GüncelManşet

YURDAL-YURDAL; ÜNAL-ÜNAL; SEFKAN-SEFKAN…

Sonbaharın son günlerini yaşıyoruz. Kışa atılan en yakın adımla karşılıyoruz yağan yağmurları. Dökülen sararmış yaprakların üzerinde biriken yağmur tanecikleri yaprakların üzerinden toprağa damlayarak ince bir su akıntısı oluşturuyor. Küçük su akıntıları birikerek küçük göletler oluşturuyor. Ve küçük göletlerden taşan su akıntıları vadinin dört bir yanından çılgın gibi akan Taxar’la birleşiyor. Gökyüzü artık gülümseyen güneşi iyice saklar ve sıcaklığını gizler oldu. Doğanın örtüsü sonbahar rengine büründü. Doğayı derin bir hüzün kapladı. Ardıç ağaçlarının dışında yaprakları dökülmedik ağaç kalmadı. Dökülen sarı ve kırmızı yapraklar toprağın renkli bir örtüsü oldu.

Düşmanın gerillaya yönelik operasyon yapmasının koşulları iyice olgunlaştı. Her yılın sonbaharında yaprakların dökülmeye başladığı günlerde beklenen düşman operasyonu hakkında daha fazla konuşulur, tahminler daha fazla yürütülürdü. Adına bakan-başbakan yardımcısı denilen katillerin dillerinde daha fazla “Dersim”in-“Aliboğazı”nın adı işitilir oldu. Hedef iyice daraltılarak netleştirilmeye başlanmıştı. O yıl düşmanın operasyon yapma fikri ve beklentisi her yıldan daha fazlaydı. Düşmanın hazırlığına karşın gerillanın da hazırlık çalışması hız kazanmıştı. Toprağın görünmez ve tahmin edilmez parçalarına döşenen halk patlayıcılarının sayısı az değildi. Dağ-taş gerillanın diliyle “fedailerle” döşenmişti. Asgari bir hazırlık yapıldığı söylenebilinirdi. Öngörülen ve o zamana kadar yapılan ve yapılması düşünülen saldırılara karşılık verebilecek önlemler alındığı düşüncesiyle hareket edildi. O ana kadar gözden kaçan, öngörülüp düşünülmeyen pek bir şey kalmamıştı. Bazı ufak tefek eksikliklerin dışında gerillanın kış hazırlığı hem olası bir düşman operasyonuna karşılık verebilecek, hem de kış üslenim ihtiyacını karşılayacak şekilde tamamlanmıştı.

Bir yandan kış üsleniminin son kalan hazırlığı tamamlanıyordu. Diğer yandan akşamın sessizliğini bozan heron uçuşlarına karşı hareketsizlik ilkesine uygun hareket ediliyordu. Karanlığın görüntüsüne uyularak gerekli ve zorunlu önlemler alınıyordu. İlk kez bu denli heron yoğunluğu yaşanıyordu. Şansını oldukça zorlayan heronlara karşı gerilla kendisini koruma ilkesine uygun hareket edecek şekilde konumlandırıyordu. Heronların yoğunluğunu artırması hayra alamet değildi. Kötülüklerin ilk habercileri gibi saatlerce gökyüzünün karanlığında dolanıp duruyordu. Mağara diplerinde taş altlarında konumlanan gerilla derin bir sessizlik içinde karanlığa alışmaya çalışıyordu.

Kasım ayının son günleri hızla yaşanmaktaydı. Gecenin karanlık dolu sessizliğini havan atışlarının yarattığı kulakları zorlayan gürültüsü bozdu. Vadinin en yüksek tepelerinin hemen hemen tüm noktaları havan atışlarına maruz kaldı. Gecenin karanlığını parçalayan sayısız havan atışlarını artık bir operasyonun çok ciddi işareti olarak okumak gerekirdi. Havan atışları gerillanın zirvelere döşediği mayınları etkisiz kılmak amaçlı olduğu fikrini güçlendiriyordu. TİKKO komutanı Serhat-Amanoz yoldaşlardan bir grubu Aliboğaz vadisinin ilk giriş bölümünde konumlandırdı. Olası bir operasyona karşı en uygun anda, en uygun koşullarda yanıt verilecekti. Düşman operasyonuna darbe vuracak grubun içinde YURDAL yoldaş da vardı. Gerillaya katılalı bir kaç ay olmasına karşın askeri özeliklerinin gelişkinliğinden kaynaklı askeri duruşu ve yürüyüşü oldukça güven veriyordu. Kısa zaman içinde yoldaşlarına ciddi bir güven vermeyi başarmıştı. Grubun tam olarak nerede konumlandığını hiç bir yoldaş bilmiyordu.

Sabahın kör karanlığında skorski tipi helikopterler, vadinin zirvelerine ilk asker indirmelerini gerçekleştirmeye başladı. Sayısız sefer yapan “skorski” ler, en azılı katiller sürüsünü vadinin çeşitli tepelerine indirmeye başladı. Koordine tepesi olarak şelalenin üst kısımları kullanıldı. Vadinin birçok tepesi sayısız asker doldu. Hava hareketliliği saatlerce sürdü. İndirilen asker sayısı hakkında tahmin yürütmek kolay değildi. En eğitilmiş ve en donanımlı katillerin “Aliboğazı”na indirildiği konusunda yanılmak mümkün olamazdı. Çünkü “Aliboğazı” hem gerilla açısından hem Dersim halkı açısından derinliği ve gizemliliği olan tarihi eskilere dayalı bir isyan yatağıdır. Tarihten bu yana bu hep böyle olmuştur. 38 mağarası halen acı dolu katliam izlerini taşımaya ve tanıklığını yapmaya devam ediyor.

Kobraların eşliğinde vadinin birçok noktası bombalandı. Askerlerin indirilme operasyonu bitinceye kadar kobraların vahşi uçuşları ve rastgele atışları devam etti. Olası bir gerilla müdahalesine karşı kobraların korumasında indirmeler yapılıyordu. Saatler süren hava hareketliliği nihayet sonlandı. Tahammül edilmez bekleme süresi başladı. Arada bir sağa-sola yapılan rastgele atışların dışında derin bir sessizlik vadiyi kapladı. Bir grup asker mayın döşenen noktalarda adına “Cemır” denilen aletlerle tarama yapmaya başladı. Gerilla, davetsiz misafirlerin dibinde patlayacak bir mayının patlama sesini duyma heyecanıyla bekledi. Beklenen patlama sesleri bir türlü duyulmadı. Gerçek nedeni o an anlaşılamayacak sorun hakkında küçük harflerle tartışma yürütülmeye değişik farklı yorumlar yapılmaya başlandı. Tartışmalar yanıtsız kaldı. Nedenleri anlaşılamayan sessizliğin yanıtı daha sonra ilkbahar çıkışında anlaşıldı. Patlayıcıları döşeyen bir heval operasyondan kısa bir süre önce yakalanıp itirafçı olmuş. Onun yer göstermeleri sonucunda özenle döşenen mayınlar birer birer çıkarılmıştı. Askerlerin önüne düşüp döşediği mayınları çıkaran itirafçının ihaneti büyük riskler yarattı.

Düşman, operasyonda ciddi bir kayıp vermeden saldırısını tamamlamış oldu. Eğer bu içten ihanet olmasaydı düşman çok ciddi kayıpla karşılaşacaktı. Döşenen ve bekleyen fedailer boşa çıkınca ikinci bir savunma olasılığımız olan saldırı grubunun yapacağı saldırıya kaldı. Vadiye indirilen askerleri toplama ve götürme anında çok uzaktan silah sesleri duyuldu. Hızlanan bir hareketlilik başladı. Bu değişikliğin nedeni yoldaşların saldırısı olabilir miydi? Bütün düşünceler bu noktada yoğunlaştı. Heyecan ve bekleyiş had safhaya yükseldi. Yer altı sığınağında tüm yoldaşların heyecanı doruk noktadaydı. “Umarız yoldaşlardır” mırıltıları yükselmeye başladı. Eğer bu silah seslerinin sahibi operasyona darbe vuran yoldaşlar ise bu çok önemli bir eylem olacaktı. Sabırla bekleme ve sorulan soruların yanıtı uzun bir zamanı aldı. Sabahın derin sessizliğinde operasyona darbe vurmak amaçlı konumlanan gruptaki yoldaşlar kampın girişinde görüldü. Heyecan doruktaydı. Bir anda sevinç içinde kucaklaşma yoldaşlara sarılmalar başladı. Sevinç ve coşku bitmek bilmiyordu. Eylem grubunun içinde YURDAL yoldaş da vardı. Yurdal yoldaşa ve eyleme katılan diğer iki Dersimli yoldaşa sarılıp kucaklaşmalar gerçekleştirilen eylemin önemini gösteren özellikteydi. Kampta heyecan doruktaydı. Yoldaşların sevincine yaşadıkları mutluluğa diyecek yoktu.

Yer altı sığınağı içinde gerillalar sıraya dizilmiş bölge siyasi komiserinin gelmesini bekliyordu. Kısa bir bekleyişin ardından bölge siyasi komiseri yoldaş içeri girdi. Her yoldaşı kucaklayarak öptü. Sonra operasyona darbe vuran yoldaşların başarılı eylemini kutladı. Operasyona darbe vuran yoldaşlar güçlü bir alkışla selamlandı. Yurdal yoldaşın parıldayan gözleriyle mütevazi gülüşünde değişen bir şey yoktu. Yoldaş gerilla duruşunu koruyor. Ne bir kibirlilik ne de bir farklı bir davranıştan yana eser yoktu. Bir TİKKO’cuya yakışır duruş gösteriyordu. Bir TİKKO’cudan başka bir tutum beklenemezdi.

O gün ilk gerilla sınavını başarılı bir şekilde veren Yurdal yoldaş gelişimini hem askeri hem de politik yönden artırmaya başladı. Kış üslenim ve eğitim kampında ideolojik ve askeri konulara ilgi gösteriyor, yürütülen tartışmalara cesaretle katılıyordu. Hata ve zaaflar karşısındaki duruşu devrimci duyarlılığın güçlü belirtisi olarak okumak gerekirdi. Bir yandan ideolojik-politik eğitimler devam ederken bazı günler de moral etkinlikleri yapılıyordu. Daracık kampta çekilen halaylara diyecek yoktu. Her yörenin oyununu bilen halayın başını çekiyordu. Erzingan yöresinin oyun başını bazen Yurdal yoldaş bazen de AMARA yoldaş çekiyordu. Kampın tavanını aşağı indirecek, tabanı delecek şekilde bir heyecanla halay çekiliyordu. Dersim ve Erzingan yöresinin oyunlarını oynayan yoldaşlar arasında tatlı bir rekabet yaşanıyordu. Bu rekabetten en fazla yararlananlar halayı izleyen yoldaşlar oluyordu.

Doğanın beyaz örtüsü olan kar bazen gerillanın doğal koruyucusu vazgeçilmez bir su kaynağı oluyor bazen de gerillanın mezarı olacak toprağı olabiliyordu. Kar deyince bazen anlatılmaz bir sevinç duygusu bazen de acı bir kayıp nedeni olabiliyor. O yıl yaman geçen kış yer altında kurulan eğitim ve üslenim kampını oldukça zorladı. Kampın hemen yakınında derin ve geniş bir çığ yatağı vardı. Zirvelerden bir yanardağ lavları gibi akıp geçen kar kütlesi büyük bir gürültü yaparak uçurumdan aşağılara doğru iniyordu. Her kar yağışı esnasında bazen de kar yağışının durduğu durgun anlarda zirvelerden büyük bir gürültüyle akarak kampın yanından geçen çığ kütlesi ürkütücü bir hava yaratıyordu. Bu derin ve geniş çığ yatağı yetmezmiş gibi bir de kampın üstünden gelip derin ve geniş çığ yatağıyla birleşen çığ yatağı kampın can güvenliğini ciddi şekilde riske sokmaya başlıyordu. Yoldaşlar her çığ gelişinde gerillaya özgün önlemler almaya başladı. Her çığın gelişinde kampın daha az etkilendiği yerde konumlanmaya başladı yoldaşlar. Her çığ geçişinden sonra bazen de kar yağışında yoldaşlar ellerindeki küreklerle karları derin ve geniş kar yatağına atmaya çalışıyordu. Bazen gecenin kör karanlığında soğuğun en keskin anında yoldaşlar karları küreklerle kampın damından aşağıya atarak biriken karı azaltmaya çalışıyordu. Kar yağışı ve dondurucu soğuk demeden gerilla olası bir çığ tehlikesine karşı kendine özgü önlemle kendilerini kalın iple ağaca bağlayarak karları büyük bir gayretle damdan aşağıya doğru atıyorlardı.

İki kürek vardı. Dolayısıyla yalnızca iki yoldaş çalışabiliyordu. Sırayla güçlü dayanıklı yoldaşlar “kar”-“çığ” ve “soğuk” demeden karla mücadele yürütüyordu. Bu mücadele bazen çok büyük korku yaratıyordu. Eğitim ve üslenim kampında bir grup yoldaş oturmuş, dışarıda ise YURDAL ve ŞERVAN yoldaş ise kampın üzerinde biriken karları derin ve geniş çığ yatağına doğru atıyorlardı. Kar atma sırası bu iki yoldaştaydı. Bir anda büyük bir çığ kütlesi kampın üzerinden büyük bir gürültüyle geçerek derin çığ yatağına doğru akıp gitti. Bu büyük çığ geçişi hem büyük bir gürültü kopardı, hem de güçlü bir sarsıntı yarattı. Dışarıda iki mütevazi yoldaş büyük bir fedakarlıkla kürek ellerinde kar atıyorlardı. Büyük gürültünün hemen ardından kamptaki bütün yoldaşlar soğuğu, kar yağışını dinlemeden kamptan dışarı çıktılar. Korku büyüktü. Bu büyük gürültülü çığ geçisi her yoldaşı ürkütmüştü. Dışarıda kar atan yoldaşların büyük bir risk altında oldukları kesindi. Herkeste büyük bir korku ve heyecan vardı. Dışarıdaki iki yoldaşa ne olmuştu? Çığ altında kaldıkları kesindi.

Kamptan hızla çıkan yoldaşlar karanlığın içinde karların altında kalan yoldaşlara sesleniyordu. Kamptan ilk çıkan Kureşanlı yoldaş olmuştu. “YURDAL-YURDAL” diye seslenişi kulaklarımdan asla eksik olmadı. Doğaüstü büyük bir güce yalvarır gibi bir duygu yoğunluğuyla ve saflık dolu bir yoldaş duyarlılığıyla “YURDAL-YURDAL” seslenişi yanıtsız kaldı. Yoldaşların “ŞERVAN-ŞERVAN”, “YURDAL-YURDAL” seslenişleri karanlık gecenin sessizliğini parçalayarak yankılanıyordu. Büyük bir el feneriyle karanlık aydınlatılmaya çalışılarak, çığ altında kalan yoldaşlara ulaşılmaya çalışılıyordu. İkinci bir “2 ŞUBAT” kaybını yaşamaya tahammülümüz yoktu. 2 Şubat’ın acıları daha dinmemişken ikinci bir Şubat acısı çok ağır gelirdi. Kamptan çıkan tüm yoldaşlar bir yandan elleriyle karı hızla kaldırarak dibe altlara doğru inmeye yoldaşlara ulaşmaya çalışıyorlardı. Gerillalar çığ altında kalan “Yurdal” ve “Şervan” yoldaşları bulmak için büyük bir çaba ortaya koyuyor ve gerçek bir kahramanlık örneği gösteriyorlardı. Yürek atışları hızlanmış, yoldaşları kaybetme korku dolu duyguları tarifi zor boyuta ulaşmıştı.

Gerillanın hepsi çıplak elleriyle metreleri bulan kalın kar kütlesini azaltmaya karın dibine doğru inmeye çalışıyordu. Yoldaşlar büyük bir gayret ve yüksek bir yoldaşlık duygusuyla hareket ediyordu. Bir an önce çığ altında kalan yoldaşlara ulaşılmalıydı. Yoksa …

Kaybedilen her an büyük bir kaybın yakınlaştırıcısı olabilirdi. Çıplak elleriyle karları aşağı atan yoldaşların göz bebekleri büyümüş soluk alışverişleri dışarıdan duyuluyordu. Yoldaşların kaybını önlemek için bütün çaba ortaya konuyor hatta gerekirse çığ yatağına bile yalvarabilirlerdi. “Ne olur. Bizden aldığınız yoldaşlarımızı bizlere geri verin” diyecek, yalvaracak kadar yoğun bir duygusallık içindeydi yoldaşlar.

Yoğun ve hızlı bir çalışma sonucu nihayet yoldaşlara birer birer ulaşıldı. O yıl o berbat geçen kış Yurdal yoldaşı içimizden alabilirdi. Kar altında dakikalarca kalan yoldaşlara ulaşmanın sevinci anlatılmaya değerdi. O an ki yaşanan duygular ve paylaşılan sevinçler yoldaşlığa ait bütün güçlü ipuçlarını veriyordu. Gerillada yoldaşlık bambaşkadır. Kulaklarımda bugüne kadar çınlayan sanki doğaya yalvarırcasına “YURDAL-YURDAL” diye seslenen yoldaş sesini asla unutamadım. Bir ses ancak bu dar saf ve çocuksu duyarlılıkta olabilirdi. Bugün kulaklarımda “YURDAL-YURDAL” seslerine “SEFKAN-SEFKAN”, “ÜNAL-ÜNAL” sesleri eklendi. Çoğalarak büyüyen ve eksilmeyen yoldaş çağrımları yoldaşlığın-insanlığın gerçek ve anlamlı güzel sesleri oldu. Yaşanması istenen ve mutlak yaşanacak olan dünyada emekçiler bir birini saf temiz bir o kadar çıkarsız duygu ve düşüncelerle çağıracaklardır. İnsanlığa ait tüm çağrışımlarda çocuk saflığında temizlik içtenlik ve yoldaşlık olacaktır.

Kampın içinde SEFKAN yoldaş Hemşin Ermenilerine ait horonun başını çekiyor. Sefkan yoldaşın başını çektiği horonun hızlanan ritmine dayanamayan Yurdal yoldaş o da horona kalkıyor. Yanına iki üç yoldaşı da alarak birbirlerine kenetlenen ellerini bazen yukarı doğru kaldırarak bazen halayın ritmine uygun olarak aşağı doğru indirerek hızla dönüyorlardı. Yüksek sesle söylenen türkü parçaları Karadeniz’in yoksul mazlum halklarının isyan dolu mozaiğini andırıyordu. Kendine özgü dille sürekli dönerek dans eden Sefkan yoldaş sanki savaşa tutuşmuş gibi yüksek bir heyecanı taşıyordu.

Dersim’e-Erzingan’a-Maraş’a-Artvin’e-Hemşin’e-Çukurova’ya ait kültürlerin, ezgilerin birbirine yoldaşça karıştığı kampta geleceğin güçlü devrimci kardeşlik adımları atılıyordu. Halaylarımız-danslarımız-türkülerimiz-ezgilerimiz-ağıtlarımız birbirine yoldaşça karışıyor. İsyan dolu seslerimiz “YURDAL-YURDAL” – “SEFKAN-SEFKAN”- “ÜNAL-ÜNAL” çoğalarak, büyüyor. (Rojava’dan bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu