GüncelLGBTİ+

ANALİZ | ‘Türkiye Yüzyılı’nda Dönüyoruz

Onur ayı ve haftası gelmişken, bulunduğumuz her yerde LGBTİ+ mücadelesinin insani boyutunu ifade etmeliyiz. Sonuçta, lubunyalık bulaşıcı değil ama özgürlük mücadelesi bulaşıcıdır.

‘Türkiye Yüzyılı’nda, devlet en büyük düşmanı olarak LGBTİ+’ları belirledi, diyebiliriz. Bununla beraber, Onur Haftası da geldi çattı; Daha geçtiğimiz günlerde, çeşitli üniversitelerde gerçekleştirilmeye çalışılan LGBTİ+ mücadelesine dair etkinlikler polisin, özel güvenliğin ve hatta birtakım faşist güruhun saldırısına maruz kaldı.

Onur mesajı veren ünlülerin konserleri iptal edildi; LGBTİ+ mücadelesine dair simgeler sansüre ve baskıya maruz bırakıldı; İstanbul Trans Onur Yürüyüşü sebebiyle kent merkezi polis ablukasına alındı.

Ayan beyan ortada, AKP-MHP iktidarı hem devlet aygıtlarını kullanarak hem de Yeniden Refah ve Hüda-Par gibi çevreleri de yanına alarak azılı bir kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı körüklemek istiyor. İtiraf ettikleri haliyle de, saldırılar hız kesmeden devam edecek.

İktidarın söylemi kabaca LGBTİ+ olayının batıdan ithal edildiği ve bulaşıcı olduğu şeklinde. Bütünüyle fişleme ve marjinalleştirme siyaseti. Aile değerlerimizi yıpratan bir hastalık olduğunu söylüyorlar. Lubunyaların aile kurmasına izin vermiyorlar ki? Bulaşıcı olduğu doğru zira yaşam üretken bir işleyiştir.

Bugün bir afişte duran gökkuşağı, yarın özgürleşen bir bireyin güven kaynağı olabilir. İthal olmasına gelince bu kısmı biraz açmak icap edebilir.

PinkWashing

Yeni bir kavramla işe koyulalım; ‘pinkwashing’ (pembe yıkama). Bu kavram genellikle İsrail özelinde kullanılıyor ancak tartışmayı ele almakta fayda var. İsrail, kendisiyle, bölgede LGBTİ+ tartışmaları bakımından en liberal ülke olmakla iftihar ediyor.

Böylece ‘kaba saba’, Müslüman Araplar’dan farklı olarak, modern dünyanın temsilcileri olduğunu iddia ediyor. Batının, daha doğrusu emperyalizmin, yüz yıllardır uygulayarak ortaya çıkardığı tipik doğulu figür yeniden üretilmiş oluyor. Kadın düşmanı, lubunya düşmanı, çevreyi kirleten vb. bir batılının kendine yakıştıramadığı ne kadar şey varsa onu ötekine, yani doğuluya yüklüyor. Bu emperyalist, yani ırkçı bir refleks. Sanki Kudüs’ün öte yanında hiç gey yokmuş gibi.

Bu şekilde İsrail, lubunyaları Filistin’in kıyımının üzerini örtmek için kullanıyor. Tıpkı büyük firmaların Pride zamanı Pride dostu olması, başka zaman gözlerini yumması gibi, bir nevi halkla ilişkiler çalışması.

ABD başkanı Joe Biden, Pride paylaşımları yapıyor, bu sırada dünyaya bombalar yağıyor. Aynı tarzda, bu siyaset şekli emperyalist ülkelerin çoğunda popülist sol eliyle gerçekleştiriliyor. Queer bir bireyin tüm toplumsal çelişkisi görünmez hale getirilip, medyatikleştiriliyor.

Elbette, bu ülkelerdeki tüm LGBTİ+ mücadelesinin bundan oluştuğunu varsayamayız.

Bu ele alış, çeşitli çelişkileri de beraberinde getiriyor. Yani LGBTİ+ mücadelesinin tek savunucusu ve sahibi gibi davranarak, bu alanda simgesel bir tekelleşme yaratılmış oluyor. Haliyle ‘yerli ve milli’ olmak isteyenler de bu meselenin karşısında sıraya diziliyorlar. Yalnızca Türkiye’de de değil, birçok ülkede LGBTİ+ birey olmanın batıya ait bir durum olduğu gibi bir algı var. Bu, meselenin özü olmamakla birlikte, yalnızca bir yüzüdür.

Bu yüzden, onların gözünde, lubunyalar sapık oldukları kadar, dejeneredirler de. Doğdun, büyüdün, insanlık dışı bir yere kondun.

Soykırım Gözlem Örgütü’nün “Soykırımın Sekiz Aşaması” adlı bir raporu var. Türkiye’de lubunyalar, bu aşamalar arasında hızlıca ilerlemektedir. Öyle ki anti-LGBTİ+ oluşumlar peyda olmuş, hatta mitingler gerçekleştirmişlerdir; bu da beşinci aşama oluyor.

Faşizm, açıkça hedef tahtasına aldığı LGBTİ+’lara karşı imha siyaseti uygulamak istiyor. Ancak bu heteroseksist-kapitalist sistemin uyguladığı şey, insanlığa yönelik bir saldırıdan başka ne olabilir ki?

Bu savaşı kazanmak mümkün mü ki? Yaşamın içinden yaşam söküp atılamaz.

Queer Mücadele, Sınıf Mücadelesidir!

LGBTİ+ mücadelesi bir varoluş mücadelesidir. Meseleyi mütemadiyen cinselliğe ve medyatik meselelere indirgemek dünyada insanca yaşam mücadelesi veren milyonlarca lubunyaya yapılan bir haksızlıktır.

Biz lubunyalar, dar bir yaşama mahkum ediliyoruz. Tıpkı işçi/emekçi yığınlara reva görülen yaşam gibi. Sistem tüm insanlığa yaşam alanlarını küçültmek ve yok etmek üzere saldırıyor. En çok da savunmasız gördüğü kesimlere. Bunların başında da LGBTİ+’lar geliyor. Bu yüzden, bu mücadele aynı zamanda bir sınıf mücadelesidir. Buna bu açıdan bakmak hepimiz için çok önemli olmalıdır. Heteroseksist tahakküm ve patriyarka, kadın mücadelesinin bizlere öğrettiği gibi, sistemin özüne içkin bir durum.

Evde, işte, her yerde tekrar eden bir şiddet sarmalı. Çocuk yaşta öğretilen cinsiyet normları, seksist dil vs. ve bununla bedenine yabancılaşma, kronik depresyon gibi nice psikolojik buhranlar ortaya çıkıyor. Daha aileden yenilen dayağa, toplumsal izolasyona, iş yerinde tacize sıra bile gelmedi.

Ayrıca, LGBTİ+ mücadelesi ve tartışmaları enternasyonalist olmak durumunu da beraberinde getirir. Şovenist ön kabulleri ortadan kaldırabilecek bir bakış açısıdır. Bu anlamda özellikle göçmenlere yönelik saldırıları da kapsayacak tartışmalar yürütülmelidir.

Zira göçmenlere ve lubunyalara saldıran şey, aynı şeydir. İkisi de sistemin kolayca insan dışı bir yere koyacağı topluluklardır. Bu yüzden de feda edilebilir bireylerdir. Hele ki lubunya bir göçmense.

Faşizme karşı, LGBTİ+ mücadelesine destek vermek ve lubunyaları savunmak, seçimin ardından iyice ortaya çıkan anti-LGBTİ+ hamlelerine karşı çok önemli bir yer teşkil ediyor.

Bu sürece gözlerimizi yummak gibi bir lüksümüz yok, olamaz da. Yeni dönemde (Türkiye Yüzyılı!), suçlulaştırma, marjinalleştirme girişimlerinin hepsini boşa çıkarmak gerekiyor. LGBTİ+ hareketini kitleselleştirmek, hiç değilse, hayatı adeta kabusa dönüşmüş yoldaşlara, arkadaşlara ya da yoldan geçen lubunyaya olan borcumuzdur.

Onur ayı ve haftası gelmişken, bulunduğumuz her yerde LGBTİ+ mücadelesinin insani boyutunu ifade etmeliyiz. Sonuçta, lubunyalık bulaşıcı değil ama özgürlük mücadelesi bulaşıcıdır.

Tabi bu sırada, azılı LGBTİ+ düşmanı iktidarın yanında, burjuva muhalefeti de anmak gerekir. Homofobiyi tekrar ve tekrar üreten, hatta iktidara dahi bu tür söylemlerle

göndermeler yapan partilerden bizlere fayda yok. Tek umudumuz örgütlü mücadeleyi birlikte büyütmek, insanca yaşamı ve özgürlüğü savunmaktır. Onur, insanlık onurudur; Filipinler’de lubunya gerilladan, İstanbul’da lubunya kuryeye…

Yasak tanımıyoruz; onur yürüyüşünde sokaktayız!

Alışın, her yerdeyiz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu