Güncel

YORUM | Devlet Saldırıyor, Öfke Mayalanıyor!

"Kitlelerin yıkıcı gücünü egemenlere gösteren, korkularını daim eden öfkenin örgütlenmesi halkın gücünü devletin korkusu yapacak noktada bulunuyor"

Sokağa çıkma uygulamalarının ve belli başlı kısıtlamaların yeniden devreye sokulmasıyla yürütülen pandemi krizi artarak devam ediyor.

Hafta sonları uygulanan sokağa çıkma yasaklarıyla Covid-19’la mücadele edildiği iddia ediliyor, fabrikalarda fiziksel mesafe kurallarına uyulmadan mesaiye devam ediliyor. Bunun yanı sıra on binlerce emekçi ücretsiz izne çıkarılıyor. Kafe ve restoranlar gel-al ya da sipariş üzerinden açık tutuluyor veya hiçbir gelir güvencesi bulunmadan kapatılıyor.

Tüm bunların ortasında esnafın, işten çıkarılan işçinin nasıl yaşayabileceğine dair devletin bir çözümü bulunmuyor. Tek çare olarak ifade ettiği yardımlar AKP-MHP üyelerine ve şirketlere hibe ediliyor. Bu koşullar içinde yumurta satarak yaşamaya çalışan bir kadının yumurtalarına zabıtalar tarafından el konuluyor, yere atıp kırılıyor. Kıraathanesi pandemi önlemleri gerekçesiyle kapatılan bir esnaf seyyar satıcılık yapmak istiyor. Arabasına zabıtalar tarafından el konuluyor. Zabıtaların babasına küfretmesine ve arabaya el koymasına karşı çıkan 9 yaşındaki çocuğun “Bırakın!” çığlığına karşılık zabıtalar tarafından boğazı sıkılarak “Devleti de zabıtayı da tanıyacaksın!” deniyor.

9 yaşındaki bir çocuğun yaşadığı bu fiziksel ve psikolojik şiddet zabıtanın ifade ettiği gibi devleti tanıtıyor. Devlet pandemi gerekçesiyle yıllarca vergi aldığı yüz binlerce esnafın iş yerini kapatırken hiçbir gelir güvencesinde bulunmuyor. Açıkladığı destek paketleriyle (ekonomi paketleri) halktan topladığı vergileri şirketlerin kasasına akıtıyor. Halka iban numarası veriyor. Topladığı dayanışma bütçesini nereye aktardığını açıklamıyor. Esnaf kendi alternatifini yaratmaya çalışınca hakaretle, para cezasıyla, el koymayla karşılaşıyor. Bu tablo devleti 9 yaşındaki bir çocuğa tanıtıyor.

Esenyurt’ta sattığı yumurtalar zabıtalar tarafından kırılan-el koyulan kadın da devleti tanıyor. AKP’ye bağlı yayın organları ‘İBB’ye bağlı zabıtalar’ diye haber yaparak başka bir kliği teşhir etmeye çalışırken iki pratiğinde TC devletini temsil ettiğini ifade etmek gerekiyor. Şiddeti halkı ‘terbiye’ etmek, istediği çizgiye çekmek için araç olarak gören devletin halka şiddet uygulaması onun faşist karakterini ortaya koyuyor.

İzmir’de bir gencin polisler tarafından ters kelepçelenip dövülerek katledilmesi, Hakkari’de 16 yaşındaki Özcan Erbaş’ın askerler tarafından katledilmesi, Alaattin Çakıcı, Sedat Peker gibi çete üyelerinin, cihatçı selefi çetelerin tehditleri saldırganlıkları devletin beslediği şiddetin yansımasını oluşturuyor. Zabıta, polis, sivil faşist çeteler tarafından gerçekleşen saldırılar AKP-MHP ittifakının saldırgan politikalarından ve CHP-İYİ Parti-SP sessizliğinden besleniyor.

Kürdistan’da 16 yaşındaki gence kurşun sıkan devlet, Esenler’de 9 yaşındaki çocuğun boğazını sıkıyor. Halka şiddetin önünü yasamasıyla, yargısıyla, yürütmesiyle devlet açıyor. Kemal Kurkut’u katleden polisi beraat ettiren devlet tetikçisini kolluyor. Mecliste, devlet tarafından katledilen Kemal Kurkut’un, Osman Şiban’ın fotoğraflarını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya gösteren HDP Milletvekillerine “ooh olsun” cevabı veren Soylu devletin pervasızlığını ortaya koyuyor.

Halka açlık, yoksulluk, asimilasyon, yozlaşmadan başka bir şey vadetmeyen devletin iktidarını sağlamlaştırmak, kitlelerin hak arama-alma mücadelelerinin önünü kesmek için kullandığı şiddetle halkı dizginlemek istiyor. 9 yaşındaki bir çocuğun haksızlığa karşı direnişine “devleti tanıyacaksın” söyleminin altında korkacaksın, direnmeyeceksin, haksızlığa boyun eğmeyi öğreneceksin demek istiyor.

Ancak bugün 9 yaşındaki çocuk en yaşamsal kaygılarıyla direniyor. Pandemiye rağmen sokakta ekmeğini aradığı seyyar tezgahını korumak için direnmesi gerekiyor. Devlet her koşulda halka saldırıların önünü açarken, gerçekliğini tüm toplum önünde apaçık ortaya koyarken bu gerçekliğe uygun bir direniş ortaya koymak; 9 yaşındaki Yusuf’un direnişine, tepkisine ortak olmak oluyor.

Devlet ülkenin dört bir yanında şiddeti tırmandırarak kolluk kuvvetleriyle sivil faşist çetelerle kendini tanıtmaya devam ederken, devrimcilerin bu saldırılara karşı açığa çıkan öfkeyi örgütleyecek araçlar yaratması bu araçları örgütlemesi sorumluluğu bulunuyor. Sivil-resmi faşist çeteler tarafından her gün devletin gücü propaganda edilirken komünistlerin halkın gücünün neye tekabül ettiğini, kitlelerin yıkıcı ve yaratıcı gücünün nelerle sonuçlanabileceğini propaganda etmesi, göstermesi önem kazanıyor.

Öncü iddiasında bulunan birçok öznenin kendisini bolca kutsadığı bir durumda kitlelerin yıkıcı ve dönüştürücü gücüne dikkat çekmek bunun örgütlenmesi ve sisteme yöneltilmesi yönünde mücadele etmek faşizme karşı mücadelede hem ideolojik hem politik açıdan hayati bir yerde bulunuyor. Devletin pandemi keyfiyetiyle halka yönelik saldırıları azıya aldığı bir süreçte politik bir mücadelenin kitlelerden beslendiği oranda sonuç alabileceğini görmek halkın, kitlelerin yıkıcı gücünü gören bir hareket açısından kitlelerden beslenmenin önemi daha açık görülüyor.

Unutmamak gerekir ki; Muhammed Buazizi’nin seyyar satıcılık yaptığı arabasına el konulması sonrası Buazizi’nin hükümeti protesto etmek için kendisini yakması, Ortadoğu’yu 2011’den bu yana kasıp kavuran isyan dalgasını ateşleyebiliyor. Bugün 9 yaşındaki Yusuf’un ailesinin geçim kaynağı olan seyyar tezgah arabasına el konulması, boğazına uzanan el uzatılması AKP-MHP iktidarını yakıp kavurmak için yeterince sebep oluşturuyor. Kitlelerin yıkıcı gücünü egemenlere gösteren, korkularını daim eden öfkenin örgütlenmesi halkın gücünü devletin korkusu yapacak noktada bulunuyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu