EmekGüncel

EMEK | AKP ve Patronlar İçin En İyi İşçi, Aç İşçi

"Hiçbir egemen sınıf, sermaye odağı gönül rızasıyla elinde bulundurduğu ayrıcalıklı haklardan feragat etmez. Emek güçleri tarafından hak arama mücadelesi sokakta, fabrikada, dağda, tarlada verilmediği müddetçe işçi ücretlerini tarım-gıda fiyatlarını patronlar belirlemeye devam edecektir"

AKP iktidarı, 2024 yılında asgari ücretle çalışan milyonlarca emekçiyi bir kez daha açlık sınırına mahkûm etti.

Asgari ücretin adı “asgari” olsa da AKP ile birlikte asgari ücret, asgari olmaktan çıkıp genel ücret haline geldi.

27 Aralık 2023 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu adına konuşan Bakan Vedat Işıkhan asgari ücretin 2024 yılında 17 bin 2 lira olacağına açıkladı. Ve bu yıl Asgari ücretin 2025’e kadar zamlanmayacağını da belirtti.

İşçileri “temsilen” komisyonda yer alan Türk-İş Başkanı, göstermelik bir itirazla adeta dostlar alışverişte görsün tarzında açıklanan asgari ücretin 18 bin lira olmasını ve yılda iki kez enflasyon artış oranına göre belirlenmesi gerektiğini istediklerini, bunun kabul edilmemesi nedeniyle de açıklanan 17 bin 2 liraya şerh düştüklerini söyledi.

Patronlar adına konuşan İşverenler Sendikası Başkanı Özgür Burak Akkol ise asgari ücretin 17 bin 2 lira olarak belirlenmesi nedeniyle Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’a teşekkürlerini iletti.

Patronlar, milyonlarca işçinin, emekçinin açlık sınırına mahkûm edilmesinden kaynaklı cumhurbaşkanına teşekkürü bir borç biliyorsa açıklanan asgari ücretin kimin menfaatine olduğu aleni bir şekilde ortaya çıkıyor.

Unutmamak gerekir ki, asgari ücreti açıklayan Çalışma Bakanı daha birkaç hafta önce meclis bütçe görüşmelerinde “Bu ülkede açlık, yoksulluk yok” diyen kişidir. Ülke nüfusunun % 80’i açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşarken bunu diyebiliyor utanmadan. “Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi verilerine göre, gıda fiyatlarında son 2 yıllık artış % 670 olarak ifade ediliyor” (26 Aralık 2023, Birgün) Aralık 2023’te 4 kişilik bir ailenin Ankara merkezli açlık-yoksulluk araştırmasına göre yeterli ve sağlıklı beslenmesi için açlık sınırı 16 bin 483 liraya yükselmiştir.

Açlık sınırının 16 bin 483 lira, yoksulluk sınırının 47 bin lira olduğu bir ülkede 15 milyon emeklinin 10 milyonu 10 bin lira civarında maaş alacak. 65 yaş üstü aylığı 4 bin 747 lira, engelli aylığı 3 bin 900 lira, işsizlik aylığı 7 bin 940 lira (en yükseği 15 bin lira) ve Çalışma Bakanı Işıkhan’a göre “bu ülkede aç ve yoksul yok” Ne de olsa verilen maaş, kuru ekmek almak için yeterli. Referans noktası kuru ekmek olunca ülkede aç da yoksul da kalmıyor!

AKP iktidarı ve onun uzantıları, sıklıkla halkın bilincini manipüle etmek için AKP öncesi hiçbir şeyin olmadığını, ne yapılıyorsa-ne yapıldıysa kendi iktidarları döneminde yapıldığının propagandasını yapıyorlar. Bugünlerde pek kullanılmasa da geçmişte siyasi erkin dilinden düşürmediği “hayaldi gerçek oldu” sloganı, emekçiler için değil sermaye sınıfı, patronlar için (hayal olan ne varsa) gerçek oldu.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na Türk-İş heyeti adına göstermelik (şov) olarak dahil edilen asgari ücretle çalışan bir işçinin “Çocuğum peynir alamadığımız için ‘baba peynir bize küstü mü?’ diye soruyor” sözü AKP’nin temsil ettiği sermaye odakları için bu coğrafyada hayal olan birçok şeyin gerçeğe dönüştüğünün göstergesidir.

 

Gıda; tarım tekellerinin, zincir marketlerin, tüccarların kontrolü altında

Bu coğrafyada açlık ve yoksulluk, AKP ile başlamadı. AKP öncesinde de emekçi halk sınıfları, kapitalist sermaye birikim rejiminin dişlileri arasında eziliyordu.

AKP ile başlayan ise şu oldu; Geçmişte en yoksul halk kesiminin sofrasında zar zor da olsa peynir, zeytin, yumurta gibi temel gıda ürünleri yer alabiliyorken ve bunları bir şekilde tüketmek yoksulluk belirtisi iken bugün bu ürünler yoksul halk için lüks tüketim maddesi haline geldi.

Mevcut siyasi erkin uygulamış olduğu ekonomik-politik programlar nedeniyle temel gıda ürünlerine erişim sıradan olmaktan çıkıp lüks, ayrıcalık gerektiren şeyler haline dönüştü.

R.T.Erdoğan, asgari ücrete % 49 zam yaparak halkı enflasyona ezdirmediklerini ileri sürebiliyor.

Halkı enflasyona ezdirmediklerini söyledikleri rakamlar TÜİK’in masa başında siyasi iktidarın isteği, talimatı doğrultusunda hazırlanan gerçek enflasyonla uzaktan yakından alakası olmayan sanal bir illüzyondan ibarettir.

Sözcü gazetesinin Aralık 2020-Aralık 2023 döneminde İstanbul Anadolu Yakası’nda bir semt pazarından derlediği sebze ve meyve fiyatlarının zamlanış ortalaması % 800 bandına dayanmışken aynı dönem aralığı ortalaması TÜİK’te % 257 olarak hesaplanıyor! Bir tarafta sokağın, pazarın gerçek enflasyonu diğer yanda masa başında hazırlanmış Sarayın enflasyonu…

 

Ürün (kg/TL)

Aralık 2020

Aralık 2022

Aralık 2023

3 Yıllık Artış Oranı (%)

 

Elma 3/15/35/1066

Nar 4/15/40/900

Kabak 5/20/50/900

  1. Soğan (Demet) 2/5/20/900

Zeytin 28/88/240/757

Patlıcan 6/20/50/733

Havuç 4/10/30/650

Kıvırcık (Adet) 4/12/30/600

Ispanak 5/17/35/600

Maydanoz (Demet) 1.5/5/10/566  (Kaynak: 26 Aralık 2023, Sözcü Gazetesi)

Kapitalist neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikalarının 2000’lerden sonra siyasi iktidar tarafından tarımsal üretim alanında kararlı bir şekilde uygulanmaya başlamasıyla birlikte tarım-gıdanın ilk (tohum) aşamasından son aşamasına yani sofraya ulaşana kadarki tüm basamakları uluslararası ve komprador tarım tekellerinin, zincir marketlerin, büyük tedarikçi tüccarların kontrolü altında.

Tarımsal üretim küçük aile üreticiliği tarzından uzaklaştırılıp endüstriyel tarımın birer aparatı haline getirilmeye başlamasıyla küçük aile çiftçileri, köylüler üretimlerine yabancılaş(tırıl)maya başladı. Kendi tarlasında, toprağında kendi üretim araçları ile ürettiği ürün üzerinde söz hakkı kalmayan küçük üreticiler, bir bütün endüstriyelleştirilmeye çalışılan tarımın taşeron işçileri haline getiriyor. Tarım-gıda ürünlerinin fiyatları serbest piyasaya denilen gayya kuyusunda bir avuç sermayedar tarafından belirleniyor. Köylü/küçük üreticinin neredeyse kendi ürettiği ürünü dahi tüketemediği bir sistem inşa ediliyor. Ve günün politik koşullarında bunun mimarlığını AKP yapıyor.

 

İşçilerin, köylülerin ve tüm emekçi sınıfların harekete geçmesi gerekli

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yer alan işçinin “Çocuğum ‘baba peynir bize lüks mü?’ diyor” sözünün yankısı kulaklarımızdayken asgari ücret açıklandıktan bir gün sonra İstanbul’un Maltepe ilçesindeki bir AVM’de “Açım ben aç, çocuklarım aç, 15 bin lira borcum var” diyerek intihar eden bir başka baba, Türkiye’nin acı tablosunun resmidir.

Asgari ücretle çalışmaya mahkûm edilmiş milyonlarca emekçinin çocukları yatağa aç giriyorken lüks milyonluk otomobillerin satış oranı % 100’ün üzerinde artıyor. Bu ülkede bir yanda aşırı zenginlik içinde para ile ne yapacağını şaşırmış sosyal medya fenomeni denilen asalaklar türetilirken diğer yandan çocuklar yeterli ve sağlıklı beslenemediği için bodurluk vb. gibi kalıcı hastalıklara yakalanıp gelişim bozukluğu yaşıyor.

Okula aç giden çocuklar okuduklarını anlamıyor, uluslararası eğitim istatistiklerinde Türkiye’de çocukların okuduklarını anlamama oranı önceki yıllara kıyasla artmış durumda. Bunun eğitim sisteminin yapısal bozukluğu ile alakalı olduğu kadar ders anlatan öğretmenden dersi dinleyen öğrenciye kadar herkesin kronik açlıkla boğuşuyor olmasının payı unutulmamalıdır.

Toplumsal sınıf dinamiklerinin emek mücadelesinde öz gücünün zayıf olması, var olan sendikaların da büyük çoğunluğunun siyasi iktidar ve patron işbirlikçisi olması asgari ücretin genel ücret haline gelmesi ve açlık sınırında tutulmasına neden oluyor.

Hiçbir egemen sınıf, sermaye odağı gönül rızasıyla elinde bulundurduğu ayrıcalıklı haklardan feragat etmez. Emek güçleri tarafından hak arama mücadelesi sokakta, fabrikada, dağda, tarlada verilmediği müddetçe işçi ücretlerini tarım-gıda fiyatlarını patronlar belirlemeye devam edecektir. Açlığı, yoksulluğu sonlandırmak için işçilerin, köylülerin ve tüm emekçi sınıfların burjuvaziye-patronlara karşı kendi öz sınıf güçlerini harekete geçirip kolektif bir güce dönüştürmesi günün acil sorunu olarak yakıcı bir şekilde karşımızda duruyor. Demokratik halk devrimi perspektifi ile “10 bin yıl çok uzak, sarıl güne sarıl saate” demenin vaktidir…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu