GüncelYorum

YORUM | Azerbaycan’da Hanedan İ.Aliyev, Türkiye’de R.T.Erdoğan ve N. Paşinyan’ın Tehlikeli Dansı!

"Susurluk kazasında ölen faşist katil Abdullah Çatlı tarafından servetine el konulan ve öldürülen Ömer Lütfü Topal’ın Bakü’de otel ve kumarhane işletmeciliği yaptığı ve kumar düşkünü olarak bilinen İ.Aliyev’in Ö.L.Topal’a 500.000 dolar borcu olduğu ve böylelikle borcunun “silindiği” Azerbaycan’da herkes tarafından bilinmektedir. Türk milliyetçiliğinin “kumar kardeşliği”nin böyle tarihsel geçmişleri de bulunmaktadır."

6 Şubat Büyük Deprem Felaketi’nin henüz yaraları sarılmamış, halk kendi kaderine terk edilirken, toplumsal olarak yaşanan sosyal çöküntünün ağır sonuçları ortada iken Erdoğan iktidarı daha fazla yıpranmamak için seçimleri 14 Mayıs’ta “yenileme” kararı aldı. TC rejimi, depremzedelere yardım etmek yerine çadır ticareti yaparken, depremlerden etkilenen halk için yurt içi ve yurt dışında toplanan milyonlarca doları depremzedeler için değil seçim masraflarını karşılamak üzere bir kullandı. Çünkü uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle hazinede para kalmamıştı. İktidar, seçimleri kazanmak için krizi mümkün olduğunca ötelemek hedefiyle bütün olanakları kullandı. Seçimlere milyonlarca dolar yatırıldı. Bu arada TC devleti ile bağlantılı mafya örgütlerinin “çökülen” ganimetleri paylaşırken ortaya çıkan kavgalarına dair her geçen gün yayınlanan yeni bir videoya tanıklık ettik.

Almanya medyasında TC devleti için “Mafya Örgütlenmesi” ifadeleri kullanılmaktadır. Tıpkı bir zamanlar Tansu Çiller’in hükümet olduğu dönemde TC devletinin bayrağına iliştirilmiş uyuşturucu şırıngasına benzer yayınlar söz konusudur. TC devleti batı emperyalistlerinin kimi yayınlarında gözünde bir mafya örgütlenmesi olarak resmedilmektedir. Elbette batı emperyalistleri için bu mafya örgütlenmesi kendi çıkarları için kullanışlı olduğu için kabul edilebilirdir. Örneğin milyonlarca mültecinin başında bir gardiyan işlevi görmektedir. Bu nedenle batılı emperyalistler mafya örgütlenmesinin işlediği suçlara dair en fazla “kaygılıyız” açıklamaları yapmaktadırlar.

TC devletinin bir mafya örgütlenmesine dönüşmesine benzer şekilde, “bir millet iki devlet” olarak propaganda edilen Azerbaycan devleti ve İ.Aliyev iktidarı da bir mafya örgütlenmesini andırmaktadır. TC’nin başkanlık rejimiyle Azerbaycan’da da “babadan oğul”a geçen İ.Aliyev hanedanlığı arasında hiçbir fark yoktur. Madalyonun iki yüzüdür. Bugün Erdoğan’ın olağanüstü serveti tartışılırken, İ.Aliyev hanedanının Azerbaycanda’ki serveti Dubai-Londra-NewYork vb. bulunan paha biçilmez taşınmazları ile tanınıyor.

Susurluk kazasında ölen faşist katil Abdullah Çatlı tarafından servetine el konulan ve öldürülen Ömer Lütfü Topal’ın Bakü’de otel ve kumarhane işletmeciliği yaptığı ve kumar düşkünü olarak bilinen İ.Aliyev’in Ö.L.Topal’a 500.000 dolar borcu olduğu ve böylelikle borcunun “silindiği” Azerbaycan’da herkes tarafından bilinmektedir. Türk milliyetçiliğinin “kumar kardeşliği”nin böyle tarihsel geçmişleri de bulunmaktadır.

Şimdi Türkiye’de ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ilk turda yüzde 5 oy alan Sina Oğan’a İ. Aliyev’in “araya girerek”, Erdoğan’a destek açıklaması yaptırdığı konuşulmaktadır. Açıklamalar ve yaşananlar bu iddiada bir gerçeklik payı olduğunu güçlendirmektedir. Mafya devletleri birbirlerinin iç işlerine müdahale edecek kadar iç içe geçmiş durumdadır. Bir suç ortaklığı söz konusudur ve bu ortaklık her koşulda sürdürülmektedir.

İ. Aliyev hakkında Alman Bild Gazetesi “bu dolandırıcı şimdi bize petrol ve gaz sağlıyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula Van der Leyen de bu sahtekar ve düzenbaz adamı ‘güvenilir bir ortak’ olarak gördüğünü” yazıyor.

TC’de Erdoğan, Azerbaycan’da Aliyev diktatörlüğü hüküm sürüyor ve batılı emperyalistler bu iki “devlet adamı” ile iş tutmayı kendi çıkarları açısından faydalı görüyorlar. Bu iki diktatör ile sınırları bulunan ülkelerin her daim tehdit altında oldukları açıktır. Dolayısıyla bu suç hanedanlarıyla “iyi komşuluk ilişkileri sürdürmek kolay değildir.

TC-Azerbaycan Ortak Politikası: Çökme ve Paşinyan’ın Teslimiyeti!

Adeta bir mafya örgütü gibi yönetilen TC ve Azerbaycan’ın saldırganlıkta ortaklaştıkları bir diğer konu ise özelde Artsakh (Dağlık Karabağ) ve Ermenistan’dır. Erdoğan “…siz Azerbaycan’la eğer ilişkileri olumlu istikamette yürütürseniz Türkiye olarak bizim de Ermenistan ile ilişkilerimiz olumlu istikamette yürüyecektir…” demektedir. Erdoğan’ın bu açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Deyim yerindeyse Ermenistan’a aba altından sopa göstermekte ve tehdit etmektedir.

Nitekim İ.Aliyev; “…Ermenistan istese de istemese de Zengezur Koridoru’nu hayata geçireceğiz. Eğer Ermenistan isterse bu konuyu daha da kolay çözeceğiz. İstemezse zorla çözeceğiz…” açıklamasında bulunmaktadır. Yine İ.Aliyev, “bin yıllık” Ermeni yerleşimi Artsakh için “Dağlık Karabağ Azerbaycan’dır” (“Türkiye Türkleridir” sloganıyla ne kadar benzer!) demekte ve “Ermeniler Azeri vatandaşıdır”, Ermenistan’ı ise “Batı Azerbaycan’dır” olarak tanılamaktadır.

Her iki devlette birer mafya örgütlenmesi gibi davranarak, normalleşme görüşmeleri” adı altında Artsakh’ı ortadan kaldırmak ve Zangezur Koridoru’na “çökmek” istemektedir. Bu amaçla “müzakere” adı altında çözümsüzlük dayatılmaktadır. Çözüm için savaş ve işgale hazırlanmaktadırlar.

Bu arada uzun süreden bu yana ABD-AB ve Moskova’da yürütülen Artsakh’ın geleceğinin konuşulduğu diplomasi trafiğinde Nicol Paşinyan rengini belli etmiş durumdadır. N.Paşinyan, İ.Aliyev’le Moskova’da görüşmesinden önce yaptığı açıklamada baklayı ağzından çıkarmış ve Rusya’nın TASS haber ajansında yayınlanan açıklamasında, “Artsakh’ı Azerbaycan toprağı olarak tanımaya hazır olduklarını” açıklamıştır. Böylelikle Ermenistan’da muhalefetin uzun bir süredir dillendirdiği N.Paşinyan’ın “Artsakh’ta Ermenilerin  Azerbaycan içerisinde azınlık konumunu kabul ettiği” eleştirileri doğrulanmış oldu.

N.Paşinyan’ın bu açıklamasıyla Artsakh’ın Özgürce Ayrılma Hakkı mücadele edenler, bu uğurda hayatlarını kaybederek Kırlangıçlar Yuvasında, Yerablur’da yatanların, burjuva politikacılarının pazarlık masasında sadece birer “kayıp” olarak görüldüğü anlaşılmış oldu.

1915’te Batı Ermenistan soykırımı, Naheçevan’ın Azerbaycan’a bağlanıp bir Türk Yurdu’na çevrilmesi, SSCB’de Artsakh’ın Azerbaycan toprak bütünlüğü içerisinde kabul edilmesi gibi yanlışların ağır sonuçlarını bugün Ermeni halkı ağır bedeller ödeyerek yaşamaktadır. Bu sefer tehlike dışarıdan değil içeriden, Ermeni halkının başına musallat olmuş, ABD-AB ve Moskova’nın oyuncağı olmuş, hiç bir itibarı olmayan N. Paşinyan’dan gelmiştir.

N. Paşinyan basın toplantısında; “Ermenistan, Azerbaycan’ın 86 600 km2 toprak bütünlüğünü tanımaya hazırdır. Azerbaycan da Ermenistan’ın 29 800 km2’lik toprak bütünlüğünü tanımaya hazırdır…” “Bakü’nün Ermeni nüfusunun güvenliğini sağlaması şartıyla Dağlık Karabağ bölgesini Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanımaya hazırız” vb. ifadelerini kullanarak, TC ve Azerbaycan’ın “çökme” siyasetine boyun eğmiş, deyim yerindeyse Artsakh’ı altın tepside sunmuştur.

N. Paşinyan, Artsakh Ermenilerinin çıkarlarını savunma adı altında da tehlikeyi görmüş olacak ki “Ermenilerin hak ve güvenliklerini…etnik temizlik ve soykırım politikalarına karşılık Bakü ile Stepanakert’in bir format üzerinde anlaşması gerekir…” diye de akıl vermektedir.  Bunca olaylardan sonra Artsakh halkının, Azerbaycan’da bütün kuşatma-inkar ve red politikalarına rağmen varlığını devam ettirebileceği ise elbette tartışmalıdır.

N.Paşinyan’ın bu açıklaması Ermenistan halkı ve Diaspora Ermenileri arasında tepkiyle karşılanırken, Azerbaycan tarafında ise sevinçle karşılanmıştır. 24 Nisan Soykırımı’nı anmak ve devrimci adaleti sağlayan devrimcilerin hatırasını yaşatmak için yapılan İntikam Anıtı’nın (Nemesis Anıt Çeşmesi) açılışına karşı olan N.Paşinyan skandal açıklamaları bununla kalmamıştır. Daha önceden de N.Paşinyan’ın “Hayastan’ın en yüksek dağı Ararat değil, Aragats”, “Ermeni soykırımının tanınmasını ve kabul edilmesini istemiyoruz. Türkiye’den herhangi bir şey talep etmiyoruz”, “benim Türkiye’den bir talebim yok”, “benim tarafımdan rahat olunuz”… gibi açıklamalarına tanık olmuştuk.

Sanki karşımızda Batı Ermenistan soykırımını red ve inkar edenler karşısında soykırımın tanınması için verilen adalet mücadelesini unutmuş, Ermeni halkı için özgürlüğün ve yeniden doğuşun sembolü olarak görülen, özlem ve umut ile sembolleşerek kutsal kabul edilen Ararat’ı bilmeyen, inkarcı ve küçümseyici açıklamalarıyla bir “Türk diplomatı” konuşmaktadır!

Skandal açıklamalarıyla ABD-AB Batı emperyalizmi yanlısı politikaları ile gerçek yüzünü göstermiş olan ve bu gidişle yeni bir felaketin kapısını aralayan N.Paşinyan’ın Ermeni halkını temsil edemez duruma geldiği; Artsakh Cumhurbaşkanı Arayik Harutyunyan’ın “Artsakh Cumhuriyeti’nin egemenliğini halkımızın kendi kaderini tayin hakkını ve bunun gerçekleşmesi gereğini yok sayan her türlü açıklamalar, bizim için kabul edilemez ve değersizdir” açıklamasından da anlaşılmaktadır.

Paşinyan’ın İkili Siyaseti ve “Ayı”yla Dansı!

1990-94 yılları arasında yaşanan I. Dağlık Karabağ Savaşı’nda, Özgürce Ayrılma Hakkını kullanan, Artsakh Cumhuriyeti’nin savunması ve kuruluşunda binlerce fedai, Türkiye-Azerbaycan ve Türki Cumhuriyetleri’ne geçiş koridoru olarak planlanan ve bu amaçla Artsakh’ın yok edilmesini amaçlayan Turan hedefli “Türk Yolu” projesine karşı kendi hayatlarını feda ederek engel oldular.

Yine bugün alevlenen Zangezur Koridoru’nun ele geçirilmesi savaşı ABD-AB yani Batı emperyalist devletlerin, aynı zamanda Kafkaslar’ın ele geçirilmesi projesidir. İran ile iyi komşuluk içerisinde olan Ermenistan’ın bu bağlarının koparılması, zayıf konuma düşürülmesi amaçlanmaktadır. İran’ın bu yüzden Azerbaycan’dan Naheçevan’a geçişlerden kazandığı milyonlarca dolara engel olmaktır. Hazar petrollerinin Zangezur üzerinden dağıtılmasını sağlamaktır.

Bu yüzden 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri öncesinde Türk Gazetesi Yeni Şafak “Zengezur koridorunun kaderi de belirlenecek” manşet atmaktadır. Şimdiden Azerbaycan tarafından 300 milyon Türk dünyasına ulaşmak, Türkiye-Azerbaycan-Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine ulaşmak için “…Zengezur’dan bir kapı açılacak… Belki de bir 100 yıl daha Zengezur hayal olarak kalacak”, “Azerbaycan bu koridor için gerekirse yeniden savaşacaklar” diyen düşman iki komşuya karşılık, N.Paşinyan elinin en zayıf olduğu bir dönemde “normalleşme” ilişkilerinden “umutlu” olduğunu açıklaması maalesef gerçeklerle taban tabana zıt bir durumda olduğunu göstermektedir.

2020 yılında 44 gün süren II. Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ın yenilgisi ile sonuçlanan savaştan sonra Eylül 2022 yılında savaş ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan siyaset bilimci Stepan Danielyan’nın dedikleri bugün adım adım gerçekleşmek üzeredir. S.Danielyan “İran’ın Ermenistan’a sunduğu teklifler savaşın kaderini değiştirebilirdi. Hangi tekliflerin reddedildiğini Ermenistan halkının öğrenmesi durumunda şok yaşanacağını iddia” etmektedir. Danielyan’a göre “ABD eski güvenlik danışmanı John Balton 2018 yılında Ermenistan’a yaptığı ziyarette kendisine yani Paşinyan’a İran sınırını kapatma görevi verildiği” iddia edilmektedir.

S.Danielyan; J.Balton için, “Ermenileri ön yargılardan vazgeçmeye çağırdı. (Ki bugün soykırım karşısında “adalet mücadelesinin red ve inkar edilmesi bununla ilgilidir.) ABD’nin Ermenistan ve Ermenilerin Türkiye’ye karşı tutumunu değiştirmesi ile ilgili ilgilendiğini söyledi. Onun için önemli olan da buydu” değerlendirmesinde bulunmakta ve “mevcut iktidar rejimine Ermenistan’da iktidara gelişini desteklemek için ödemek zorunda olduğu bedelin sonucunu gösterdi. 2018 yılındaki İktidar değişikliğinin koşulları buydu” ifadeleri kullanmaktadır.

Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkide masaya yatırılmıştır. 44 günlük II. Karabağ Savaşı’nda en çok tartışılan konuların başında gelen Ermenistan’ın AB-ABD dolayısıyla NATO ile ilişkileri olmuştu. Bu yüzden Rusya inandırıcı olmayan sebepler ileri sürerek, “savaş Ermenistan sınırları dışındadır” diyerek Ermenistan’ın yardım talebini reddetmiş ve savaşa müdahil olmamıştı. Rusya böylelikle Ermenistan’ın Batı emperyalizmiyle ve NATO’ya “göz kırpması”nı Azerbaycan aracılığıyla cezalandırmak istemiştir. Ki Rusya emperyalizmi bu politikasında başarılı olmuştur.

Rusya şimdilerde Ukrayna’yı işgal savaşıyla gösterdiği Batı emperyalizminin ve NATO’nun genişleme ve kendini kuşatma politikasına önce Kafkaslarda cevap vermişti. Hatırlanırsa 1990 yılında Gürcistan ile başlayan NATO’nun genişleme ve yayılmasıyla Rusya’nın kuşatılması projesi Osetya ile Abhazya’nın Gürcistan’dan koparılarak Rusya kontrolüne geçmesiyle sonuçlanmış, binlerce ölü-yıkım olurken NATO’nun Kafkaslar’a yerleşmesinin önüne set çekilmiştir. Rusya’nın bir çember gibi kuşatılarak ele geçirilmesi NATO-AB-ABD’nin stratejik hedefleri arasındadır. Bugün bir yıldan fazla süredir devam eden Ukrayna savaşının da gerekçesi bu değil miydi? Aynı şekilde Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya dahil edilmesi aynı politikaların devamıdır. Amaç Rusya’yı yutmaktır.

Nicol Paşinyan yönetimi bütün bu tehlikeli gelişmeler sonucunda Gürcistan ile Ukrayna pratiği ortada son derece tehlikeli ve riskli bir siyaset izlemektedir. Bir AB-ABD-NATO’ya bir Rusya emperyalizmine göz kırpılmaktadır.

Önce ABD CIA Direktörü Willam Burns (7/2022 ), ABD Temsilciler Meclisi Başkanı N.Perosi (9/2022), yine İngiliz İstihbarat Daire Başkanı Rıchard Moore N.Paşinyan’ı ziyaret etti. Ertesi gün Moskova’da yapılacak Azerbaycan-Rusya-Ermenistan “Barış Planı” toplantısına, Ermenistan randevusunu iptal ederek katılmadı. Ermenistan’da yapılacak KGAÖ’nün 2023 yılı tatbikatı iptal edildi. AB yetkilileri ile sonuç çıkmayan ardı ardına toplantılar yapıldı. Lahey Mahkemesi’nin Azerbaycan’ı mahkum eden, Kontrol Noktasının ve kuşatmanın kaldırılması kararının tanımamasına rağmen N.Paşinyan yönetimi ikili oynamaya çalışmaktadır. Tüm bu gelişmeler Rusya’da kuşku ile takip edilirken, Paşinyan hakkında soru işaretlerini artırmaktadır.

Rusya’nın ekonomik ve siyasi baskı altında çökertilmesi için getirilen uluslararası yaptırımları Türkiye ile Azerbaycan üzerinden boşa çıkarmak için tavizler vermek zorunda kalırken, Ermenistan ile Artsakh’ın güvenliğini tehlike altında bırakmaktadır. Bu yüzden N.Paşinyan ABD-Fransa-Almanya ile son zamanlarda Moskova’yı endişelendirecek ilişkiler içerisine girmiştir. N.Paşinyan Berlin ziyaretinde “AB misyonunun Ermenistan’a yerleştirilmesi için katkılarından dolayı teşekkür etmek”te ve “devamında “batının yaptırımlarının etrafında dolanmakta, Rusya’ya yardımcı olmayacağını tersine yaptırımları uygulayacağını” açıklamaktadır.

Daha da ileri giderek Lahey UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi)’nin V.Putin hakkında, Ukrayna’da işlediği savaş suçlarından dolayı tutuklanması kararını ve Roma Statüsünü kabul edeceğini açıklaması ise Paşinyan’ı gülünç durumlara düşürmüştür. Bu karar Putin’in Ermenistan’a gelmesi halinde tutuklanması anlamına gelmektedir. Ermenistan Anayasa Mahkemesinin onayladığı bu karar daha sonra Rusya’nın “tehdit”leri sonucu onaylanmadı. Fakat Roma Statüsü’nün kabul edilip edilmeyeceğine Ermenistan Parlamentosu’nda oylanarak karar verilecek.

Leonid Azdgalyan: Artsak Hayastan’dır, Son!

N.Paşinyan hükümeti, emperyalistler arası çelişkinin keskinleşmesine paralel ikili bir siyaset izlemektedir. Şu anda Rusya’nın Ukrayna’da “meşgul olması”nı kendi temsil ettiği sınıfların çıkarı adına kullanmak istemektedir. Bunu da Ermenistan halkı için yaptığını savunmaktadır. Ancak “ayıyla dansa kalkan sonucuna da katlanmalıdır.” Bu siyasetin Ermenistan ve Artsakh halkına felaket getireceği öngörülmelidir.

N.Paşinyan Hükümeti’nin Ermeni halkının bütün değerlerini ve mücadelesini ayaklar altına alarak, yürüttüğü teslimiyet politikası Ermenistan ile Artsakh halkının siyasi iradesi değildir. Bugün yaşananların acı olan yanı tehlikenin dışarıdan değil içeriden gelmiş olmasıdır.

Ermenistan ile Artsakh halkı bugün Leonid Azdgalyan, Monte Melkonyan, Vladimir Balayan,Valodya Avedisyan, Seyran Krikoryan, Hayrabed Hayrabedyan, Manuk Sahakyan, Hovsep Hovsepyan…gibi devrimci önder kadrolardan mahrum ve bu felaketten ve teslimiyetten çıkış yolu aramaktadır.

Dün olduğu gibi bugün de en zor dönemlerde yeni yeni önderleri tarih sahnesinde yerlerini alacaklardır. Kimsenin kuşkusu olmasın!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu