GüncelManşet

T. Kürdistanı’nı anlama rehberi: Cizîr’e 3 gidiş!

Cizîr’e üç gidiş ve bir gitme girişimi; birbirinden farklı bu dört deneyim, heybemizde olanların üzerine yeni deneyimler katarken orayı en iyi şekilde aktarma sorumluluğu ve görevini pekiştirdi. “Ora”dan kastımız ise elbette ki sadece Cizîr’le sınırlanamayacak kadar geniş bir coğrafyayı kapsıyor: T. Kürdistanı! Diğer yandan T. Kürdistanı’nda devletin politikalarını anlamak için bu politikaların en ete kemiğe bürünür olduğu şehirlerden Cizîr’i anlatmak, görünürde olanları daha görünür kılmak, ısrarla görmekten kaçınanları bir nebze olsun rahatsız etmesi açısından bizim için ayrı bir öneme sahip.

Meselemiz bir şehre olduğundan fazlasını ya da azını atfetmek, gereksiz ajitasyon cümleleri kurmak değil; orayı tüm gerçekliği ile ortaya koymak. “An” bunu gerektiriyor; sokağa çıkma yasaklarıyla beraber uygulanan ablukalar, ablukalarla beraber yapılan katliamlar, katliamların sonrasında harabeye dönüşen şehirler, göçe zorlanan bir ulus… Tüm bunlarla birlikte Cizîr, T. Kürdistanı’nda devlet gerçekliğinin gün yüzüne vurmuş hali. Sadece dört deneyim, (“Sadece”nin altını çizmek lazım) bunu bize en açık haliyle gösterdi.

Bugünün sinyalleri Ekim 2014’ten!

Cizîr’e ilk gidiş tarihimiz Ekim 2014’tü. Şengal’de DAİŞ çetelerinin Ezidîlere yönelik soykırım girişiminin ardından Ezidilerle dayanışma adına gazetemizin 4 sayılık gelirini bölgeye göndermek üzere başlattığımız kampanyadan elde ettiğimiz geliri ulaştırmak üzere Cizîr’e uzanan yolculuğumuzda, o dönem Kobanê’ye yönelik DAİŞ çetelerinin saldırıları sonrasında göç etmek zorunda bırakılan ailelerin barındığı Cizîr’de bulunan mülteci kampını da ziyaret etmiştik. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın “Kobanê düştü, düşecek” söylemlerinin yoğunlaştığı bu süreçte, TC ile işbirliği içerisindeki DAİŞ çetelerinin bölgeye yönelik saldırıları tüm hızıyla sürüyor; 6-8 Ekim Kobanê Serhildanı’nın arifesini yaşıyorduk. Mülteci Kampı’ndaki Kobanêliler ise DAİŞ’in zulmünü anlattıkları kadar YPG-YPJ güçlerinin direnme ruhunu da anlatıyorlar; çocuklarının, eşlerinin, annelerinin de savaşın saflarında olduklarını aktarıyorlardı. Israrla “Biz kazanınca Kobanê’ye döneceğiz, burada kalmayacağız” diyenler, Ocak 2015’teki Kobanê Zaferi’nin ardından Kobanê’nin yeniden inşası sürecine katıldılar, DAİŞ çetelerinden arındırılmış topraklarına geri döndüler.

salih yiğitMülteci Kampı’na ziyaretimiz sırasında Cizîr de sessiz-sakin değildi! Bugünün sinyallerini veren TC’nin kolluk kuvvetlerinin saldırıları Cizîr halkı üzerinde yoğunlaşıyor; kaldığımız gece boyunca şehirden silah ve gaz bombası sesleri geliyordu. Geçtiğimiz aylarda Ekim 2014 MGK raporları ortaya saçılırken, Kürt halkına yönelik katliam biletinin kesildiği tam da o günlerce Cizîr’de gençler TC’nin şiddetine karşı direnişini sergilemeye devam ediyordu.

Mülteci kampında gönüllü olarak çalışan Agir hevalle süreç üzerine konuşurken “Yarın sabah bayram ama gör bak, polis durmayacak bayramı da zehir edecek” demişti. Cidden de öyleydi, gece boyunca durmayan çatışma sesleri, sabahın erken saatlerinde de sürmüş; Cizîr halkı bayrama TC’nin saldırıları ile uyanmıştı. Agir hevalin ise gidişimizin 1 ay sonrasında Silopiya’da ölümsüzleştiği haberini aldık; polis kurşunuyla öldürülmüştü. Belki bugüne dek yaşasaydı, o da 79 günlük direnişte katledilenler arasında olacaktı. Devletin faşizmi ne de olsa baki T.  Kürdistanı’nda…

Bir yere gitmeyenler, mahallelerinde direnenler…

İkinci gidişimiz ise Eylül 2015’te, Cizîr’de TC devletinin 12 günlük sokağa çıkma yasağı ile gerçekleştirdiği katliamların hemen sonrasında oldu. Aradan geçen bir yılda, 6-8 Ekim Kobanê Serhildanı, 7 Haziran Seçimi gibi kitleler nezdinde şovenizme ağır darbeler vuran süreçleri geride bırakmış; 20 Temmuz Suruç Katliamı ve 24 Temmuz Kandil’in bombalanması ile “çözüm süreci” sona ermişti. Ağustos ayı itibariyle çeşitli bölgelerde devletin saldırıları konulan birkaç günlük sokağa çıkma yasakları ile birlikte yoğunlaşmaya başlarken Kürt halkı özsavunmasını kuşanıyor, ilçelerde özyönetimler ilan ediliyordu. Ve Cizîr’de Eylül ayında, sonrasında 79 gün sürecek olan abluka ve katliamın provası niteliğinde görülecek olan saldırılar başladı. Cizîr halkı cenazelerini derin dondurucularda saklamak zorunda kaldı, beyaz bayraklarıyla ölü bedenlerini gömmek için sokaklara çıktı, devlet katlettiklerinin cenazelerinin gömülmesine bile izin vermedi.

2117212 gün boyunca, 79 gün sürecek olan direnişin, teslim olmama ruhunun provası ise Kürt halkı tarafından gerçekleştirildi. Cizîr 12 gün boyunca teslim olmadı, devletin kolluk kuvvetleri hiçbir mahalleye giremeyerek geri çekilmek zorunda kaldı. 12 günlük sokağa çıkma yasağının ardından Cizîr’de ilk uğradığımız yer taziye evi oldu. Burada anlatabileceğimiz tek şey acı ve onun yanında öfke! Aileler, bakışlarıyla, sözleriyle bu duyguları bizlere fazlasıyla hissettirdiler. Ama gururluydular da, onlar her şeye karşın teslim olmamışlar; sokaklarına, evlerine devleti almamışlardı.

Bu süreçte evinde kaldığımız aile, bize sık sık Cizre Halk Meclisi’nden bahsediyor; büyük bir heyecanla bu meclisin varlığını, uygulamalarını aktarıyorlardı. Kendi iradelerini bu mecliste hissettiklerini, yaşadıkları yere ilişkin kendi kararlarını aldıkları bu meclisleri anlatırkenki coşkuları gözümüze çarpanlar arasındaydı. Özellikle kadınların küçük yaşta evlendirilmesine, kumalığa karşı meclisin uygulamalarını anlatan kadın arkadaşın gözlerinin içi parlıyor; eşbaşkanlıkla beraber kadınların politikada özne olma adımlarının coşkusunu bizlerle paylaşıyordu.

Cizîr Halk Meclisi Eşbaşkanları Asya Yüksel ve Mehmet Tunç, 14 Aralık 2015’te başlayan ve 79 gün boyunca süren sokağa çıkma yasaklı katliamlarda katledildiler. Yüksel, “Bir yere gitmiyoruz, mahallelerimizde direniyoruz”; Tunç ise “AKP faşizmine karşı diz çökemeyeceğiz” sözleriyle Cizîr’in 79 günlük teslim olmama ruhuyla örülen direnişini özetlediler.

En meşru hakkımız, haberciliğimiz engellenirken…

Aralık 2015’te başlayan ve 79 gün boyunca süren katliam ve buna karşı direniş süresince, orada olmak ve gerçekleri aktarmak için Ocak 2016’da yine Cizîr’e doğru yollara düştük. Bir yandan 5 Ocak 2016’da Silopiya’da katledilen Pakize Nayır, Seve Demir ve Fatma Uyar’ın Şirnex’ten kaldırılacak cenazelerini uğurlamak, diğer yandan Cizîr’de bir aya yaklaşan ablukaya dair gerçekleri halka ulaştırmak için çıktığımız yolculukta devlet yolumuza bir sürü engel koymuştu bu defa. Gazeteci olduğumuzu söylememiz onlar için daha “tehlike” arz ediyor, bizi Şirnex’e almamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bizi tehlike olarak görmelerinin sebebi ise belli; özgür basın gerçekleri yazar, gerçekler ise onların katliamlarını açığa çıkarır! Tüm yolları denememizin sonucu, şans eseri Şirnex’e girebildik. Bu kadar zorlanmamızın bir diğer sebebi ise cenazelerin kitlesel olarak uğurlanmaması için Valilik tarafından “güvenlik” gerekçesiyle ilçeye giriş çıkışların yasaklanmasıydı! İşin özü devlet ölülerimizden bile korkuyor(du).

12489449 1649368108618841 3180008671782757772 oSilopiya’da katledilen 3 kadını, bütün engellemelere karşı Şirnex halkı kitlesel olarak uğurladı. Önceki gün yağan karı ısıtan güneş, Seve’nin, Pakize’nin, Fatma’nın direnişini selamladı.

Sıra Cizîr’e doğru, tüm olanakları zorlayarak yola koyulmaya gelmişti. Bir gazeteci olarak temel ilkemizin, gerçekleri halka ulaştırmak ise bunun hakkını vermek için orada olmamızın en meşru hakkımız olduğunun bilinciyle devletin tüm engellemelerine karşı Cizîr’e gitmemiz gerekiyordu. Ancak devlet, kolluk kuvvetleriyle beraber gidebileceğimiz, orayı yansıtabileceğimiz tüm yolları kapatıyordu. Bugün de sokağa çıkma yasağının olduğu tüm ilçelerde aynı durum mevcut. Gazetecilerin bölgelere giriş yapmasına izin verilmiyor, orada olan muhabirlere yönelik ise gözaltı ve tutuklama saldırıları uygulanıyor. Halkın gerçeklere ulaşmasının yolu her açıdan engellenmeye çalışılıyor. Tekrar etmekte fayda var, ablukanın olduğu bölgelerde olmak, orayı yansıtmak gazetecilerin en meşru hakkıyken devlet bunu dün de, bugün de engelliyor.

Tüm bu engellemeler neticesinde Cizîr’e olan yolculuğumuz yarıda kalmış oldu. Cizîr ise o günlerde direnişini adım adım örüyor, devletin tüm saldırılarına karşı halk mahallelerini terk etmiyordu. Bizim bölgeden dönmemizin birkaç gün sonrasında ise bodrumkatlarında mahsur kalanların haberleri yayılmaya başladı. Ocak ayının üçüncü haftası itibariyle 23 numaralı bodrum katında yaklaşık 30 kişinin mahsur kaldığı haberiyle karşılaştığımızda, açıkçası oluşan kamuoyu ile birlikte tahliye edileceklerine inancımız tamdı. Ancak günden güne bu inancımız zayıflarken ikinci ve üçüncü bodrumkatı da buna eklendi.

Devlet bodrumkatlarındakileri yaktı, Mehmet Tunç’un Madımak benzetmesi tam da yerindeydi bu anlamda. 3 bodrumkatında insanlık ölürken, direniş yükseltildi; teslim olmama bayrağı göğe yükseltildi.

Cizîr’de kuş sesleri bile duyulmuyor…

Bu defa 79 günlük katliam ve buna karşı verilen direnişin ertesinde, 2 Mart günü kısmi olarak sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından Cizîr’deydik. Üçüncü girişimimizin başarısızlığının ardından orada olma düşüncesi bizi heyecanlandırdığı kadar, karşılaşacaklarımızın yaratacağı duyguyu az çok tahmin edebiliyorduk. Nitekim öyle de oldu… Şehre girdiğimiz ilk andan itibaren bizi karşılayan yakılıp yıkılmış evlerdi. Mahallelere girdikçe durumun vahameti daha çok ortaya çıkıyordu. İkinci gidişimizde yanında kaldığımız ailenin evi havan toplarıyla dövülmüş; aile ise diğer pek çok aile gibi başka bir ile göç etmek durumunda kalmıştı. Ancak sonradan öğrendik ki aile göç ettiği yerden geri dönmüş, Cizîr’i terk etmemişti; yaşamlarını yeniden inşa etmek için Cizîr’deydiler.

1522646 1710461149197280 5759415535014414257 oBirçok yazımızda değindiğimiz cinsiyetçi ve faşist yazılamalar gözümüze çarpıyor, hemen her köşede polisler bekleşiyor, evlerin çatılarında Türk bayrakları dalgalanıyordu.  Bodrumkatlarının hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkmasıyla katledilenlerin çığlıklarını duyuyorduk adeta.

Cizîr’de 300’e yakın insan katledildi, 79 gün boyunca bölgede olan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın da dediği gibi baharın geldiği bugünlerde Cizîr sokaklarında kuş sesleri bile duyulmuyor. Cizîr son gidişimizde sessizdi, yıllardır sokaklarına almadığı katillerin tozlu yolları adımlamasından, katledilen yüzlerce insanın acısından, harap olmuş evlerinden…  Ancak teslim olmamanın vermiş olduğu bir gurura da sahip insanlar.

Cizîr uzun yıllardır tarihsel nitelikte birçok direnişe ev sahipliği yapmış bir kent. Defalarca devletin zulmüne uğramış ama yılmamış, direniş geleneğini bugüne kadar sürdürebilmiş… Bu geleneğin süreceği ise aşikar. 79 günü sadece katliamla anmamızın sebebi de budur; Cizîr bugün sadece katliamın değil, direnişin de adı. Devletin politikaları Cizîr’de toplu konut girişimleri ve okulların, sağlık ocaklarının karakollara çevrilmesi ile devam ederken bundan sonrası için bölgeye dair planlananın Kürt halkının kimliğine yönelik asimilasyon çalışmaları olacağı açık. Bugünden yarına, katliamdan asimilasyon politikalarını taşıyan devlete karşı Cizîr halkının olduğu kadar devrimci-demokrat kuvvetlerin tavrı da önem kazanıyor. Başta da belirttiğimiz gibi Cizîr sadece bir kent değil, T. Kürdistanı’nın gerçekliğini gözler önüne seren bir yapıya sahip.

***
Şimdi kulağımızda Cizîr’e her gidişimizde ya otobüste radyodan, ya kaldığımız evde bir kadının sesinden, ya da televizyondan dinlediğimiz “Ez Xelefim” ezgisi. Bu ezgiyi dinlemenin tadını çıkaracağız. Cizîr’e bir sonraki yolculuğumuzun yıkılan evlerin tuğlalarının ezilenler cephesinden örüldüğü, ölümsüzlüğe uğurlananların kavgasının ardıllarınca yükseltildiği bol güneşli günlerde… (Bir ÖG çalışanı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu