GüncelMakaleler

PUSULA | Kadrolaşma ihtiyacı üzerine…

"Sistem, bizde kendi özünü yaratmaktadır. Biçimsel dönüşüm belli bir süre sonra özsel dönüşüme uğrar. Bunu yaparken bizdeki insani özü parçalar ve yabancılaşmanın en üst aşaması, insanın kendi doğasına olan yabancılaşmasını doğurur."

Yaşamımız sınıf mücadelesi içinde şekillenir. Ezen sınıfların iktidarlarını geliştirdikleri ve kurumsallaştırdıkları bir düzende, bu sınıflara hizmet edecek bireylerin yetiştirilmesi ve genel olarak toplumun inşa edilmesi amaçlanmıştır. Maddi üretim tarzı ve ilişkileri zemininde biçim bulmuşuzdur. Hangi sınıfa hizmet edilmesi gerektiği daha ilk okul çağlarında bilinçlerimize kazınmaya başlar. Bilinir ki, erken yaşlarda bilinçlere kazınan şeyler uzun zaman unutulmaz. Hayatımız boyunca onların izlerini taşırız. Bu yetmez elbette; eğitim sisteminin sonraki aşamalarında da bu şekillendirme devam ettirilir, ta ki üretime katılıncaya dek. Üretime katılmak demek, önceki eğitim ve toplumsal yaşamımızda (en önemli faktör olarak aile yaşamımızda) aldığımız bilincin pratiğe uygulanması demektir.

İşçi (beyaz ya da mavi yakalı farketmez) olarak burjuvazinin egemenliği bilinçlerde kabul ettirildiği oranda kendi egemenlik sistemini devam ettirebilir. Bu bilinç dolayısıyla düşünce yapımızı, yaşam tarzımızı ve davranışlarımızı belirler. Özel mülkiyete dayalı bir sistemin bilince kazıdığı en önemli karakter özellikleri bireycilik, bencillik, öznelcilik, mülkiyetçilik vb. şeklinde özetlenebilir. Yoğun bir rekabet içine sokulan toplumun tüm bireylerinde bu karakter özellikleri her gün yeniden üretilir.

Ülkemiz özgülünde yaşamlarımıza biçim ve öz veren eğitim sisteminin sınıf karakteri (aileden başlamak üzere) burjuva-feodal karakterdir. Komprador kapitalizm, emperyalizmi kutsayan ve feodal değer kalıntılarını yaşatan bir tarzda eğitim sistemini şekillendirmektedir. Kutsanan aile kavramı ve dolayısıyla ataerkil sistem, Kemalizm şahsında göklere çıkarılan komprador kapitalizm ve şovenizm ile kapitalizmin tipik karakteristik özellikleri ülkemiz özgülünde tezahürünü bulur. Devletin tüm kurumları ve tekelinde tuttukları medya ve sosyal medya araçları ile günün 24 saati bu ideolojik şekillendirme yeniden ve yeniden yerine getirilir.

Egemen ideoloji kendisini sürekli günlük olarak üretir ve bilinçlerde egemen kılar. Bu durum kişisel karakteristik özelliklerimizin ve düşünce tarzımızın burjuvazinin isteklerine göre biçim almasında temel düsturdur. Artı-değer sömürüsü, emperyalist işgal, katliamlar, sömürü, talan ve yağma pratikleri kabullendirilir, faşizmin tüm baskılarına boyun eğilir. Bir sonraki adım ise emperyalizmin, faşizmin ve ataerkinin tüm saldırılarının bir parçası, bir dişlisi olma durumudur. Eğitilirken kabul ettiğimizi, üretim aşamasında bizzat uygulamasında bulunuruz. Egemen sistem bizzat bizde, kişiliğimizdeki özü ele geçirmiştir ve bizler ezen sınıfın birer neferi olarak sıramızdaki yerini almışızdır. İnsani duyarlılığımız minimal seviyeye çekilmiştir. Üretim aşamasında yaşanan yabancılaşma, tüm insani duygularımıza olan yabancılaşmaya evrilmiştir. İnsan kendi duygu, düşünce ve davranışlarına yabancılaştırılır.

Sistem, bizde kendi özünü yaratmaktadır. Biçimsel dönüşüm belli bir süre sonra özsel dönüşüme uğrar. Bunu yaparken bizdeki insani özü parçalar ve yabancılaşmanın en üst aşaması, insanın kendi doğasına olan yabancılaşmasını doğurur.

Bu noktada egemen sınıfların özümüze yönelik saldırısını boşa çıkarmak en temel uğraşımızdır. Burjuvazinin karşıtı olarak tarih sahnesine çıkan proletaryanın ideolojik olarak burjuva ideolojisinin karşısında konumlanışı, sınıf çelişkisinin antagonist bir hal olmasından kaynaklanmaktadır. Bu antagonizmanın temelinde artı-değer sömürüsü ve üretim araçları üzerinde oluşan özel mülkiyet yatar. Buradan doğru gelişen sınıf mücadelesi içinde bu çelişkinin çözüme kavuşturulması ancak zor ve şiddet kullanılarak mümkün olur. Çelişki süreğendir, uzlaşmazdır, tarafları bellidir. Bir sınıfın diğeri üzerindeki tahakkümü, sistemi belirleyen ana çelişki halini almıştır. Burjuvazinin tahakkümü ile bugün yaşadığımız sistem, proletaryanın iktidarı ile sosyalist sistem meydana gelir.

Bu nedenle burjuvazi ve proletarya arasındaki çatışmanın ürünü olarak burjuva devlet aygıtları ile proletaryanın devrimci partisi ve onun etrafında geliştirilen örgütlenmeler inşa edilir. Egemen sınıf olan burjuvazinin tüm aygıtlarının amacı, sınıf çatışmasını bastırmak, burjuvazinin çıkarlarına göre sistemi inşa etmek ve ezilenlerin bilinçlerinde sınıf, devrim, kurtuluş, eşitlik, kolektivizm, hak, toplumsal mülkiyet vb. kavramları olabildiğince silmek, bu kavramlar yerine kendi kavramlarını koymaktır.

Burjuvazinin kendi sistemi içinde yarattığı kişilikler burjuva, küçük burjuva ve proleter kişiliklerdir. Zıtların birliği ve mücadelesi temelinde oluşan bu sistem de burjuva kişilik karşısında zorunlu olarak proleter kişilik yaratılır. Ancak toplum, farklı sınıf ve tabakalardan meydana geldiği için küçük çapta üretimin (başta köylülük ve esnaflık olmak üzere) yaygın oluşu ile küçük burjuvazinin ekonomik temeli yarı sömürge-yarı feodal ülkelerde güçlü bir şekilde kalmıştır. Burjuvazinin eğitim sistemi aşamasında yer alan öğrenci kesiminde, henüz ekonomik temeli olmayan ancak eğitsel olarak burjuva sistemin yoğun bombardımanı altında küçük burjuva ideolojisi temelinde şekil alır.

Küçük burjuvazi, burjuvazi ve proletarya arasındaki çatışmada iki arada bir derede kalır. Burjuvalaşma eğilimi sistem içinde karşılık bulmaz aksine sistem içinde genel olarak ezilen kesimler içinde yer alır. Yoğun burjuvalaşma arzusuna karşılık ezilmişliğinin hezeyanını yaşar. Tepeden tırnağa tüm burjuva kişilik karakterleri ile donanmıştır. Ulaşmak istediği sınıf tarafından sürekli örselenir ve bastırılır. Arzuları ve yaşadıkları birbirine zıttır. İsyanı bu noktayadır. İster istemez proletaryanın yürüttüğü sınıf mücadelesinin yakınında bulur kendisini. Proleterleşme hedefi esas değildir, burjuvalaşma eğilimi güçlüdür ancak sistemin balyozları ile hiç istemediği bir yere, proletaryanın yamaçlarından öteye gidemez. Yaşamın gerçekliğinden, sınıf mücadelesinin gerçekliğinden kopuk oluşu karşısında ezilir. Özne olma durumu dumura uğramıştır. Bir yenilgi halini yaşar. Önünde iki yol kalmıştır. Ya yaşadığı bitmez tükenmez hezeyan ve hayal kırıklığı sarmalında debelenmeye devam edecektir ya da istemeyerek de olsa proletaryanın savaşımının bir parçası olarak ideolojik dönüşüme uğrayacaktır. Proletarya, bu kesimleri bu gerçeklik temelinde örgütlemek zorundadır. Küçük burjuvazinin ideolojik temelde dönüşmesi proleter mücadeleyi güçlendirecek dönüşmediği durumlarda ise zarar verecektir, ki tarih bunu defalarca ispatlamıştır.

Çelikten bir disiplin, donanımlı kadrolar…

Proletaryanın küçük burjuvaziyi dönüştürme ve mücadelenin öznesi yapma çabası büyük uğraşlar ve sabır sonucu gerçekleşir. Burada ideolojik anlamda bir dönüşümün yaşanması proleter hareketin ideolojik önderliğine bağlıdır. Teorik, politik ve örgütsel anlamda bir proleterleşmenin gerçekleşmesi için küçük burjuva kesimlerin ve unsurların aktif bir şekilde burjuvaziye karşı tutum almaları zorunludur. Küçük burjuvazinin aldığı tutum istikrarsız, hedefsiz ve esasen kendi çıkarları içindir. Proletarya bu kesimlerin mücadelesinde, hedefinde ve bilinçlerinde bir dönüşümü yaratmak için ideolojik önderliği ilk planda ele alır. Amaç proleter devrim, burjuva iktidarın devrilmesi ve proleter iktidarın tesis edilmesidir. Bu ancak şiddet ve zor yoluyla meydana gelir. Bu anlamda çelikten bir disiplini olan, kadrolarının donanımlı olduğu bir Proletarya Partisi en temel gereksinimdir. Parti inşa edilmeden bir devrimin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu nedenle proletarya kendi ideolojisini komünist parti aracılığı ile korur, geliştirir ve kitleselleşmesini sağlar. Dolayısıyla kitle içerisinde de küçük burjuva unsurların yoğun oluşu partiyi sürekli bu kesimlerin dönüşümü için bir mücadele içine sokar. İdeolojik dönüşüm sağlandıkça partinin kitle bağları güçlenebilir, mücadelenin seyri proletarya lehine gelişir.

Bu temel meselenin anahtarı sınıf savaşımının kendisidir. Bu savaşım verildiği ölçüde sınıfın araçları yaratılır, kitleler örgütlenir. Komünist partisi sınıf mücadelesi içinde proletaryaya önderlik eden ideolojik bir aygıttır ve bu ideolojide bir birliği gerektirir. Bu ideolojinin maddi bir güce dönüşmesini sağlar, kitleleri harekete geçirir, bilinçlenmenin önünü açar. Bilinçlenme mücadele seyri içinde gelişir, berraklaşır, derinleşir; devrimci aşamayı yakaladığı anda hareketi devrimci hale büründürür, yönünü tayin eder. Komünist partinin bu anlamda kitlelere ve proletaryaya öncülük edebilmesi önderlik sorunu ile birebir bağlantılıdır.

İlk etapta kendisini örgütlemesi, bilinçlenme ve örgütle(n)me diyalektiğini doğru tarzda uygulaması gereken önderliktir. Proletarya partisinin söz konusu tüm teorik-pratik hattını doğru çizgide uygulaması gereken önderliktir. Bu mekanizma, ideolojik-politik ve örgütsel düzlemde önderlik rollerini ne denli yerine getirebilirse o denli kitlelerde ve sınıf mücadelesine etkide bulunur. Önderliğin en temelinde ele aldığı bütünsellik ideolojik-pratik ve örgütsel temeldedir. İdeolojinin maddi güce dönüşmesi, politik ve örgütsel önderlikle bütünlüklü ele alınmak zorundadır. Bu diyalektik bağ içerisinde rengini veren elbette ideolojik önderliktir. Bunun merkeze alınmadığı durumlarda esaslı bir dönüşüm yaratılamaz.

Sınıf mücadelesi tarihi ve proletarya partisinin tarihi ideolojik-politik ve örgütsel önderliğin diyalektik bütünlük içinde ele alınmadığı durumlarda birçok sorunu ortaya çıkardığını, önderliğin rolünü yerine getiremediğini ve sınıf mücadelesinde proletaryanın devrimci davasının ilerletilemediğini, aksine gerilediğini sayısız defa tanıtlamıştır. Önderlik rolünün salt “yönetici”, “idareci” misyonlarına indirgendiği durumlar açığa çıkar.

İlk etapta ideolojik önderliğin yerine getirilmesi için nelerin üzerinde durulması gerektiğine kısaca bakalım;

– Marksizm-Leninizm-Maoizm davasına sarsılmaz sadakati gerektirir. Bilimsel sosyalizmi, kavramak, bu uğurda kurtuluşun zor ve şiddet aygıtları ile gerçekleşeceğini, savaşımın burjuvaziye karşı yürütüldüğünü derinlemesine kavranması gerekir. Devrimin kaçınılmazlığı ve devrimci mücadelenin zorluklarla dolu olduğunun kavranması gerekir. Diyalektik materyalist dünya görüşü ve yöntemini içselleştirmek ve buna göre yaşamımızın ve devrimci mücadelemizin inşa edilmesi zorunluluğunu kavramak belirleyicidir.

– Ülkemiz özgülünde devrimin ancak uzun soluklu halk savaşı stratejisi ile gerçekleşebileceği, parti çalışmasının tüm çalışmalar içinde esas olduğu ve illegal temeli esas alan bir yapılanma olduğu bilincine varılması gerekir.

– Düşünce düzlemini devrime göre dönüştürmek ve bilinçte sürekli derinleşmeyi esas almak gerekir. Bunun ancak somut koşulların somut tahlili ve kitlelerden kitlelere ilkelerini uygularken olabileceğini kavranması önemlidir. Öznelciliğe, bürokratizme, dogmatizme, sekterlik ve liberalizme vb. karşı MLM’nin hattını kuşanması ilk etapta önderliği misyon edinmiş kadrolardan ve mekanizmalardan beklenir.

Yukarıda bahsi geçen özellikler sıradan cümleler değildir. Tüm bir yaşamımızın ve faaliyetlerimizin biçim almasını, devrimci öze kavuşmasını sağlayan etmenlerdir. Bu temelde oluşacak bir şekillenme, içinde sürekli bir mücadeleyi barındırır.

Dolayısıyla bir kadronun, kitleler nezdinde önderlik rolü oynaması gereken proletarya partisi kadrolarının ideolojik zeminde deyim yerindeyse ayakları yere sağlam basması beklenir. Kitlelerce kabul görmüş, yönlendiren, harekete geçiren, kolektifin siyasetine vakıf ve onun kitle içinde örgütlenmesini sağlayan bir kadrodur sınıf mücadelesinin ihtiyacı.

Yukarıda bahsi geçen ve MLM’ye zarar veren ideolojik şekillenmelerin kaynağında burjuvazi vardır. Biçimde değil özde kabullenişini sağlanması için ideolojik dönüşümün gerçekleşmesi şarttır. Öznelciliğin, oportünizmin, liberalizmin, sekterizmin ideolojik kökenlerine inmek ve bunlara karşı sistematik bir mücadele geliştirmek aslolandır. Aksi halde kadrolaşma ve önderleşme şekilsel kalacak, “idari yönetici” ya da salt “parti faaliyetçisi” konumundan öteye gidilemez.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu