi.

Bu örgütlenmeden sonra hem sarı sendika çok ciddi bir üye kaybına uğramış oldu, hem de patron, karşısında daha mücadeleci, diş geçiremeyeceği bir sendika bulmuş oldu. Dolayısıyla işçilerin bu örgütlenme sürecini kırmak için geçtiğimiz Kasım ayından itibaren zaten çeşitli yalanlar, bahaneler işçilerin önüne çıkartılıyor. Aralık ayında da bir işten çıkarma furyası olmuştu. O zaman da basın açıklaması yapmıştık.

O dönem yaptığımız bu basın açıklamasından sonra baskı bir süreliğine durmuştu. Ama bu yıl Şubat ayının ortasından itibaren baskı vardı. Baskıda şöyle gerçekleşiyor;Özel olarak herhangi bir müdürün, şirketin doğrudan yaptığı baskı şeklinde değil. Bizzat içerden, özelikle sarı sendikayla daha içli dışlı ilişki kuran işçilerin çıkardığı yalanlar üzerinden yaydığı panik havası işçilerin bir kısmının sendikadan istifa etmesine, bir kısmının korkuya-paniğe kapılmasına neden oluyor.

Zaten şuan karşı karşıya olduğumuz işten çıkarmalar gerçekleşti. İşten çıkarmayı sağlayabilmek için öncelikle işçinin örgütlülük düzeyini, örgütlü kapasitesini azaltmış oldular.

 

“Tarih sınıfın sahneye çıkacağı dönemi çağırıyor!”

– Gözaltında iken, “Çağrımız bütün emek dostlarınadır: Sabancı’ya ait ne kadar kurum varsa, emek dostlarını hepsini eylem alanına çevirmeye davet ediyoruz” şeklindebir çağrı yaparak, birçok eylem yaptınız. Eylemlilik sürecinizi aktarır mısınız?

– Evet, gözaltında bir çağrı yaptık. Sabancı büyük, itibarlı bir şirket. Piyasaya da çağdaş, demokratik bir görüntü veriyor ama bu görüntünün, o kârın, servetin arkasında işçi sömürüsü var. Bu işçi sömürüsü sınırlandırılmadan, bu gerçek anlatılmadan işçilerin yürüttüğü hak mücadelesini kazanabilmek çok mümkün görülmüyor. O yüzden bu meselenin yalnızca EnerjiSA’da çalışan, yalnızca Başkent Elektrik’te çalışan işçilerin sorunu olarak değil, bütün bir halkın sorunu olarak sahiplenilmesi, böyle destek verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Tıpkı Migros Depo işçisi nasıl Migros boykotu ve mağazalarda yapılan eylemlerle, yaratılan kamuoyu ile kazandıysa, Başkent Elektrik işçisi de aynı şekilde Sabancı’nın bu yüzünü ayyuka çıkartan destek, dayanışma eylemleri sayesinde kazanacaktır. O yüzden bu çağrımızı yaptık ve bu çağrıyı da buradan yineleyelim.

– Son olarak 1 Mayıs’a giderken talepleriniz ve kamuoyuna çağrınız nedir?

-Bu yıl, daha farklı yaşanacak bir 1 Mayıs olması gerekiyor. Çünkü iki yıldır konfederasyonların aciz tutumundan da kaynaklı, pandemi gerekçesiyle de 1 Mayıs’ın yasaklanıyordu.

Herkes evde kalırken sokaklarda çalıştırılan yine bizlerken 1 Mayıs’ta bizim bayramımız, günümüz dediğimiz günde sokağa çıkamaz olmuştuk. Yani tabiki sokağa çıkışlar, iradi olarak yapılan eylemler vardı ama kitlesel bir 1 Mayıs geçirememiş olduk. Ama bu yılki 1 Mayıs’a giderken Türkiye, Ocak ve Şubat aylarında çok ciddi işçi direnişlerine sahne oldu. Memleketin 7 bölgesine yayılmış farklı farklı sektörlerde, farklı iş kollarında farklı örgütlenme biçimleriyle işçi direnişlerine tanık olduk.

Çok ciddi bir yoksullaştırma ve hayat pahalılığı altında ezildiğimiz bir dönemde 1 Mayıs’a gidiyoruz. Yani aslında her şey sınıfın sahneye çıkmasını bekliyor. Sınıfın sahneye çıkacağı dönemi çağırıyor. Sınıf da bu çağrıları asında yanıtsız bırakmıyorama daha ilerilere taşınması tabiki örgütlü bir çaba dâhilinde olacaktır.

Bizim 1 Mayıs’a giderken taleplerimiz öncelikle Başkent Elektrik işçilerinin işe alınması, işten çıkartmaların durdurulması ve sendikal baskılara son verilmesi. Sendikal baskılara son verilirse işçiler sendika seçme özgürlüğüne, özgürce sendikalarda örgütlenme özgürlüğüne kavuşursa bu düzenin değiştirilmesi noktasında ciddi bir avantaj sağlamış olurlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu