EmekGüncel

Sputnik Grevi: “Basın Özgürlüğü Mücadelesi Veriyoruz!”

Sputnik Türkiye çalışanları, toplu iş sözleşmesi sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. İşveren, sendikalı 24 işçiyi işten çıkarırken grev tüm kararlılığıyla devam ediyor.

İki aya yaklaşan grevde “Yılmayacağız, kazanana kadar direnmeye devam edeceğiz” mesajı verildi. Söyleşi yaptığımız basın emekçisi Ali Isıyel, “Kararlılıkla devam edeceğiz” dedi.

– Sputnik grevi sürecini kısaca aktarır mısınız?

– Ben Ali Isıyel, Radyo Sputnik’te program editörü olarak çalışıyordum. Ocak ayında işe girdim ve sekiz aydır çalışıyordum. Girer girmez arkadaşlarım sendikal mücadele olduğunu söyledi. Örgütleme çalışmaları sürüyordu ve sona doğru geliniyordu. Ben de hemen üye oldum. Kısa bir süre içinde yetki alındı. Sputnik yetkilisi başta buna itiraz etmedi ve biz bunu olumlu bir adım olarak düşündük. Çünkü patron, yetki süreci boyunca itiraz etmedi, genelde edilir biliyorsunuz.

Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri başladı, yaklaşık 9 görüşme yapıldı ve bazı maddeler kabul edildi, tutanak altına alındı ve biz de olumlu ilerliyor diye düşündük. Fakat ne olduysa 9. görüşmede Sputnik işvereni, masayı devirdi.

Taleplerimiz çok büyük talepler de değildi aslında. Maaş ortalamalarımız 13 bin liraydı, genelde uluslararası basında maaşlar daha yüksek olduğu tahmin edilir veya bilinir. Biz de greve çıktığımızda “onlar zaten yüksek maaş alıyordur” diyenleri duyduk. Ama hemen herkes 13 bin lira civarında maaş alıyordu. Biz de buna karşı % 37’lik bir zam istedik. Bu rakam zaman enflasyonun altında yine de.

Buna rağmen taleplerimiz kabul edilmedi ve sendikadan ayrılmadığımız taktirde işten çıkarılacağımız söylendi bize Rus yönetimi tarafından. Daha sonra biz 24 Temmuz’da grev kararımızı astık, bir basın açıklaması yaptık. Bu süreçte iyi niyetle işverenin masaya geri dönmesini bekliyorduk, buradaki işleri durdurmak gibi bir niyetimiz yoktu, çalışmaya devam etmek istiyorduk. Fakat işverenin tutumu bu olmadı ve 7 Ağustos’ta henüz greve çıkmamışken, 24 gazeteci olarak işten çıkarıldık.

Biz 24 arkadaşımızın işe iadesini isterken aynı zamanda içerdeki olan işten çıkarılmayan 3 arkadaşımız da greve katıldı. Ve sürecimiz böyle başladı.

– Direnişiniz iki aya yaklaştı. Sizce Rus devleti süreci neden uzatıyor?

– Bu ajans Rusya’nın resmi ajansı, Rusya’nın Anadolu Ajansı gibi düşünün. Burada hem avantajlarımız hemen dezavantajlarımız var. Uluslararası çalışıyor olmamız dış dünyaya sesimizi duyurabilmemiz için bir avantajken şöyle bir dezavantajı vardı; Rusya-Ukrayna savaşı başladığından bu yana zaten uluslararası kamuoyunda yalıtılmış ve dışlanmış bir devletti ve bu nedenle uluslararası kamuoyundan doğru bir baskı oluşturamadık.

Aynı zamanda devlet ajansı olduğu için reklam almayan bir durumu var ve reklamcılara da bir baskı oluşturamamış oluyoruz. Tabi aynı sebeple reytinglerin, tıklanmaların veya dinlenmelerin düşmesi onları baskı altına almadı.

Radyo programcıları bir süre sonra radyo programlarına devam etti ve grev kırıcılığı yaptı. Bu da bizim sürecimizi biraz uzattı, içerideki işleyişi durduramadık.

Aynı şekilde buraya 18 Eylül’de 18 işçi getirildi, kaçak olarak aslında. Grev sürdüğü için işçi alamaz o süreçte, anayasaya aykırı olarak yapıldı. Aslında bizim burada gördüğümüz Rus devlet ajansının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tanımamasıdır. Çalışma Bakanlığı’nın kendi verdiği sendika yetkisinin hiç sayılmasına göz yummasını da görmüş oluyoruz. Sabah-ATV grevinden sonra basın alanındaki en uzun grevi yaşıyoruz şu an. Son üç yıl içinde AFP’de, BBC’de olan grevlerden en uzunu 14 gün sürmüştü.

 

“Küçülmenin yalan olduğu belli!”

– Patronlarla herhangi bir görüşme yapıldı mı veya bu yönde bir gelişme var mı?

– Bugüne kadar herhangi bir görüşme alamadık, bir diyalog veya işten çıkarma gerekçesi vs. üzerine bir görüşme yapılamamış oldu. Biz Temmuz ayına kadar Yenibosna’daydık, işyeri oradaydı. Şimdi Süzer Plaza’ya taşındık. Buraya taşındıktan sonraki bir ayda işten çıkarıldık. Yani küçülme gerekçesi yapılırken işyeri çok daha büyük bir yere taşıyor. Örneğin işyeri kirası çok düşüktü Yenibosna’da, burada ise 600 bin lira aylık kira ödeniyor ve işten çıkarılan 24 kişinin tamamı sendikalıydı.

24 Temmuz’da aşağı inip basın açıklamasına katılan kişilerdi. Yani aslında tamamen sendika sebebiyle işten çıkarıldık. Küçülmenin yalan olduğu zaten belli, yoksa 18 kişi yeniden işe alınmazdı. Dertleri küçülme değil.

Bugün bizi umutlandıran bir gelişme yaşandı, Çalışma Genel Müdürlüğü’nden müfettişler geldi incelemeye. Bizim itirazlarımız üzerine, burada kaçak işçi çalıştırıldığı üzerine işyeri temsilcimizle de görüştüler. Bu görüşmeler olumlu bizim için, çünkü içerdeki durum şu an hukuki olarak bizim elimizi güçlendiriyor. Burada çıkacak raporları da gerekli Rus yetkililere ileteceğiz. Rus yetkililer, bu durumdan haberdar bile olmayabilir.

Burada yaşananları buradaki Rus yetkilisi Moskava’ya iletmiyordu, yankı yapıp bize geri dönüyordu, taleplerimizi kabul ettiremiyorduk. Biz zaten biraz da bu yüzden sendikalı olduk, çünkü Ruslar Türkiye’deki ekonomik koşulların farkında değilller. İstanbul’da maliyetlerin, ev kiralarının bu kadar yükseldiğinin farkında değiller.

Umudumuz yüksek, diyalog kanallarının açılmasını bekliyoruz. Amacımız geri dönüp, sendikalı bir şekilde yeniden çalışmak. Hukuki sürecimiz de başladı. Biz mahkeme sürecini beklemeden sürecimizi burada, grev alanında bitirmek istiyoruz.

– Türkiye’de gazeteciler çok yoğun baskılar altında çalışıyor, bu konudaki düşüncelerin nelerdir?

– En yakında mesela Türkiye kamuoyuna mal olmuş, Merdan Yanardağ tutuklaması var. Yüz gün içerde kaldı, yatarı olmayan cezadan. Suç bile işlemedi. Söylediği şeyler hukuku hatırlatmak oldu, başka bir şey yapmadı, “hukuk herkese lazım” dedi. Ben de o konuda Merdan Yanardağ’a katılıyorum, kendimi suç ortağı olarak görüyorum. Bütün gazeteciler için geçerli. Diğer taraftan bugün içerde 20 gazeteci var, haksız yere içerde ve büyük çoğunluğu Kürt gazeteciler oluşturuyor.

Kürt medyasını susturmak istiyorlar çünkü. Gezi’yi hep örnek veriyoruz; 2013’te nasıl ana akımın Gezi’de olan biteni, yayınlamadığını, örtbas ettiğini gördüysek bugün de ülkenin Doğu’sunda yaşananların görülmemesi için oradaki gazetecilere, Kürt gazetecilere karşı inanılmaz bir baskı var. En basiti Abdurraman Gök’ün Kemal Korkut’la ilgili haberi çarpıcı örnektir. O kare fotoğraflanmasaydı “üzerinde bomba var” diyeceklerdi. Halbuki biz o fotoğraf karesi sayesinde Kemal Korkut’un üzerinin çıplak olduğunu yani gerçeği öğrenmiş olduk.

 

“Haysiyet mücadelesi veriyoruz!”

– Son olarak Türkiye kamuoyuna, devrimci ve sosyalist kamuoyuna bir mesajınız veya çağrınız var mı?

– Ben sosyalist bir işçiyim, bu nedenle sosyalist kamuoyuna şunu söylemek isterim; Bizim burada verdiğimiz mücadele sadece hak mücadelesi değil, sadece bir ücret mücadelesi de değil. Biz burada aynı zamanda basın özgürlüğü mücadelesi veriyoruz.

Bir haysiyet mücadelesi de veriyoruz. Çünkü biz bu işyerinde rencide edildik, örneğin bizim işten çıkarılma biçimimiz. Biz burada Ruslar tarafından ayakta bekletildik. Moskova’dan geldiler Yenibosna’yken, hepimizi ayakta beklettiler ve bize “sizi kovarız” diye parmak salladılar. Böyle bir terbiyesizlikle de karşılaştık, bu nedenle bizim için bu aynı zamanda bir haysiyet mücadelesidir.

Yine basın alanında inanılmaz bir örgütsüzlük var yıllardır. Basının içinde bulunduğu bu kötü çalışma koşullarının da temel nedeni bu örgütsüzlük halidir. Bu mücadeleyi önemli görüyorum. Birçok yerde işçi direnişleri var ekonomik sebeplerden kaynaklı.

Belki de ülkenin sosyalistlerinin dikkat etmesi gereken, uluslararası sermaye bağlantılı direnişlerde -Agrobay, Trendyol, Corning gibi- bu sermayedarlar kendi ülkesindeki işçilere haklarını verirken Türkiye gibi yarı sömürge diyebileceğimiz ülkelerde işçilerin haklarını çok rahat ezebiliyorlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu