GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Unité Communiste: Emperyalistlerin yeniden paylaşma mücadelesi bizi Üçüncü Dünya Savaşına götürüyor -1-

"Rusya-Ukrayna çatışması, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı ulusal kurtuluş savaşı değildir. Ukrayna zaten siyasi olarak bağımsız bir ulusal devlete sahip, Ukrayna ulusu zaten emperyalist sisteme entegre bir ulus olarak olabileceği kadar siyasi olarak özgür"

Açıklama: Fransız Unité Communiste (Komünist Birlik) örgütü, gazetemiz Özgür Gelecek için, Rusya emperyalizminin Ukrayna’ya yönelik saldırısı 2. yılına girerken, bu savaşa ve üçüncü dünya savaşı tehlikesine ilişkin görüşlerini yazdı.

Mevcut Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin komünist tutumun ne olması gerektiğini düşünüyoruz? Bu soruyu yanıtlamak için başka bir soru sormak gerekir: Mevcut Rusya-Ukrayna savaşının doğasının ne olduğunu düşünüyoruz?

Rusya-Ukrayna savaşının doğasını belirlemek için öncelikle Rusya ve Ukrayna’nın doğasını belirlemeliyiz. Basit gibi görünen bu sorun aslında çağdaş emperyalist sistemin karmaşıklığını ortaya koymaktadır.

İlk zorunluluk, hükmedilen ya da egemen ülkenin ne olduğuna, başka bir deyişle emperyalizmin ve onun ekonomik egemenliğinin ne olduğuna dair metafizik bir tanıma bağlı kalmaktan kaçınmaktır. Soyut olarak (yalıtılmış bir nitelik olarak) tahakküm diye bir şey yoktur, her zaman yalnızca bir pazarın ve bir devletin başka bir pazar ve başka bir devlet üzerindeki tahakkümü vardır. Bir ülke her zaman yalnızca başka bir ülkeyle ilişkisi içinde tahakküm uygular ya da tahakküme maruz kalır. Küresel ölçekte, ilişkiler üst üste bindirilir ve öyle bir şekilde birleştirilir ki, bir ülkenin küresel ilişkiler ağındaki rolü ancak o ülkenin bir bütün olarak ele alınan ilişkilerindeki yeri gözlemlenerek belirlenebilir. (Ekonomide diyalektiği asla unutmamalıyız).

Emperyalist ülkeler ile egemenlik altındaki ülkeler arasındaki çelişkiler artık emperyalizmin ilk günlerinde, emperyalist ülkeler, sömürgeler ve yarı-sömürgeler arasında ayrım yapmanın kolay olduğu 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında olduğu kadar kutuplaşmış değildir.

Bugün hala tüm dünya ekonomisi üzerinde hakimiyet kuran hegemonik emperyalizmler var: Batı emperyalizmleri (Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, Almanya, vb.) ve Japon emperyalizmi. Bununla birlikte, çağdaş emperyalist sistemde, bir ilişkide tahakküm altında olan bir ülke başka bir ilişkide de egemen olabilir. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) örneğinde olduğu gibi, bazı ülkeler aynı anda hem tahakküm altında hem de egemen durumdadır.

Ancak emperyalist sistemin artan karmaşıklığı iki karşıt kutbun ortadan kalkmasına yol açmamıştır: egemen -emperyalist- ülkeler ve tahakküm altındaki ülkeler. Ancak bu iki kategori ve aralarındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler daha karmaşık hale gelmiştir. Bu nedenle, bir ülkenin egemen mi yoksa tahakküm altında mı olduğunu anlamak için, genel rolünü incelemek amacıyla (söz konusu ülkenin gerçek doğasını yansıtmayabilecek belirli bir ülke ya da diğeriyle olan ilişkisine değil) bir bütün olarak küresel ekonomik ilişkiler ağındaki yerine bakmak zorunlu hale gelmiştir.

usya, daha güçlü emperyalist ülkelerin hakimiyetinde olan bir ülkedir, ancak kendisi de diğer ülkelere hakimdir ve kendi imparatorluğunu büyüterek hakimiyetini genişletmeye ve hegemonik emperyalizmlerin hakimiyetinden kurtulmaya çalışmaktadır.

Çin gibi Rusya da meydan okuyan bir emperyalisttir: dünya ekonomisindeki rolü, yeni bir emperyalist merkez olmak için mücadele eden güçlü bir yarı-çevre rolüdür. Rusya ve Çin’in sosyalist geçmişleri ve coğrafi özellikleri, onlara genellikle emperyalist merkezlerin tekelinde olan kaynak ve güç kazandırmış durumda: stratejik doğal kaynaklara erişim, en ileri teknoloji, medya da dahil olmak üzere iletişim araçları ve nükleer silahlar da dahil olmak üzere askeri güç. Çin ve Rusya’nın dünyanın hegemonik emperyalizmlerine kıyasla görece zayıf olmaları, emperyalist niteliklerini hiçbir şekilde azaltmamaktadır. Çin ve Rusya, emperyalist artı kârlarını arttırmak ve güvence altına almak için diğer devletler ve pazarlar üzerindeki egemenliklerini sürdürmeye ve genişletmeye çalışan devletler ve pazarlardır. Çin ve Rusya hala hegemonik emperyalizmler tarafından tahakküm ediliyorsa da, kendileri de emperyalizmdir.

Egemen olanlar da dahil olmak üzere tüm kapitalist ülkeler bir imparatorluk kurmak için mücadele eder, ancak bu, tüm ülkelerin emperyalist olduğu anlamına gelmez: yalnızca artı kâr elde ettikleri bir imparatorluk kurmayı başaran ülkeler emperyalist olarak tanımlanabilir. Bir ülke emperyalist olabilir ve yine de sömürmekten çok sömürülebilir, ancak bu onun kendisinin sömürücü ve dolayısıyla emperyalist olduğu gerçeğini değiştirmez.

Çin ve Rusya meydan okuyan emperyalizmleri temsil eden güçlü yarı-çevreler iken, Ukrayna emperyalist bir imparatorluk oluşturacak ekonomik kapasiteye sahip olmayan zayıf bir yarı-çevredir. Ukrayna, hegemonik emperyalizmlerin ve Rus emperyalizminin egemenliği altında bir ülkedir.

Batı emperyalizmi ve Rus emperyalizmi 20 yılı aşkın bir süredir Ukrayna pazarının sömürülmesi ve Ukrayna’nın kontrolü için mücadele etmektedir. Ukrayna’nın iki farklı ve birbirine düşman emperyalist alana (Batı ve Rus) entegrasyonu Ukrayna toplumunun tamamında hissedilmektedir ve özellikle 2014 Ukrayna Devrimi’nin kökeninde yatmaktadır. Bugün Zelenskiy, Batılı emperyalist çıkarlara bağlı olan Batı yanlısı bürokratik burjuvaziyi temsil etmektedir: onlara boyun eğerken, onlarla birlikte bir imparatorluk kurmaya çalışmaktadır.

Rusya neden 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etti?

Rusya’nın Rusya-Ukrayna savaşını başlatmasının kökleri, Batı hegemonik emperyalizmi ile Rus emperyalist meydan okuması arasındaki emperyalistler arası çelişkiye dayanmaktadır. Atlantikçi ittifakın (NATO) emperyalistleri ve Rusya, hegemonyalarını korumak için hegemonik emperyalizmler ve kendi emellerini gerçekleştirmek için meydan okuyan emperyalizmler arasındaki küresel mücadelenin bir parçası olarak Ukrayna’nın ekonomik ve siyasi kontrolü için savaşıyorlar.

Savaş neden emperyalizmin dünyayı paylaşmak için mücadele ettiği başka bir pazarda değil de Ukrayna’da patlak verdi?

Bu savaş aynı zamanda jeopolitik bir kilidin kontrolü için verilen bir savaştır. Bu savaşa dahil olan emperyalist ülkelerin vizyonunu anlamak (maskesini düşürmek ve onunla mücadele etmek için) çok önemlidir.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı emperyalizmi hala Heartland Teorisinin* etkisi altındadır. Başka bir deyişle, Heartland’in (Volga’dan Yangtze’ye ve Himalayalar’dan Kuzey Kutbu’na uzanan bölge) coğrafi nedenlerden ötürü dünyanın geri kalanına karşı stratejik bir avantaja sahip olduğuna, Rimland’e (denize erişimi olan Avrupa ve Asya’nın geri kalanı) de sahip olması halinde bu avantajın kendisini neredeyse yenilmez kılacağına inanmaktadırlar. Jeopolitik vizyonlarına göre, bu bölgeyi kontrol etmek ve hakim olmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaları gerekiyor. Bu yüzden Rusya’nın sınırlarına, özellikle de Ukrayna’ya bu kadar yoğun yatırım yapıyorlar.

Doğu Avrupa’yı yöneten Heartland’i yönetir; Heartland’i yöneten Dünya-Adasını yönetir; Dünya-Adasını yöneten dünyayı yönetir”. (Mackinder, 1919).

Rusya açısından İkinci Dünya Savaşı, jeopolitik açıdan sınırlarını mümkün olduğunca genişletme ve müttefiklerle (ya da en azından tarafsız ülkelerle) çevrelenme ihtiyacının altını çizmiştir. Bu, topraklarının ve ekonomisinin büyük bir bölümünü kaybeden SSCB’nin çöküşünü takip eden müzakerelerde söz konusu olan konulardan biriydi. Rusya kendisini kuşatma altında (Rus İmparatorluğu ve sosyalist ve daha sonra revizyonist SSCB’den miras kalan bir saplantı kompleksi) ve yayılmacı Batı’dan (Soğuk Savaş’ın “çevreleme” kavramlarının hala etkili olduğu) gelen saldırganlığa karşı meşru bir savunma içinde görüyor. Dahası, Putin’in içeride çok az manevra alanı bulunuyor. Rus burjuvazisi ve halkı arasında 90’ların sonundan bu yana iktidarı etrafında inşa ettiği konsensüs, güçlü ve istikrarlı bir Rusya’yı yeniden inşa etme – Batılı güçlere rakip olacak yeni bir imparatorluk kurma – arzusuna dayanıyor.

Jeopolitik açıdan bakıldığında, Atlantikçi ittifakın Ukrayna halkı için doğuracağı sonuçları bilerek Rusya’yı köşeye sıkıştırdığı açıktır. Bu pozisyonda, Ukrayna’ya askeri olarak saldırmak için tek taraflı seçim yapanın Rusya olduğu da aynı derecede açıktır.

Batı’nın ekonomik yaptırımlarının hakim ülkeler tarafından desteklenmemesi ilginçtir. Rusya uluslararası sahnede gözden düşmüş olmaktan çok uzaktır ve hatta halen Fransız egemenliği altında bulunan Afrika ülkelerinin (Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Burkina Faso, vs.) tercih ettiği ortaklardan biridir. Bu ülkelerin Fransız emperyalizminin pençesinden kurtulmasına sevinebiliriz ama (hegemonik emperyalizme karşı müttefik olarak algılanan) bir başkasının pençesine düşmesine sevinemeyiz. Her halükarda dünya “çok kutuplu” hale gelmekteydi. Emperyalistler arası çelişkiler artıyor, Avrupa yeniden askerileşiyor ve dünyayı yeniden paylaşma mücadelesi bizi yavaş yavaş bir Üçüncü Dünya Savaşına doğru götürüyor.

Peki Rusya-Ukrayna savaşının doğasının ne olduğunu düşünüyoruz?

Bu, Batı hegemonik emperyalizmi ile Rus emperyalist meydan okuyucusu arasındaki, yani Ukrayna devletinin sadece bir vekili olduğu Atlantikçi ittifak ile Rusya arasındaki emperyalistler arası vekalet savaşıdır. Ukrayna’daki temel çelişki, “dünyanın yeniden paylaşımı” için mücadele eden iki rakip emperyalist kamp arasındaki çelişkidir. Bu nedenle Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı haksız bir savaştır.

Rusya-Ukrayna çatışması Ukrayna’nın Rusya’ya karşı anti-emperyalist savaşı değildir. Ukrayna devleti, savaş harcamaları (lojistik, teçhizat ve mühimmat tedariki, finansman vb.) için Batılı emperyalist desteğe büyük ölçüde bağımlıdır ve Batı emperyalizmi, Rus emperyalist meydan okuyucusuna savaş açmak için Ukrayna devletini bir vekil olarak kullanmaktadır. Zelenskiy ve temsil ettiği Batı yanlısı bürokratik burjuvazi, hem ekonomik hem de jeopolitik olarak Batı emperyalizminin çıkarlarına hizmet ederek kendi ulusal kapitalist çıkarlarına hizmet etmektedir.

Rusya’nın işgali, Atlantikçi ittifakın Ukrayna’ya müdahalesi kadar, 2000’li yıllardan beri iki emperyalist kamp arasında devam eden bir pazarın sömürülmesi ve bir devletin kontrolü için rekabetin, bu durumda “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir”. Savaşın başlangıcından bu yana Zelenskiy hükümeti, Batı sermayesinin hareketini kolaylaştırmak ve Ukrayna proletaryasının sömürüsünü yoğunlaştırmak için istisnai durumdan yararlandı: sendikaların kriminalize edilmesi, iş hukukunun deregülasyonu, fiyatların deregülasyonu ve diğerlerinin yanı sıra Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından dikte edilen bir kemer sıkma politikası. Ancak, bu neoliberal politikaların Ukrayna burjuvazisine büyük ölçüde Batılı “müttefikleri” tarafından dayatıldığını belirtmek önemlidir: örneğin, “yolsuzlukla mücadele” önlemleri kisvesi altında, Avrupa Birliği üyeliği için bir gereklilik olarak veya IMF kredisi almanın bir koşulu olarak (Ukrayna 2014’ten bu yana giderek daha bağımlı hale geldi). Ukrayna’nın Batı yanlısı bürokratik burjuvazisi hem Batılı emperyalizmlerin egemenliğindeki bir burjuvazidir hem de onlarla birlikte emperyalist olma mücadelesi vermektedir: Ukrayna onlara tabidir ve onların uzantısıdır.

Rusya-Ukrayna çatışması Rusya ile Ukrayna arasında emperyalistler arası bir savaş değildir. Ukrayna’nın kendisi emperyalist değildir. Aslında Ukrayna, Rusya’ya karşı Atlantikçi ittifakın yanında yer aldığı için emperyalist bir kampın parçasıdır, ancak emperyalist bir imparatorluğa (pazarlar üzerinde kendi egemenlik alanına) sahip olmayan Rus emperyalizminin (ve Batılı emperyalizmlerin) egemen olduğu bir ülkedir. Dolayısıyla “basit” bir emperyalistler arası savaştan söz edemeyiz (dar manada).

Rusya-Ukrayna çatışması Rusya’nın Batı emperyalizmine karşı anti-emperyalist savaşı değildir. Rusya’nın kendisi emperyalisttir. Rusya’nın hegemonik emperyalizme “direndiği” söylenebilirse de, savaşının anti-emperyalist olduğu sonucuna varmak yanlıştır, çünkü egemen bir ülke değildir ve “direnişi” tam olarak Rus emperyalizmini (Ukrayna’daki Batı yanlısı burjuvaziyi devirerek başka bir emperyalist kampa karşı) genişletmeyi ve sağlamlaştırmayı amaçlamaktadır.

Rusya-Ukrayna çatışması Rusya’nın “Ukrayna Nazizmine” karşı anti-faşist savaşı değildir. Putin, Ukrayna’nın “Nazisizleştirilmesi “ni öne sürerek, Rus ulusal tarihinin hafızasından sadece bir savaş sebebi devşirmiştir: Üçüncü Reich’a karşı verilen Büyük Vatanseverlik Savaşı. Nazizm ve anti-komünizm, Sovyet mirasının reddedilmesi ve Rus karşıtı bir ulusal kimliğin inşası nedeniyle Ukrayna toplumunda derin köklere sahiptir ve bu da Ukraynalı Alman SS’lerinin ya da Stepan Bandera gibi işbirlikçi figürlerin yüceltilmesine yol açmıştır. Açıkça Nazi olan Azov Taburu, savaşın başlamasından bu yana resmi olarak düzenli Ukrayna ordusuna dahil edilmiştir. Ancak Rus Wagner Grubu içinde Nazizm daha az karmaşık değildir ve Rusya’nın Sovyet mirasının bir parçasına sahip çıkması hiçbir şekilde sosyalist ya da hatta anti-faşist bir sempatinin ifadesi değil, yalnızca güçlü -emperyal- bir Rusya’ya bağlılığın ifadesidir.

Rusya-Ukrayna çatışmasındaki “ulusal unsur” ne olacak?

Rusya-Ukrayna çatışması, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı ulusal kurtuluş savaşı değildir. Ukrayna zaten siyasi olarak bağımsız bir ulusal devlete sahip, Ukrayna ulusu zaten emperyalist sisteme entegre bir ulus olarak olabileceği kadar siyasi olarak özgür. Bugün Ukrayna’nın ulusal direnişi neredeyse sadece Ukrayna burjuva devletinin direnişidir ve bu direniş Batı emperyalizminin tam desteğine dayanmaktadır. Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal ettiği Ukrayna’da ulusal kurtuluşun popüler bir yönü vardır, ancak bu yön çatışmada sadece ikincildir ve sadece Ukrayna burjuva devletinin bir uzantısı olarak (onun sürekliliği içinde ve onunla bütünleşmiş olarak) vardır.

Rusya-Ukrayna çatışması, Donbass’ın Rusça konuşan halklarının ulusal kurtuluş savaşı değildir. Bu yönü de sadece ikincildir ve bugün sadece Rus emperyalist burjuva devletinin bir uzantısı olarak varlığını sürdürmektedir. Donbass’ın Rusça konuşan halkının ulusal kurtuluş mücadelesi haklıdır, ancak bu Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını haklı kılmaz: bu savaş tamamen Rus emperyalizminin haksız savaşına dönüşmüştür.

 

* Heartland Teorisi: İngiliz Coğrafyacı ve Jeopolitikçi Halford Mackinder tarafından ortaya atılan Kara Hakimiyeti Teorisi, Sibirya ve Doğu Avrupa bölgelerini dünyanın merkezi olarak niteleyen ve bu bölgeleri “Heartland” olarak adlandırarak; olası bir dünya hakimiyeti için bu bölgelerin hakimiyete alınması gerektiğini savunan bir teoridir. (Çevirenin Notu)

(Devam edecek)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu