GüncelMakaleler

YORUM | NATO, Emperyalizmin Eli Kanlı Zulüm ve Terör İttifakıdır

"TKP’nin bu “yaman NATO karşıtlığı”nın ve anti-emperyalizminin gerçekte ne anlama geldiği örneğin 2004 yılında İstanbul’da, NATO karşıtı eylemlerde devrimciler barikatlar kurmuş polisle çatışırken, o esnada Sarıyer piknik alanında “ABD Türkiye’den defol” diyerek halay çekmelerinden de rahatlıkla anlaşılır."

Günümüz konjonktürü, ABD ve Avrupa emperyalistleriyle, kendilerinden sonra tarih sahnesine çıkan Çin ve Rusya emperyalistlerini hasım güçler olarak karşı karşıya getirmiş durumdadır. Öyle ki, bu güçler arasındaki çıkar ve nüfuz kavgası üst boyuta tırmanmıştır. Bunun sonucu, birbirlerine karşı askeri unsurların daha öne çıkarıldığı bir dönemece girdiler. ABD’nin siyasi, ekonomik bağımlılıkla beraber Ukrayna’yı, askeri olarak kendi komutasına alacağı ve NATO sınırlarını Rusya’nın burnunun dibine kadar yayacağı tehdidi, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısıyla birlikte daha belirgin hale geldi.

Bu gelişmelerle birlikte, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya yaptıkları resmi üyelik başvurusu, Batı’nın emperyalist politikaları açısından yeni bir dönemeç niteliğindedir. Bu adım sonrasında Batılı emperyalistler, Belarus dışındaki bütün sınırlardan Rusya’yı kuşatmış görünüyor. TC devleti ise İsveç ve Finlandiya’nın “PKK ve YPG’ye destek verdiği” gerekçesiyle NATO’ya alınmalarına veto tehdidi ile karşılık vermişti. Batılı efendilerine karşı çıkamayacak olan TC, tabii ki bu hamleyle bir pazarlık taktiği güdüyordu ve emperyalistler arası çelişkileri kullanıp, tavizler koparmaya çalıştı. Bir taraftan NATO’daki veto tehdidi ile İsveç ve Finlandiya’yı PKK konusunda zorlamak isterken diğer yandan ABD ve AB’yi pazarlık masasına çekmeye çalıştı. Zaten uzun erimli bir şantaj olmayacağı bilinen veto tehdidi, ABD’nin geri adım atmaması üzerine ortadan kalkmış oldu.

Nitekim 17 Mart’ta Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö Ankara’ya geldi. Erdoğan “Finlandiya’nın üçlü muhtıradaki taahhütlerini yerine getirmek için samimi adımlar attığını gördük” dedi. Erdoğan, görüşme sonrası yaptığı basın toplantısında İsveç’i “teröristlere kucak açmakla” suçlamayı da unutmadı. Daha sonra da 30 Mart tarihinde parlamentoda, Finlandiya’nın NATO’ya katılma teklifi onaylandı. Macaristan Parlamentosu’nun da Finlandiya’nın üyeliğini onaylamasından günler sonra, 276 milletvekilinin tamamı oybirliğiyle Finlandiya’nın teklifi lehine oy verdi.

Sözde sosyal demokrat K.Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz aylarda NATO için “demokrasinin bir güvencesi” ifadesini kullanmıştı. Oylama sonrası CHP adına Dışişleri Komisyonu Sözcüsü Ünal Çeviköz yaptığı konuşmada NATO’nun “bir ortak savunma örgütü” olduğunu söyleyerek İsveç için “terörle mücadele kanununun bizim beklentilerimize cevap vermesi” durumunda onların da NATO’ya alınması gerektiğini vurgulamıştı. İşin ilginç tarafı hem Finlandiya hem de İsveç PKK’yi “terör örgütü” olarak tanımlıyor!

Hem AKP-MHP hem de CHP ve İyi Parti önderliğindeki ittifak bu oylamayla Batılı emperyalistlerin sözlerinden çıkmayacaklarını teyit ettiler. Böylelikle, 14 Mayıs seçimleri yaklaşırken, Türk hâkim sınıflarının iki kliği de efendilerine, “emirlerinize amadeyiz” mesajını vermiş oldu.

NATO, emperyalistlerin askeri saldırı aparatıdır!

NATO’nun kuruluş amacı ve işlevi bilinmez değil. Bu örgüt, ABD emperyalizmin öncülüğünde dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSBB) karşı kurulmuştur. SSCB’de modern revizyonizmin kapitalist restorasyonuna ve de SSCB’nin dağılmasına rağmen varlığını devam ettirmiştir. Bu kez tehdit olarak “olası ayaklanmaları” gerekçe göstermesine rağmen emperyalistler arası mücadelede Batılı emperyalistlerin askeri aparatı olarak kullanılmaya devam edilmiştir.

Bu anlamıyla NATO, emperyalizmin askeri müdahale aparatı, savaş örgütüdür. Halk düşmanı bir karaktere sahiptir. Emperyalistlerin eli kanlı askeri örgütü NATO, halk düşmanı bir örgüt olduğu için bu örgüte herhangi bir ülkenin katılımına dair onay vermek doğru değildir.

HDP görüşmelere katılmakla birlikte oylamaya katılmadı. Böylelikle NATO üyeliği meselesinde “hayır” oyu vermedi. Parlamentoda dört milletvekili bulunan TİP görüşmelere ve oylamaya katılmadı. HDP Dışişleri Komisyonu Sözcüsü Hişyar Özsoy, partisinin oylamaya katılmamasıyla ilgili konuşmasında “Şimdiye kadar hepsine ret oyu verdik. Ama bu defa Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için bu oylamaya katılmama kararı aldık, ‘Hayır’ da demek istemedik” dedi.

Programında “Partimiz, hegemonyacılığa, sömürgeciliğe, işgallere, askeri müdahale ve darbelere karşı çıkar, emperyalist saldırılara karşı direnen halkların demokrasi, özgürlük ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin yanında yer alır; ulusal kurtuluş hareketlerini, ‘ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’ ilkesinden hareketle destekler” yazmasına rağmen HDP; “Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için hayır demek istemedik” diyerek bu “güvenlik kaygılarını” meşru bulmuş ve NATO’ya katılmasına “hayır” dememiştir.

Her şey bir yana NATO’nun varlık gerekçesi “güvenlik” değildir. Dolayısıyla HDP’nin Finlandiya’nın NATO üyeliği için “güvenlik kaygısı” ifadesi talihsiz bir ifadedir. Buradaki “güvenlik kaygısı” bir emperyalist gücün başka bir emperyalist ülkeye saldırma kaygısından başka bir şey değildir…  Her şeyi bir yana bırakalım, bu HDP’nin programına aykırı bir siyasal tutum olmuştur.

Öte yandan HDP ve TİP’in bu tavrından sonra TKP ve THK gibi sosyal şoven cenahtan da artarda açıklamaları gelmiştir. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan karara “Tarihi bir utançtır bu” diyerek tepki göstermiş ve “Neden ayrı duruyorsunuz, HDP ile neden ittifak yapmıyorsunuz?” sorusuna “NATO’ya karşı durmayanlarla yan yana gelmiyoruz” demiştir. Bu açıklamaların gerçeği yansıtmadığı, TKP’nin HDP ile yan yana gelmemesinin nedeninin Kemalizm’in, şoven anlayışın olduğu ortadadır.

TKP’nin bu “yaman NATO karşıtlığı”nın ve anti-emperyalizminin gerçekte ne anlama geldiği örneğin 2004 yılında İstanbul’da, NATO karşıtı eylemlerde devrimciler barikatlar kurmuş polisle çatışırken, o esnada Sarıyer piknik alanında “ABD Türkiye’den defol” diyerek halay çekmelerinden de rahatlıkla anlaşılır. Dahası bu çevrelerin NATO karşıtlığı adı altında üst perdeden söz söylediği koşullarda bu coğrafyanın devrimcilerinin NATO’nun kullanışlı askeri Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı mücadelesine karşı pek hoşgörüyle bakmadıkları bilinmektedir. Devrimciler, NATO ordusuna karşı silah elde mücadele ederken, bu “NATO karşıtları”nın, devrimci mücadeleye nasıl baktıkları bilinmektedir!

Her şey bir yana bu “NATO karşıtları”nın, TSK’nın Irak Kürdistanı’nda, Medya Savunma Alanları’nda gerillalara karşı aralarında taktik nükleer ve kimyasal NATO silahları kullanmasına rağmen çıkıp tek bir laf etmedikleri, herkesin malumudur. Dolayısıyla bu türden anlayışların NATO karşıtlığında TSK yoktur. NATO’nun “en büyük askeri gücü” olmakla övünen TSK’ya tek bir laf söylemeyen ama söz konusu Kürt ulusu ve mücadelesi olduğunda, kimi hatalı yaklaşımları kendine siper edinerek sosyal şovenizmde ısrarla kulaç atanlara, emperyalizmin askeri örgütü NATO’nun TSK’sına karşı silah elde toprağa düşen devrimcileri işaret etmek yeterlidir.

Şunu da belirtmekte fayda vardır: NATO girdiği her yere ölüm, korku, işkence götüren emperyalizmin eli kanlı zulüm ve terör ittifakıdır. Dünya işçi sınıfı ve ezilen halkların yararına olan şey, bu örgütün parçalanması ve yok edilmesidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu