GüncelMakaleler

YORUM | Koronavirüste ikinci dalga uyarısı: Burjuva medya ve orta sınıf beyazlara aman dikkat!

Yeraltı ve yerüstü kaynakları ile milyonların emeğini cebine indirmesine rağmen bunun cüzi bir miktarını bile pandemi nedeniyle bölüşülmekten kaçınılıyorsa… Bunun sorumlusu bellidir.

HDP’ye dönük burjuva medya ambargosu üzerinden ana akım olarak görülen medyanın ikiyüzlülüğü bu sıra oldukça sık tartışılıyor.

HaberTürk’te ilk olarak Didem Arslan’ın “Burası bir kamu televizyonu değil. Özel sektörüz. Bu bir tercihtir” sözlerine yine aynı kanalın bir sunucusu da (Veysi Ateş) “terörle aralarına mesafe koymadıkları” iddiasıyla HDP’ye yer vermediklerini ve yer vermeyeceklerini söyledi.

“Bağımsız gazeteci” olarak takılan, pespaye kişilik Cüneyt Özdemir de “biz ana haber bülteni değiliz, baba haber bülteniyiz” diyerek bir büyüklük(!) gösterip “HDP’ye dönük ambargoyu kırmak istedi.” Ancak yüzlerce temsilcisi olan HDP’nin birkaç temsilcisinden “meşgulüz” yanıtı aldığını iddia ederek HDP’lilere  “o zaman bizi televizyona çıkarmıyorsunuz diyerek ağlamayın” dedi! Eh “büyüklük göstermek” de bir yere kadar!!!

Burjuva medya söz konusu olduğunda bunlara artık şaşırmaz hale geliyoruz, daha da şaşıracak bir şey yapamazlar diye düşünüyoruz bazen. Ama yok! Muhakkak yeni bir şeyler buluyorlar.

HDP’ye dönük burjuva medya ambargosu ve pespayelerin “abilik” gösterisini bir kenara bırakarak, çünkü eminiz bu konu üzerine çokça tartışılacaktır daha, gelin, bu burjuva medyanın hem çok benzer hem çok yeni bir haber yapma biçimine kenarda kıyıda kalan bir haber üzerinden göz atalım:

İşçilerden tehlikeli eylem!

“3 Haziran günü İstanbul’un Bağcılar ilçesinde üretim yapan Çiftçiler Ayakkabı fabrikasında çalışan 1.300 işçi; salgın nedeniyle izinli oldukları iki ay boyunca kendilerine devlet ile patronun ortak ödeyeceği söylenen maaşların yatmaması üzerine iş bıraktı”.

Olayımız bu… Bu kadar net yani… Peki burjuva medya böylesi bir durumu “renklendirerek” nasıl haberleştirmiş olabilir:

“Mahmutbey Mahallesi Atlas Caddesi üzerinde bulunan ayakkabı fabrikası, koronavirüs nedeniyle fabrikada çalışan işçiler fabrikanın kapalı olduğu sürede maaşlarının ödenmesi koşuluyla 2 ay önce üretimi durdurdu.

Normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte fabrika Haziran ayının başında açıldı.

Fabrikaya gelen işçiler, izinli oldukları 2 ay süre zarfında paralarını alamadıklarını iddia ederek fabrika önünde eylem yaptı. Fabrika yöneticilerini protesto eden yaklaşık grubun sosyal mesafeye uymadığı, bazı çalışanlarında maske takmadığı görüldü.”

Fabrikanın ismini vermeden… (Dikkat ederseniz kadın katillerinin ve cinsel saldırı suçlularının da genelde isimleri verilmez. Çünkü hayat karartan o kişinin “hayatını karartmak” istemezler.)

Sadece işçiler diyerek; 3-5 de olabilir 1.300 de…

Hak ettikleri parayı alamayan bu kadar işçinin iş bırakırken paralarını alamadıklarını “iddia ettiklerini” iddia ederek…

Haberin devamında işçilik sıfatından çıkararak “grup”laştırarak…

Ve tabii en önemlisi de meselenin aslını, patronların ve devletlerin yaptığı gibi pandemi perdesi arkasında hokus-pokus yapıp yok ederek…

“İşçilerden tehlikeli eylem!” diyerek başlık atarak!

Ne ikiyüzlülük ama!

Orta sınıf beyazlar…

Bu ikiyüzlülük egemenlerde ve medyasında var, bunu biliyoruz, bu cepte. Peki bu durumdan zehirlenenler; sadece devlet ve patronların manipüle ettiği işçi sınıfı ve yoksul halk kesimleri midir?

Kesinlikle hayır.

Kuşkusuz devlet ve sermayenin halk kitleleri üzerindeki manipülasyonunu daha ayrıntılı konuşmak gerek ama yazımız kapsamında sadece bu manipülasyondan etkilenen başka bir kesime “laf atacağız”! Orta sınıf beyazlar…

Gerçekten var böyle bir kesim ve her yerdeler…

Devlet ve sermayenin asla kendilerini aldatamayacağını düşünürler ama bu manipülasyonun en sinsi şeklinin kendileri üzerinden bu topraklara yayıldığını asla fark edemeyecek kadar cahil ve kördürler.

Bir sağlıkçının geçenlerde twitter mecrasından yaptığı bir paylaşım üzerine bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı ortaya çıktı.

Bu paylaşımda bir hastanede kapanan Kovid ünitesinin geçtiğimiz günlerde yeniden açıldığını söyleyen sağlıkçı, buna neden olanları da çat diye bulmuş: “birileri sefanızın cefasını çekiyor hala”!!! Devamında da “sinirlerine hakim olamadığını, tedbirlere uymanın ve biraz daha sabretmenin bu kadar zor olmadığını” söyleyip sitem ediyor.

Ha denebilir ki, bir paylaşımdan orta sınıf değerlendirmesi yapmaya gerek var mı? Bu paylaşım 5 binin üzerinde retweet, 50 binin üzerinde beğeni, 200’ün üzerinde yorum almış olabilir, derdimiz bu değil.

Mesela tam da bu paylaşımda özetlendiği şekilde orta sınıfın düşünce sistematiğine ilişkin aşamadığı bir çelişkiyi ifade etmesi ve ucu işçi sınıfı ve yoksul kesimlere dayanmasıdır.

Bu ve benzer paylaşımı yapan kişilerle değil, bu zararlı düşünce yapısıyla hesaplaşmak gerekiyor.

Pandemi de bizi teğet geçecekti ama ah şu yoksullar ve cahiller yok muu?

Pandemiye karşı kapsamlı mücadele verdiğini iddia eden ama tüm verileri şüpheli olan TC devleti, “Bakın” diyor, “biz öyle büyük, öyle güçlü bir devletiz ki; pandemi karşısında Avrupa devletleri, ABD nasıl patır patır döküldü. Ama biz en iyi önlemleri alarak bu felaketin bizi daha fazla etkilemesine izin vermedik.”

Tıpkı 2008 krizi dönemi gibi… “En büyük” ve “en güçlü” görünmeye çalışarak kitleleri manipüle etmeye çabalayan AKP hükümeti, dünyayı sarsan ve isyanlar silsilesine neden olan bu kriz için ülkeyi “teğet geçtiğini” iddia etmişti.

Ah bu parlak sözler!

Ah sağ popülizmin vazgeçilmez ve dayanılmaz cazibesi!

Oysa işsizlik ve yoksulluk, sosyal hayatın kısıtlanması vb. saldırılar günbegün artmış, 2015 sonrası ise cehennemi yaşamıştık (ki hala yaşıyoruz).

Şimdi de pandemi bizi “teğet geçti”!

Dünyanın birçok ülkesinde Ocak-Şubat ayında alınan tedbirler, ülkede Mart sonuna doğru alınmaya başlandı ve emperyalist-kapitalist devletler ve sermayenin “normalleşmeee” çığlıkları atmasına paralel ülkede de “normalleşme” süreci, bizim ülkeden 2 ay önce önlem alan devletlerle paralel 1 Haziran’da başlatıldı.

“Kontrollü sosyal hayat” dediler; ne kadar yasak varsa hepsini bir anda kaldırarak halkı “sürü bağışıklığına” terk ettiler. 2 ay zor dayanan patronlar; işten çıkarmalar, maaşlardan kesinti yapmalar ve yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi maaşlara el koymalar yoluyla iki ayın acısını çıkarmaya çalıştı ve işçileri, beklemeksizin, 1 Haziran itibariyle iş başına çağırdı.

Dolayısıyla insanlar istemese de karantina sürecinden çıkmak, daha fazla insanla temas etmek zorunda kaldı. Sokaklarda daha fazla zaman geçirmek ve dolayısıyla virüsle tek başlarına mücadele etmek ve ailelerine de taşımak zorunda kaldılar.

On milyonlarca insan açısından durum buyken, (muhtemelen 100-200 insanın Moda, Maçka gibi açık alanlarda birarayagelip “sefa yapmalarına”, ki o da tartışmalı bir mesele, atıfta bulunarak), salgının yeniden yaygınlaşmasının suçunu işçi sınıfı ve yoksul halkın sefa sürmesine bağlamak; orta sınıf beyaz Türk’ün kendini rahatlatma yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.

Yoksul halkı, Türk ya da heteroseksüel olmayanı; kirli, pis, cahil, kendini düşünmemesi yetmeyip çevresindekileri de düşünmeyen empati yoksunu vb. (o paylaşımın altındaki kimi yorumlarda kullanılan “inciler”) tanımlamak demektir bu.

Oysa bu zihniyet, çok açıktan toplumsal sınıflar arasındaki sınırları kalınlaştırmak, egemen sınıfların “böl-parçala-yönet” politikasına gönüllü razı olmak ve kamplaşmaya en önde gitmek demektir.

Oysa pandemiyle mücadele edermiş gibi görünüp yoksul halklara sormadan “sürü bağışıklığı” sistemine gidiliyorsa… Hiç kimsenin (tabii ki bahsini ettiğimiz işçi sınıfı ve yoksul halk içerisinde bulunan hiç kimse) emperyalist-kapitalist sistem ve devletleri nezdinde tek pulluk değerinin olmadığı tekrar tekrar gözler önüne seriliyorsa…

Yeraltı ve yerüstü kaynakları ile milyonların emeğini cebine indirmesine rağmen bunun cüzi bir miktarını bile pandemi nedeniyle bölüşülmekten kaçınılıyorsa…

Bunun sorumlusu bellidir.

Durum bu iken bugün bu şekilde Türk olmak, beyaz olmak ya da orta sınıf olmanın düşünce yapısından kurtulamamak sadece egemenlerin işini kolaylaştırır. Ve ne yazık ki bu düşünce sistematiği kendisini devrimci ve demokrasi mücadelesi saflarında ifade eden kesimler arasında da taban bulmuş durumda.

Bu tehlikelidir ve halka üstten bakan, aydınlanmacı kafanın devrimci mücadeleye zerre etkisi olmadığı bilinip bu düşünce sistematiği hızla terk edilmelidir.

Bu düşünce şekli, devrim ve demokrasi mücadelesi açısından orta sınıfın çalkantılı ve güvenilmez tablosunun sonucu biliyoruz da; giderek emperyalist-kapitalist sistem tarafından acımasızca ortadan kaldırılma saldırılarına maruz kalan orta sınıfın işçi sınıfı ve yoksul halktan başka kimsesi yoktur.

Çünkü bugünün orta sınıfının yeri, bugün ve yarın yoksul halkın saflarıdır.

İstese deee… İstemese deee…

Orta sınıf da bunu bilsin.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu