DünyaGüncel

YORUM | Avrupa’yı Bekleyen “Karakış” Senaryosu

"Irkçılık zehri ile hedef şaşırtmayı denemekte, çıkardığı bölgesel savaşlar ile krizi aşmayı ve ömrünü uzatmayı hedeflemektedir. Ama her türlü baskı ve zulme rağmen dünyanın hemen hemen her yerinde halklar sokağa çıkmakta ve işçiler grevler örgütlemektedir"

Emperyalist Rusya’nın Ukrayna işgali ile daha  da derinleşen dünyadaki ekonomik ve siyasi krizin faturası, emekçi halklara ödetiliyor.

Bir yandan savaş sanayisine ve silahlanmaya yüz milyarlarca Euro ayıran (sadece Almanya 100 milyar Euro bütçe ayırdı) Avrupa ülkeleri diğer yandan “Rusya gazı kesti, zor günler bizi bekliyor” naraları atmakta.

Bu söylemlerle yapılan zamlara karşı halkların öfkesini azaltmayı ve hedef “şaşırtmayı” amaçlayan Avrupa devletleri, gelişen halk hareketleri ve işçi grevlerini gözönüne alındığında, asıl karakışın kendileri için geldiğinin farkında.

“Savaş öncesi zamlar”

Rusya’nın Ukrayna işgali Avrupa devletleri açısından adeta bir fırsat olarak ele alındı. Savaş öncesi yapılan zamlar ve çıkarılan “güvenlik ” yasaları, Avrupa halklarını sokağa dökmüştü. Özellikle Fransa’da Sarı Yeleklilerin eylemleri akaryakıt zamlarına ve kötü ekonomik koşullara tepki olarak 17 Kasım 2018’de başlamış ve bu gösteriler zamanla Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetimine karşı isyana ve öfkeye dönüşmüştür.

Paris’te yaklaşık 300 bin kişin katılımıyla başlayan Sarı Yelekliler eyleminde, Paris başta olmak üzere birçok kentte polis ile eylemciler arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Bu dalga dünyanın birçok ülkesinde özellikle kadınların ve işçilerin önderliğinde büyümüştür. Yine bu dönemde özellikle Almanya’da polisin yetkilerinin “iç güvenlik” bahanesi ile genişletilmesi kopacak olan fırtına için alınan önlemlerin biriydi.

Tam da bu süreçte ortaya çıkan Covid-19 virüsü, emperyalist devletler için adeta cankurtaran rolünü oynamıştır. Tamamen kapanma “halk sağlığını korumak” adına alınan önlemlerden biri iken işçiler fabrikalarda çalışmaya devam etmiş fakat eylem ve etkinlikler yasaklanmıştır.

Yani geçmişte yapılan zamlar bugün de devam etmekte, Rusya’nın Ukrayna işgali ise bu zamlara kılıf olmaktadır. Faturayı da emekçiler ödemektedir.

 Bir taşla iki kuş

Emperyalist/kapitalist sistem doğası gereği sürekli kriz ve savaşlar üretir. Tam da bu kriz ve savaş dönemlerinde büyük halk ayaklanmalarına sahne olur insanlık. I. Emperyalist Paylaşım Savaşının Sovyet Devrimi’ni ya da II. Emperyalist Paylaşım Savaşının Çin devrimini tetiklemesi tesadüf değildir. Çünkü var olan bu yağma düzeni aynı zamanda “kendi mezar kazıcısını da” doğurur.

Bu gerçekliği bizzat deneyimleyen emperyalist/kapitalist sistem yarattığı krizleri fırsata çevirmenin yollarını arar ki tam da burada devreye en önemli silahlardan biri olan ve burjuva demokrasisi ile yönetilen ülkelerin “sağ” cebinde sürekli bulunan faşizm devreye girer. Özellikle Avrupa’da son yıllarda yaşanan ırkçı/faşist saldırılar ve AFD gibi faşist partilerin hızla kitle tabanında karşılık bulması bu anlamıyla oldukça önemlidir.

Rusya’nın Ukrayna işgali ile Avrupa’da yaşayan Rus göçmenlere yönelik ırkçı politikalar/saldırılar artmıştır. Öncesinde Ortadoğu halklarından Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan insanlara yapılan ırkçılık zaten vardı. Sistem emekçilerin bilinçlerine faşizm zehrini aşılamakta ve “böl-parçala-yönet” taktiği ile krizi aşmayı hedeflemektedir. Böylelikle hem halkların öfkesini farklı yöne çekmekte hem de milliyetçi bir rüzgar sayesinde iktidarının ömrünü uzanmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde İtalya açıklarında bir gemide, bir baba susuzluktan ölen çocuğunu dünyanın gözü önünde denize bıraktı.

Geçtiğimiz günlerde Tuna nehri üzerinde bir adada mahsur kalan onlarca göçmenin, günlerce aç susuz kaldıktan sonra çocukların ölmeye başlamasından sonra kurtarılmasını tanık olduk.

Geçtiğimiz günlerde İran-TC sınırında devlet destekli çeteler tarafından göçmenlere işkence yapıldığına, kulaklarının kesildiğinde ve canlı canlı büyük taşların altına konulduğuna tanık olduk.

Geçtiğimiz günlerde İspanya sınırında yüzlerce göçmen polisler tarafından katledildi ve hayatta kalanlar ise korkunç işkencelere maruz kaldı.

Geçtiğimiz günlerde Latin Amerika ülkesi Şili’de kadınların başlattığı eylemler sırasında cansız bedeni demir parmaklıklara asılı bulunan pandomim sanatçısı Daniela Carasco’nun ölümüne tanık olduk.

Bu örnekler daha da uzar tartışmasız.  Yani yaz ya da kış fark etmiyor.  Her dönem dünya halkları için  kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar ve işçiler için ağır geçiyor. Yağma düzeni yarattığı krizlerin ve bu krizlerden çıkmak için başvurduğu savaşların faturasını emekçi halklara ödetiliyor.

 Geliyor gelmekte olan

Afrika ve Asya ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde halk ayaklanmaları her geçen gün artıyor. Ayaklanmaların temeli ise ekonomik koşullar. Bu da sistemin büyük bir çıkmaza bir kez daha girdiğini göstermektedir. Tabi ki emperyalist/kapitalist sistem kendi “bildiği “önlemleri almaktadır. Emekçi halkları katletmek de ya da zindanlara atmaktadır. Polis yasaları genişletilmekte ve savaş naraları atmaktadır.

Irkçılık zehri ile hedef şaşırtmayı denemekte, çıkardığı bölgesel savaşlar ile krizi aşmayı ve ömrünü uzatmayı hedeflemektedir. Ama her türlü baskı ve zulme rağmen dünyanın hemen hemen her yerinde halklar sokağa çıkmakta ve işçiler grevler örgütlemektedir.

Bizlere düşen görev ise bu öfkeye sınıf bilinci ile yön vermektir. Dalga gelmektedir. Ya bu dalgaya önderlik edip yön vereceğiz ya da gerisinde kalacağız. Gelen dalga ile birlikte bu dalganın içinde hareket ettiğimiz sürece zafer er ya da geç bizlerin yani emekçilerin olacaktır. Evet bu kış ağır geçecek. Çünkü geliyor gelmekte olan…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu